Kuzey Koral
Lojmanın her noktasına baktıktan sonra yumruğumu hissettiğim öfkeyle yanımdaki duvara geçirdim. Yoktu. Gece burada değildi. Onu burada bulacağımdan o kadar emindim ki, boşlukla karşılaşmak öfkeden delirmeme neden olmuştu. Hızlı adımlarla tesise dönmek için arabama doğru ilerlerken kulaklarıma dolan "Kuzey?" fısıltısıyla arkamı döndüm fakat hiçbir şey göremiyordum. Hem karanlık yüzünden hem de ses zar zor duyulduğundan nereden geldiğini tam olarak anlayamıyordum. "Kuzey sen misin?"
"Benim. Sen kimsin?" Sol taraftan duyduğum hışırtılarla bu kez bakışlarımı o tarafa çevirdim. Her ihtimale karşı elim belimdeki silahtaydı. Konuşan kişi görünebilecek kadar saklandığı yerden çıkınca kaşlarım çatıldı. Bir çocuğun bu saatte böyle bir yerde ne işi vardı? Üstelik çok kötü görünüyordu. Üstü başı kir içindeydi. Kıyafetlerinin bazı kısımları sökülmüş, yüzü de kıyafetleri gibi kararmıştı. Büyük ihtimalle uzun süredir yıkanmıyordu. "İsmimi nereden biliyorsun?"
"Abla söyledi. Gökyüzü gözlü bir adam buraya gelirse onu yanına getirmemi istedi."
"Abla mı?"
Çocuk sorumu cevaplamadan hızlıca elimi tuttu. Beklediği kişi geldiği için sevinmiş, hissettiği mutluluk gözyaşlarına dönüşmüştü. "Lütfen gel," dedikten sonra koşmaya başladı. "Abla iyi değil."
Neler olduğunu anlamamama rağmen çocuğa ayak uydurup istediği yere kadar onu takip ettiğimde karşılaştığım manzara kaskatı kesilmeme neden oldu. Lojmandan iki sokak ötedeki parka gelmiştik. Çocuk beni kaydırağın içinde uzanan bir bedenin yanına getirmişti. Ellerim karşılaştığım manzarayla titrerken zorlukla "Gece," dedim. Solgun bedeniyle öylece kaydırakta yatıyordu. Tişörtü parçalanmıştı ve üzerine örtülen hırka büyük ihtimalle beni buraya getiren çocuğundu. Sakinleşmek adına derin bir nefesi ciğerlerime doldurduktan sonra nabzını yokladım. Atışları hissedene kadar nefesimi tuttuğumun farkında değildim.
"Abla iyi mi?"
"İyi. Ne zamandır bu durumda olduğunu biliyor musun?"
"Beni az önceki yere bıraktıklarında da böyleydi."
Yarım saat önce...
"Abla? Abla, duyuyor musun beni?"
Gece duyduğu sese odaklanmaya çalışarak gözlerini araladı. Vücudunda sızlamayan tek nokta yoktu ve nefes aldığı için bile pişman olacak kadar acı çekiyordu. Bakışları gözyaşları içinde kendisini izleyen bedeni bulunca gülümseyerek "Can," dedi. Sonunda Tuğbanın kardeşini sağ salim geri almıştı. "Korkma, ablana gideceğiz."
"Sen iyi misin?"
Zorlansa da duvara tutunarak ayağa kalktı. "Gidelim," diyerek çocuğun elinden tuttu fakat gidebildiği uzaklık iki sokak ötesiydi sadece. Daha fazla hareket edemeyeceğini fark edince kaydırağa oturdu. Bıçak yarası da, omuzları da, yüzündeki kırıklar, çatlaklar da artık dayanması imkansız derecede canını yakıyordu. "Sana bir görev versem yapabilir misin?"
"Ablama gitmeyecek miyiz?"
"Gideceğiz ama bunu tek başıma yapamam." Küçük çocuk bakışlarını kızın üzerinde dolaştırdı. Tişörtü parçalanmıştı ve ortaya çıkan teninde bir sürü yara izi, morluk vardı. Boynunda da kanaması durmuş bir yara vardı. Diş izine benziyordu fakat yaralarının içinde en hafifi o gibiydi. En azından çocuk öyle sanıyordu. Oysa Geceyi yıkacak tek şey o yaraydı. Şimdi olmasa da gördüğü zaman gerçek yıkımı yaşayacaktı. "Beni bulduğun yere geri dön. Ağaçların arasına saklan. Ne zaman geleceğini bilmiyorum ama oraya gökyüzü gözlü bir adam gelecek." Canın korkuyla gerilediğini görünce son gücüyle gülümseyerek elini tuttu. "Korkma. O sana zarar vermez. Ablana gitmemize yardım edecek. Geldiğini görünce hemen ortaya çıkma. Kısık sesle Kuzey diye seslen. Eğer cevap verirse onu buraya getir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Gece [+18]
General FictionOn sekiz yıl önce yaşadığı lojmandaki tüm askerler öldürülmüştü. Hikayesi diğerlerinden farklıydı çünkü hem babası öldürülmüş hem de evi yakılmıştı. Gece Toksöz katliam gününden sonra ortadan kaybolmuş, on sekiz yılını hayalet olarak geçirmişti. Ner...