Önceki bölümleri düzenliyim derken satır araları açıldı... Onları düzenlemem gerekiyor... Bence bu bölümde hata yok dostlar ve güzel bir bölüm oldu.
İyi okumalar dilerim!Oy vermeyi unutmayalım...
Ve ben yine müzik atamıyorum...
Şarkı: Son Feci Bisiklet 80
Senden uzakta kafam hep karışık yavrum!
"Bir kez daha o riske giremem!"
"Murat Sarper'de çözülmesi gerek bir vakaydı ve ben asla o vakanın savcısı olmak istemiyordum."
01.17
Uyumak, vücudu dinlendirmek için yapılan bir eylemdi. Benim içinse her şeyi unutmak için yapılan bir eyleme dönüşmüştü. Her şeyi unutmak istiyordum. Belki bir arabanının önüne atlardım ve hafızam silinirdi. O zaman her şeyi unuturdum. Ya da belki biri kafama vurur ve her şey silinirdi. Bunların gerçekleşmesini her şeyden çok isterdim. Duyduklarımın yalan olmasını isterdim.
Yekta babanın katili.
O çocuğun hâlâ Yekta'yı beklediğini göremeyecek kadar kör değilim...
Bazen duygu karmaşası yaşarız ya bu duygu karmaşasından da öteydi, kafamın içi karmakarışıktı. Kendimi anlayamıyordum! Rüyalarımda Yekta olarak varsaydığım bir adamı sürekli görüyordum. Uyandığımda ise Murat'ı buluyordum. Murat'ı hâlâ kabul edemesem de ruhum kabul etmek istiyordu, bana zara verebileceğini bile bile... Kafam karmakarışıktı, geçmişimi sorguluyordum ve geçmişimin içinden çıkamıyordum. Her şey ona çıkıyordu, Serdar Yılmaz'a. Geçmişimi benden almış, karmakarışık bir gelecek bırakmıştı. Geçmişimdeki Yekta'yı benden almış belki de bana tercih ettiği Murat'ı geleceğime yerleştirmişti. Bazen beynim patlama seviyesine gelebilecek kadar düşünüyorum, o yaşasaydı yüzüne yüzüne sormak isterdim. Neden derdim, neden bana babalık yapmadın da başkalarına babalık yaptın? Beni nasıl bırakabildin, diye sorardım ama ölmüştü. Ölümün ne demek olduğunu annemle anlamıştım. Ölüm asla cevaplanamayacak sorulardan ibaretti ve ben ne anneme ne de babama beni neden bıraktınız diye sorabilecektim. Babama karşı asla bitemeyecek bir kırgınlık, kızgınlık taşıyordum ki bir kere karşıma çıksa belki de onu affedebilirdim. Bir kere gelip saçımı okşasa hemen affetmezdim tamam ama sevinirdim. Kim sevinmezdi ki?
Babamın benim yüzüme bir kere bile bakmayıp Murat'ı babamın yetiştirmiş olması bana koyuyordu... Bu konu hakkında Murat'ı suçlamasam da buruk hissediyordum. Hepsi babamın suçuydu. Onu geçmişimde bırakarak silmek istiyordum. Hafızamda izi kalmasın istiyordum. Onu kalbimde öldürememişken beynimde öldürmek istiyordum. Geleceğimin yaşatılması için geçmişin öldürülmesi gerekiyordu.
O gün Murat'a bir şey diyememiş ve odama çıkmıştım. Ağlamıştım hem de delirmiş gibi... Ertesi gün göz yaşlarımı silerek Adliye'ye gitmiş, iznimi bitirerek işime başlamıştım ve o gün anlamıştım kafamın neden karmakarışık olduğunu. İşimdeyken aklım dopdoluydu ve düşünerek daha fazla dolduramazdım. İşimi seviyordum en azından onu sevdiğimi düşündüğümden daha çok. Hem ne yaşamıştık ki biz? Belki de koca bir hiç! Sevgiyi yanlış kalpte arıyordum. Yanlış adamda...
İşime döneli bugün tamı tamına dört gün olmuştu. Erkenden yatağımdan kalkmış, içime beyaz gömlek üstüne bordo ceket giyip altımaysa bordo kalem eteği giymiştim. Siyah spor ayakkabıyla kombini tamamlayarak kahvaltı yapmadan evden çıkmış ve Adliye'ye gelerek birkaç dosyaya bakmıştım. Şimdiyse bir cinayet dosyasına bakıyordum, 25 yaşlarında bir genç erkek öldürülerek bir göle atılmıştı. Ceset bir şekilde toprağa vurmuş ve gölün önünden geçen bir adam cesedi görerek polisi aramış, ardından da emniyetten bir ekip yollanmıştı. Katil hiçbir iz bırakmamıştı. Maktulün ölüm sebebi ise su ile boğulmaydı. İlk başta katilin adamı boğarak öldürdüğünü düşünmüştük ama öldürülen adamda boğulmaya dair hiçbir iz bulunamamıştı. Yani katil önce adamı bayıltmış ve cesedi göle atmıştı. Kısacası katil adamı canlı canlı öldürmüştü. Kan dondurucuydu... Yakınlarını öğlen arasından sonra ifade vermek için çağırmıştım. Yemeğe inmek için koltuğumdan kalkıp çantamı dolaptan alırken kapı çalındı. Arkama dönerken, "Buyurun!" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ YALAN 🌌
ActionGökyüzünü görebilmek değiştirmez yokluğunu. Varlığı silemez hiçliğini. Ve gökyüzü, gökyüzü umudunu bindirmiştir yağmurlarına. Senin, benim, bizim bindirdiğimiz gibi... Bak şimdi de şimşek çakıyor. Yakmıyor mu içini cayır cayır? Har olduğun yetmiyor...