Ne çok şey gizlemişim rüyalarıma,
Ne kadar çok hüzün yüklü omuzlarımda,
"Ruhumu ona emanet edemeyeceğim adamın ruhuna kapılmıştım!"
01.15
Etraf gittikçe bulanıklaşıyor nefes almak daha da zorlaşıyordu. Murat ise eliyle aramızda bir barikat oluşturmuş belimden tutarak beni arkasına almıştı. Ne olduğunu anlayamıyordum, hiçbir şeyi göremediğim gibi ayak sesleri de gelmiyordu. O adam hâlâ evdeydi, toz bulutu yoktan var olmamıştı! Karşımızda olabilir hatta ve hatta silahı da olabilirdi. O silahınsa hangimizin kafasına dayanacağını bilemiyordum. Öylece durmuş kaderimizi beklerken silahı daha da sıkı tutmaya çalıştım. Murat'ın önde oluşu hiç hoşuma gitmiyordu, kendini tehlikeye atıyordu. Etrafımıza yayılan gaz ise eter gibi kokuyordu, biraz daha durursak yüksek ihtimalle bayılacaktık. Hızlıca kolumla ağzımı kapatmaya çalıştım.
"Murat gazın içinde eter var."
Bana doğru döndüğünü belimdeki elinden anlayabiliyordum.
"Biliyorum, sakin ol!"
Bayıltabileceğini biliyor hâlâ bekliyordu, derdi neydi bu adamın?
Elinden sıyrılıp kapıya doğru silahımı iyice kavrayarak ilerledim. Gelip bizi avlamasını bekleyemezdim! Etrafı göremiyordum, eğer önümdeyse ona da bana da büyük bir sürpriz olurdu.
"Lavin!"
Kapıya doğru ilerleyip dışarıya çıkacak ve bizi bu durumdan kurtaracaktım. Ayak sesleri ikiye çıkınca Murat'ında peşimden geldiğini anladım. Murat olduğunu nerden mi anladım? Onun ayakları yere hep sert basardı. Flash yanıyor yine de bir etki vermiyordu, her taraf toz dumandı. Yavaşça ilerledim ve en sonunda kapıya ulaştım. Arkama baktığımda Murat hemen yanımda bitti, kapının kolunu indirdiğimde şaka tabiriyle ifade edebileceğim bir şey daha yaşandın, kapı açılmıyordu. Hayır kapıyı falan kilitlemedik. El çabukluğuyla anahtarı yokladım ama anahtar da yoktu.
"Kapı üzerimize kilitlenmiş!"
Murat sanki ben kontrol etmemişim gibi kapı kolunu hızlıca indirip kaldırdı.
"Lanet olsun!" diyerek kapıya ayak attı. Salak adam ayağın acıyacak! Bense dumanın genzimi yakmasından dolayı öksürmeye başladım. Dışarıya çıkmamız gerekiyordu. Biraz daha bu havayı solursak bayılacaktık. Murat elimden tutarak beni hızla içeriye doğru çekti, o da öksürmeye başlamıştı. Balkona değil çalışma odama gidiyorduk, hızlıca kolumu çekiyordu bense beynimin uyuştuğunu hissediyordum. Hayır, bayılmak istemiyordum! Odaya girdiğimizde Murat eşyaların yerini ezberlemiş gibi bizi rahat ve hızlı bir şekilde camın oraya götürdü ve pencereyi açtı. Soğuk hava içimize dolduğunda, ikimizde hâlâ öksürüyorduk. Gazın içindeki eter miktarı azdı, peki adam niye böyle bir işe girişmişti? Yavaş yavaş içimize işleyen temiz hava biraz olsun öksürüğümüzü geçiriyordu. Başımın döndüğünü hissediyor derin derin nefes alıyordum.
"Alo Akif savcının evine biri girdi etrafı didik didik arayın. Eve giren her kimse onu istiyorum. Ha bir de yukarıda kilitli kaldık çabuk gelin!"
Belki de kilidi açabileceğimi söylemeliydim ama içerisi toz dumanken tel tokayı bulabileceğimi zannetmiyordum. Akif gelir ve belki de çilingirse kapıyı açar ya da Lavin tekniğine başvurur olmadı zorlukla yaptırdığım çelik kapımı kırardı ki bu Akif için biraz zor olurdu. Nefes alırken rahatlıyor bir yandan da beynimin içinden geçen düşüncelere yön veriyordum. Murat telefonu belki de adam cevap vermeden yüzüne kapatıp telefonun ışığını içeriye doğru tutuyordu. Yahu adam hâlâ evde olsa, adamları çağırdığını duymuş ve çoktan evden tüymüştür bile ki bana kalırsa eter gazı etrafa yayıldığı anda evden tüymüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ YALAN 🌌
ActionGökyüzünü görebilmek değiştirmez yokluğunu. Varlığı silemez hiçliğini. Ve gökyüzü, gökyüzü umudunu bindirmiştir yağmurlarına. Senin, benim, bizim bindirdiğimiz gibi... Bak şimdi de şimşek çakıyor. Yakmıyor mu içini cayır cayır? Har olduğun yetmiyor...