Önce - Eskiden kesit

2.7K 197 71
                                    




Arkamdaki buz gibi duvara yaslanmış, önümdeki küçük ekrandan akan jeneriğe konsantre olmaya çalışıyordum. Dikkatimi ne kadar vermeye çalışırsam çalışayım, ne az önce izlediğim Ruth ve Tommy'nin aşırı trajik hikayesiydi kalbimi sıkıştıran, ne de usul usul odaya dolan film müziğinin en sevdiklerimden olması.

Kocaman bedeniyle, tam yanımda, aramızda nefeslerimizin birbirine çarpmasını engelleyecek kadar bir mesafe bırakmıştık bırakmasına da, burnuma dolan kokusu ve vücudundan yayılan elektrik, ona attığım kısa kaçamak bakışların arasındaki süreyi git gide kısaltıyordu.

Az sonra ekran tamamen karanlığa bıraktığında kendini, kendi düzensiz nefesimden ve kalbimin gümbürtüsünden gayrı hiçbir şey duyamaz oldum.

Hafifçe ona doğru çevirdim kafamı. O da başını duvara yaslamış, gözlerini kapatmış, hareket etmeden öylece duruyordu.

Kirpikleri hep böyle gür müydü? Yoksa loş ışığın beynimde oynadığı bir türlü oyun muydu bu görüntü, anlayamıyordum. Her zaman öylesine biri olduğunu kendime tekrar ettiğim bu pislik, şimdi bu mesafeden bana neden bu kadar etkileyici görünüyordu ki?

Kollarını göğsünün üstünde bağlamış, kısacık saçlarının sayesinde rahatça sergilenen alnında birikmiş ter damlarına doğru uzandım. Eğer ona değsem yanar mıydım bilmiyordum. Çünkü hayatımda yalnızca bir kere o sınıra ulaşmıştım.

"Cengiz." usulca adını mırıldansam da gözlerini aralamadı. "Hımm?"

"Film bitti." gözlerini açmadan kafasını bana doğru çevirdiğinde, ben de mıknatıs gibi düşünmeden, biraz daha ona yaklaştım.

Sıcaktan terleyen ellerim, heyecandan kendimi bayılacak gibi hissediyordum. Yapmamam gerekiyordu biliyordum ama hali hazırda nemli olan parmak uçlarım, soğuk teninin üstündeki damlacıklara değdiğinde ona eş bir şekilde kapandı gözlerim.

"Sen onun gibi değilsin."

Yüzünü bana yaklaştırdı. Kalbimin kilitlerinden birinin çözülüp yere çarparken bıraktığı yankıyı duydu kulaklarım. "Değilim." aralık olan dudaklarımın üstüne düşen nefesini soluyor, ona biraz daha sokulmamak için kaybetmek üzere olduğum bir iç savaşla perçinleşiyordum.

Neresinden tutarsan tut olmaması gereken bir şey neden bu kadar tatlı ve huzurlu geliyordu ki o zaman? Elleriyle boynumun iki yanına tutunup, beni kendine doğru çekerken ona karşı koyamadım. Ürkek ezberlerimi geride bırakmak için doğru zaman gelmişti belki de. Lakin bir yandan da, gözlerimi açtığım anda bunun bir hayal olmasından korktuğum kadar, onun ateşinde kavrulmaktan ödüm kopuyordu. Tüm bu çatışmanın pençesinde, yorgunluktan titreyen vücudumun, teslim olarak ona kendini bırakması için ıslak dudaklarını tüy gibi kurumuş dudaklarıma değdirmesi yetmişti.


-

Rüyanın etkisiyle sabaha karşı ter içinde uyanmıştım. O kadar gerçekti ki, gözlerimi ilk araladığım an nerede olduğumdan emin olamam için bir kaç dakika geçmesi gerekti. Öyle bir etkisi altındaydım ki, parmaklarımı dudağımın üstüne götürdüğümde, aynı karıncalanma ve kuruluk hala oradaydı. Ve rüyayla gerçeklik arasındaki bu belirsiz çizgide çıldırmamak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Göğsüm hızla inip kalkarken, zorlukla doğruldum. Haftalardır yaşadıklarımdan sonra, tüm çelişkilerim, dün akşamki o kütüphane tartışmamızdan sonra silikleşmeye başlamış, eve geldikten sonra bile onun adımı söylerkenki ses tonunun etkisinden kurtulamamıştım.

Doğru gitmeyen bir şeyler olduğunun farkındaydım. Onu düşündüğüm zamanlar uzamaya başladıkça kendime olan öfkem de artıyordu. Ama artık inkar edilemez bir yere gelmişti gerçeklerim. Yalnızca bunu sesli olarak söyleyemezdim. Henüz değil. Çünkü böyle bir yenilgiyi kabullenmem için biraz daha vakte ihtiyacım vardı.

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin