Önce - Sıcak karşılama

2.5K 189 142
                                    

Üç gün sonra
19:45

Mehmet: Aşağıdaki kamyonun yanında duran sen olmazsın değil mi?

Mehmet: Cengiz?

Mehmet: Bu şaka olmalı.

Mehmet: Yan daireye birinin taşındığını biliyorum.

Mehmet: Kafayı yiyeceğim.


Dergiden yeni gelmiştim ve bitik haldeydim. Bugün iki toplantı vardı ve Suna hanımın arkasından koşturmaktan ayaklarıma kara sular inmişti. Sabahın köründe girdiğim iki tane sınavın üstüne, tek istediğim eve gelip ayaklarımı uzatmak ve biraz rahatlamaktı.

Her gece uykularımı bölmesi yetmiyormuş gibi şimdi de yanıma taşınıyor olamazdı değil mi? Telefonun ekranına baktım. Hala çevrimiçi değildi.

Odada kendi kendime elli tur falan volta attıktan sonra, burnumu yine cama dayadım. İki tane hamal eşyaları taşıyordu. Delirecektim. Az sonra merdivenlerden aşağı indiğini gördüm. Arkası dönüktü. Ama oydu işte. Düpedüz oydu. Cengiz'di bu. Yoksa artık halüsinasyon görüyor olamazdım değil mi?

Oflayarak bir kaç tur daha döndüm ufacık odanın içinde. Telefonuma gelen mesajla yerimde zıplayıp, heyecanla ekrana baktığımda yemek siparişimin iptal olduğunu gördüm.

"Harika! Bir bu eksikti. Mükemmel gün!" yukarıdakine sesli bir şekilde teşekkür edip, telefonu koltuğun üstüne fırlattım. Küçük koridoru hızlı adımlarla geçip, ayakkabılarımı giyindim. Hırsla kapıyı açtığımda işçilerden biriyle burun buruna gelmiştim.

"Kolay gelsin."

"Sağ olasın." büyükçe bir koltuğu yan çevirerek kapıdan sokmaya çalışıyordu. "Kardeş bir el atsana, zahmet olmazsa." sanırım yanlış duymuştum. Adama anlayamayan gözlerle baktığımda, ter içindeki alnını omzuna silip, koltuğu gösterdi. "Çeviremedim, şu sol ayaktan bir el atsan sevaptır." gözlerimi devirerek, karşısına doğru adımladım. Adamın, daha doğrusu gencecik çocuğun dediği ayaktan tutup, koltuğu yan çevirmesine yardım ettim. "Ha gayret." diye beni geri ittiğinde ne yapacağımı bilemedim. Artık kapıdan içeri girmiştim.

Hesap sormaya geldiğim adamın evine eşya taşıyordum.

"Soldan, he aynen öyle, az daha çevir." çocuğun dediklerini yaparken, kollarım titremeye başlamıştı bile. Spor insanı değildim. Çelimsiz de değildim ama bu koltuk ton ağırlığındaydı. "Gerçek ağaçmış." gözlerimi devirerek, zorlukla oda kapısından içeri girdim. "Şu cam kenarına, hakkını helal et valla,"

"Mehmet?"

Elimde koltukla olduğum yerde dondum. "Az kaldı, şu tarafa, hadi," hamala attığım sinirli bakışı umursamadı. "Bir kaç adım daha. Tamam bırak. Yavaş abi yavaş. Oldu da bitti. Ellerin dert görmesin." Robot gibi dediklerini yapmıştım. "Önemli değil."

Çocuk salondan çıkarken hala arkama dönememiştim. Öyle saçma bir durumdu ki bu, ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Ellerin dert görmesin." Ukala sesini duyar duymaz dikleştim. Pisliğin tavrı beni hemen tetikliyordu zaten. Veya sesi. Veya varlığı.

"Şaka mı bu?"

"İçecek bir şey ikram edemeyeceğim."

"Buraya mı taşındın cidden?"

Ellerini çırpıp kapıya doğru ilerledi. "Koca şehirde şimdi de başka ev mi bulamadın?" Yorgun hatta bitik görünüyordu. Umursamadan çıktı kapıdan. Ben de arkasından seğirttim. "Kime diyorum?"

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin