Öncelikle nasıl başlasam bilemiyorum. İçimde tarifini daha edemeyeceğim bir heyecan var! Onların ki gibi...
Kitaba ilk başladığım zamanı hatırlıyorum. Çokta uzun zaman geçtiğini söyleyemem ama zamanın ne kadar da hızlı akıp gittiğini söyleyebilirim. 2021 yılında yazmaya başladığım ve sonu başından belli olan bir hikaye. Baş karakterimiz Lavin ile karşılaştığımda doğruyu söylemek gerekirse beni çok afallatmıştı! Herkes gibi onun da sırları vardı ama her sırrının bir zamanı vardı. Bu arada Lavin çok konuşuyor ama bilmiyorum sanırsam bu benim çok hoşuma giden bir detay. Murat'a geldiğimizde ise o bambaşka, kafa tutan bir karakter. İlk bölümü yazdığımda aşırı sert ve burnundan soluyan bir tipti ki bu da benim isteğimdi. Sert olmasını istemişim ama gel gelelim ki bana kafa tutarak kendi istediği merhametli adamı kendi yarattı. O yüzden çok özel bir karakter. Yıllardır sizi bekliyorlardı, şimdi perde onların. Umarım güzel bir başlangıç olur. Hayallerimizin gerçekleşmesi dileğiyle ve şimdiden iyi okumalar evrendeki toz taneleri...Buraya benim için bir anı olarak başladığın tarihi ve saati paylaşabilir misin?
BAY
1.Kitap
NEFHA
Saat 6'ya gelirken adam hâlâ yoldaydı. Arada sıra kahve gözleri dikiz aynasından arkasını izleyerek takip edilmediğini kesinleştirmek istiyordu. Depoya varmasına on dakika kadar kalmışken telefonu titreşti. Telefonunu, yanında duran siyah şişme montunun üzerinden alıp açtı.
"Murat neredesin?"
"10 dakikaya oradayım.", dedi. Sesinin sertliği insanlara kızarcasına çıkıyordu. Bu özelliği onun mizacında vardı. Telefonu kapatıp koltuğa fırlattı.
Normalde buraya gelme düşüncesi dahi yoktu, taa ki birkaç dakika önce telefonuna bir mesaj gelene kadar. O mesaj hayatının ortasına bomba gibi düşmüş, oraya gitmekten başka çaresi kalmamıştı. Mesajda yazılanların gerçekleşmemesini umarak yoluna devam ettiği her bir saniye içi içini kemiriyordu. Bir taraftanda içindeki çocuğun heyecanını susturamıyor olsa da endişesi daha ağır basıyordu. Bir süre sonra arabasını deponun önüne park ettiğinde etrafını gözlemliyordu, her şey olması gerektiği gibi gidiyordu. Montunu üstüne giyerek siyah düz saçlarını kapüşonuyla kapattı. Dışarıda çiseleyen yağmur damlaları her zaman yere sert basan ayaklarının üzerine düşüverdi. Kendinden emin adımlarla ağaçların arasına gizlenmiş depoya doğru ilerlerdi. Depo eski yarısı yıkılmış üç katlı bir binanın arkasına gizlenmişti. Önce binanın içine girip arka kapısından çıktı, sonra dikkat çekmeyen eski bir depoya girdi. İçerisi bir labirenti andırıyordu. Başta dümdüz gitti, ardından yükselen sesler onu olayın olduğu bölüme sürükledi.
"Yalan söyleme!" diye bağırıyordu siyahlar içindeki adam. İçerisi sabahın ilk ışıklarıyla hafif loştu. Murat'ın gözleri buraya geldiğinden beri etrafı tarıyordu.
"Ne o dayı ben gelmeden hesap mı kesiyorsun?"
Ağzından çıkan dayı kelimesinin alayı kulakları tırmaladı. İçeriye sert adımlarıyla girdiğinde etraftaki gözler üzerine çekildi. Yine de o doğrudan masadaki elleri bağlı adama bakıyordu. Hızlıca masaya ulaştığı anda adamın yakasını elleriyle tutarak yukarıya doğru kaldırarak gözlerinin hizasına getirdi. Adam adeta titriyordu.
"Ulan şerefsiz!" deyip adama kafa attığında adam yere yığılırken bağlı ağzından belli belirsiz bir inilti çıktı.
Dayı diye bahsettiği kır saçlı mavi gözlü yaşlı adam Murat'ı kolundan tuttu.
"Sakin!"
Murat çevik bir hareketle kolunu adamdan kurtardı.
"Ne işin var burada?"
Gülümsedi, normalde alaycı olmazdı ama bugün diğeri tüm günlerden farklıydı.
"Geçerken hesap kestiğini duydum, bir uğrayayım dedim!"
Yere yığılmış acı içinde kıvrılan adama doğru ilerleyip yere doğru çöktü.
"Bana bak, bana!" dedi korkutucu ve sakin bir sesle.
Yerdeki adamın gözü Murat'a değdi. Adamın yüzüne baktıkça Murat'ın midesini bulanıyordu. Belinden çıkarttığı silahı sertçe adamın şakağına dayadı.
Arkasındaki yaşlı ses, "Murat kendine gel!" dedi.
"Yaşam, ölüm?"
Adam bir şeyler mırıldandı ama ağzındaki bant oldukça iyi yapıştırılmıştı, ne demek istediği anlaşılmıyordu.
Murat yerden kalkıp sert bakışlarını adama çevirdi.
"Ölüm mü?"
Adam şiddetle kafasını sallayıp bağırınmaya başladı. Yerdekinin gözü yaşlı adamla buluştuğunda yalvarırcasına ona baktı. Ölümden kaçıp zulmedene sığınmak ne kadar da mide bulandırıcıydı. Yaşlı adam sabırla beklese de olacakları biliyordu, Murat'ın gözleri karardığında hiçbir şeyin onu alıkoyamazdı. Tekrar yere çömelerek adamın kafasına silahı dayadı ve silah sesi tüm depoda yankılandı.
Murat'ın gözleri etrafı taradı, nereden gelmişti o silah sesi? Daha tetiği bile çekmemişti. O an aklına tekrardan telefonuna düşen mesaj geldi. Yanılmıştı, mesajının gerçekliğinin kanıtı tüm depoda duyulan kurşun sesiydi.
"N'oluyor?" dedi yaşlı adam.
Murat hızlı adımlarla deponun çıkış yoluna doğru ilerledi. Gözleri etrafı tarıyorken yerde yatan adamı gördü. Adamın önünde durarak nabzını kontrol ettiğinde yaşadığını anladı. Kafasına vurularak bayıltıldığını düşündü. Arkasına döndü ve "Biri depoya sızmış... Dağılın her kimse onu canlı istiyorum!" emrini verdikten sonra yerden kalkarak bu sefer emin adımlarla çıkışa yöneldi. Kapıdan çıktıktan sonra uçsuz bucaksız ormanda depodan hızla uzaklaşan bir karaltı gördü. Hızını daha da arttırarak önündekinin peşine düştü. Önündekini durdurmak için onu vurmayacak şekilde silahını ateşledi. Bu önündekini bir ağacın arkasına sığınmaya ittiğinde hızlıca bir ağacın arkasına gizlenmeye yeltenirken yabancının silahından çıkan kurşun Murat'ın sol omzuna saplandı. Acıyla inlerken ağacın arkasına sığındığında yabancı hızla koşmaya başladı. Sesi duyan adamların çoğu depodan çıkmaya başlarken Murat tüm bu olanların içinden nasıl sıyrılacağını düşünüyordu.
Yabancı hızla uzaklaşırken son bir talimat verip adamlarından ayrıldı. Adamlar yabancının arkasından giderken Murat etraftan dolanarak koşmaya devam ediyordu. Adamlar yabancının ilerlemesini durduracak o ise yabancıyı yakalayacaktı, eğer Murat adamlarını doğru yöne yönledirseydi plan kesin sonuç verebilirdi!
Etraftan silah sesleri yükselmeye devam ediyordu. Kurşun sesinden başka hiçbir ses duyulmazken Murat nehire doğru akan dik yamaçtan aşağıya doğru kaydı. Yabancının az kurşunu kaldığını sıktığı kurşunların sayısından tahmin edebiliyordu. Kurşunu bitince tekrardan koşmaya başlayacaktı. Talimatı duymuştu, onu öldürmeyeceklerdi. Bunun rahatlığıyla ardına bakmadan kaçmayı göze alabilecekti. Silahında tek kurşun kalan yabancıysa
saklanmayı bırakarak koştu. Planlayamadığı tek şeyse kör noktada bulunan adamın varlığıydı. Ciğerleri patlarcasına koştu ve en sonunda güçlü bir el ayak bileklerinden yabancıyı aşağıya çekti ve Murat'ın elleri yabancını ağzına sımsıkı kapandı. Kendini geriye doğru sürüklerken yabancıyı daha çok kendine çekti. Yabancı elinde çırpınmaya ve ses çıkarmaya başlarken hareketlerini vücudunda sabitlemeye çalışıyor, yabancıysa tüm gücüyle kolların arasına sığmıyordu.
"Şşt, sessiz ol yoksa kendini yakalatacaksın."
Kadın verdiği nefesi bile tutarken dakikalar sonra silahlı adamlar o bölgeden çekip gittiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ YALAN 🌌
ActionGökyüzünü görebilmek değiştirmez yokluğunu. Varlığı silemez hiçliğini. Ve gökyüzü, gökyüzü umudunu bindirmiştir yağmurlarına. Senin, benim, bizim bindirdiğimiz gibi... Bak şimdi de şimşek çakıyor. Yakmıyor mu içini cayır cayır? Har olduğun yetmiyor...