Kapılmak

1.5K 129 32
                                    

Sabah koşumu bitirip tesisin girişindeki merdivenlere oturdum. Cebimden sigaramı çıkarırken her zamanki gibi etrafta olan ajanları umursamıyordum. Burayı ve içeridekileri korumak zorunda olduklarından yerlerinden asla ayrılmıyorlardı. Kuzeyin geçen gün söylediğine göre dışarıda olup bitenleri de rapor olarak içeridekilere ulaştırıyorlardı. Diğerlerinin onların yanındayken diken üstündeymiş gibi hareket ettiklerine şahit olmuş olsam da benim için önemleri yoktu. Uzun yıllar bu tarz korumaların gözetimi altında yaşamıştım. Alışıktım.

Kuzeyin verdiği dosyaları okuduğum günden beri dikkat çekmeyecek şekilde bilgi alabileceğim her sisteme girmiş, bazı sorularımın cevabını bulabilecek güçteki kişilerle iletişime geçmiştim. Rahmi Sazak'ın askeri dosyası mükemmel derecede iyiydi. Katıldığı tüm görevlerde başarılı olmuş, bir çok olayda kritik rolleri üstlenmişti. Neredeyse konuştuğum herkes adamın lojmandaki en iyi asker olduğunu söylemişti. Ülkesine ihanet edebilecek son kişiydi. En azından onlara göre...

Çünkü ben insanların her şeyi yapabileceğini bilecek kadar tecrübe sahibiydim. Konu ihanet edip etmeyecek biri oluşu değildi. Dosyanın daha detaylı halini de ele geçirmiştim. Hatta sözümün kıymetli olduğu birine ulaşmış ve kanıt dosyasını eline ulaştırarak zamanında yapılan testi tekrarlamasını rica etmiştim. Sazak ailesinin her bir üyesinin DNA'ı gerçekten de yanan evde bulunmuştu, sahte belge değildi. Fakat bunu teyit etmeme rağmen hala tüm şüphelerim Sazak ailesinin üzerindeydi.

Onların yaşadıklarının farklı oluşunun altında yatan bir şeyler olmalıydı. Kendimden biliyordum. Gözlerimin önünde ateşe verilen babamın içinde olduğu evimin altında yatan gerçekleri bildiğim için biliyordum. Sazak ailesini diğerlerinden ayıran sebebi bulamadığım sürece de şüphelerimin yönünü değiştirmeyecektim. Bir şey olmalıydı. Diğer ailelerin sadece askerleri öldürülürken Sazak ailesindeki dört yaşındaki çocuğun bile öldürülmesinin bir nedeni olmalıydı.

"Bu saatte uyanacak kadar hayatı seviyor olamazsın."

Duyduğum sesle kaşlarımı çatarak bakışlarımı merdivene, yanıma oturan kıza çevirdim. Busenin yanıma gelme nedenini sorgularken bitirdiğim sigaramı pantolonumda söndürüyordum. Yemekhanenin ortasında tişörtümü çıkarıp nefret ettiğim vücudumu gözler önüne serdiğim günden beri kimseyle konuşmuyordum. Hareketlerinden şüphelendiğim Tuğbaya dahi sormam gerekenleri sormamıştım. Eğitim saatleri dışında odamdan ayrılmıyor, yemek işini marketten aldıklarımla hallediyordum. On sekiz yıl. On sekiz yıldır kendi bakışlarımın bile değmediği vücudumu gören birine bakmak midemin bulanmasına neden oluyordu.

Yeni sigaramı yakarken "Hayatla bir derdim yok," dedim. Gerçekten de söylediğim gibiydi. Beni tanıyan insanlar yaşamak istemediğimi düşünüyor olsalar da yanılıyorlardı. Herkes hayatı ne kadar seviyorsa ben de aynı miktarda seviyordum. Neden böyle düşündüklerini anlıyordum. Yaşam tarzım farklıydı ve beni tanıyanlar bunu normal karşılamak yerine kendimi öldürmeye çalıştığımı düşünüyorlardı. Kuzey bile böyle düşündüğünü dile getirmişti. Bunlarla karşılaştıkça geride bıraktığım insanlara duyduğum özlem artıyordu. En azından onlar beni olduğum gibi kabul ediyorlardı. "Senin ne derdin var da yanıma geldin?"

"Konuşmamız gerektiğini düşündüm."

"Konuşmamız gerektiğini düşünmüyorum."

Üçüncü sigaraya geçişimi çatık kaşlarla izlerken "Özür dilemeyeceğim, Gece," deyip ayağa kalktı. Ağaçlar sahte olmasına rağmen çimenler ve üzerindeki çiçekler gerçekti. Gözüne güzel gelenleri toplarken bir yandan da benimle konuşuyordu. "O gün söylediklerinin ne kadar iğrenç olduğunun sen de farkındasın. Tamam, sebebin varmış ama yenilir yutulur tarzda konuşmadın." Bendeki hareketliliği fark edince bakışlarını yerden kaldırdı. Yakındaki bir ağacın dalını kullanarak barfiks çekiyordum. "Sen de Necip gibi polis mi olacaksın?"

{Tamamlandı} Gece [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin