Gülümse kağıt, bugün ilk defa bu kasvet dağıldı. Gülümse kağıt, ilk yalan firar etti. Gülümse kağıt her kavuşma bir ayrılığa işarettir... Gülümse kağıt, ayrılıklar da aşktandır... Gülümse kağıt, o sevdiğini hiç bırakmayacak... Gülümse kağıt, sen onu yazacaksın...
Bir boşluk var, yeri dolmuyor
İçimde fırtınam kopuyor
Kopsun!"Kalbinin kapılarını aralar mısın Yılmaz? Çaresizlikten artık çok yoruldum!"
"Hayaldin, gerçek oldun!"
01.24
Anlatıcı bakış açısıyla!
Kafasının içinde bir enkaz dışındaysa onu kurtarmaya çalışan sesler vardı. Sanki insanlar başının içinde koşuşturuyordu. Sürekli konuşuyorlardı, aşırı kalabalık ve her kafadan bir ses çıkıyor gibiydi. Olayları algılayamıyordu sadece sesler vardı. Çok fazla kafasını patlatırcasına ses, onu delirtmek istercesine bir ses. Dünyası başına yıkılırken o sadece durakalmıştı. Gözlerinin önündeki görüntü bulanıklaşıyor, kalbi çok hızlı atıyor ve sıcak terler döküyordu. Acı diye tanımlıyordu insanlar şu an kalbinde hissettiği şeyi. O ise anlamsızlık olarak tanımlıyordu. Kalbinde bir şeyler olduğunu hissediyordu, daha önce göğsüne hiç mermi yememişti ama şu an göğsünde bir mermi hissediyordu. İçinden on beşe kadar saymıştı, ölmemişti peki şu anki yaşadığı ölmek değildi de neydi? Dudakları birbirine yapışmış boğazından zehir akıyordu! Zorla ciğerlerine sığdırdığı hava genzini yaktı, nefes alamıyordu! Boğuluyor gibi hissediyordu ama ölmüyordu! Yanındaki insanlar birer birer yok oluyor ama o ölmüyordu! Neyi bekliyordu ki ruhu? Neyi? Kendini toparlamaya, zihnini tekrardan bir bütün haline getirmeye çalıştı. Hani notları yollayan adam Yekta'ydı? Hani başka bir seçenek yoktu!
"Hayır!" diye mırıldandı bacakları zangır zangır titrerken.
"Hayır, hayır, hayır!"
Yekta yaşıyordu! O notlar ondan başkasından gelemezdi! Yekta yaşıyordu, ölmüş olamazdı! Lavin kalbinin içinde hissediyordu! Yekta ölemezdi... Onu bırakıp gidemezdi... Ne yaptığının bilincine varamadan ayağa kalktı; yer sanki ayaklarının altından kayıyor, etrafının döndüğünü hissediyordu! Düşmek istiyordu, artık tam anlamıyla düşmek istiyordu! Bir daha kalkmamak ve o yerde öylece kalmak istiyordu.
Adam daha önce kadının bu hallerini görmüştü. Kendine ne denli zarar verebileceğini biliyordu! Kadın ayağa kalkar kalkmaz yönünü ona doğru çevirmiş ve her hangi bir duruma karşı ellerini kadına değdirmeden beline hizalamıştı. Ters giden bir şeyler vardı, kadın her an yere düşecek gibiydi! Bir oyun oynanıyordu, kendine karşı ama sevdiği kadın yara alıyordu...
Yaşlı adam kadının önündeydi! İyi olmadığını biliyordu, çünkü kaç yıldır aradığı adamın aslında aylar öncesinden bir mezara girdiğini öğrenmesine şahit oluyordu.
Oluşan sessizliği kadının ayak sesleri kapladı. Bilinçsizdi, aklını yitirmişti, ne yaptığını bile bilmiyordu. Sadece aklında geçen tek bir cümle vardı, Yekta öldü... Hızlıca kapıya doğru gittiğinde adam arkasından ismini söylese de kadın durmadı. Koşarcasına kapıya ulaştı ve hızlıca kapıyı açarak dışarıya çıktı. Önce derin bir nefes almaya çalıştı ama nefesi boğazından geçemedi. Elleri boğazına gitti, soluk alıp vermeleri bir astım hastasını krizine dönüştü. Aldığı nefes boğazını kesiyordu! Gözlerinden acı içinde bir yaş aktı ve ardından onu diğer yaşlar izledi. Biraz daha ilerledi. Rüzgar estikçe dalları birbirine çarpan ve sürekli alıp veremedikleri olan iki ağaca doğru ilerledi. Kendini bile taşıyamayan dizlerinin üzerine bıraktı bedenini! Gökyüzüne baktı, nefes aldı ve gözlerinden yaşlar aktı. İçindeki acı dinmiyordu! İçindeki acı hiçbir zaman dinmeyecek gibiydi... Elleri üşüyordu ve biliyordu ki o eller bir daha ısınmayacaktı, yıllardır ısınmıyordu! Gökyüzünde gözleri bir daha buluşamayacaktı çünkü adam toprağın altındaydı, gözlerini tüm dünyaya kapatmıştı. Kadının gökyüzü de karanlıktı ama adamınki kadar karanlık olmaması haksızlıktı. Elini bir kalbe koyar gibi ağaca koydu ve tırnaklarıyla ağacın sert kabuk kısmını soymaya başladı. Çok sertti ve eli acıyordu ama kalbi kadar değil! Elinin kalbinden daha fazla acımasını istedi; acısın istedi, kalbindeki acıyı hissetmemek için! Ama o kadar acımıyordu, daha fazla acımalıydı! Bedenindeki acının artmasını diledi, ruhunu kaybetmemek için... Öbür eliyle de diğer eline yardım etti. Delirmiş gibi ağacın kabuğunu soyuyordu! Elleri, ağaç hep kan olmuştu ama o hâlâ parmaklarında acı hissedemiyordu. Kalbindeki sancı dinmiyordu, dinmiyordu! En son fayda vermeyeceğini anladığında ellerini kucağına indirdi ve gözlerini ellerine dikti. Hayatımdaki herkes gitti dedi kendi kendine. Son umudum sendin Yekta dedi! Bir tek sen kalmıştın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ YALAN 🌌
ActionGökyüzünü görebilmek değiştirmez yokluğunu. Varlığı silemez hiçliğini. Ve gökyüzü, gökyüzü umudunu bindirmiştir yağmurlarına. Senin, benim, bizim bindirdiğimiz gibi... Bak şimdi de şimşek çakıyor. Yakmıyor mu içini cayır cayır? Har olduğun yetmiyor...