On üç gün. Geceyi geri getirdikleri günün üzerinden on üç gün geçmişti. Kız belirli aralıklarla uyanıyor, etrafına bomboş bakarak geçirdiği dakikaların ardından yeniden uyuyordu. Tek kelime etmemişti. Yemek bile yememişti, serumla besleniyordu. Kuzey beyninde elektriğe bağlı kalıcı hasar oluşmuş olabileceğinden endişeleniyordu. Doktor ise öyle olmadığını defalarca söylemişti. Elbette şu anda mükemmel durumda değildi ama kalıcı hasar da yoktu. Sadece toparlanması gerekiyordu, daha doğrusu toparlanmayı istemesi gerekiyordu. Adamı korkutan da buydu. Gece tamamen tükenmiş gibi görünüyordu. Mücadele etmiyor, iyileşmeye çalışmıyordu.
Saçlarını şefkatle okşarken "Pes edemezsin, Gecem," diye fısıldadı. Sol göğsündeki sıkışma haftalardır biraz olsun azalmamıştı. Ne zaman kızın solgun tenine baksa daha da artıyordu. "Sen savaşmak için doğmuşsun. Pes etmek yakışmaz," dedikten sonra alnına küçük bir öpücük kondurup odadan çıktı.
"Mide bulandıracak kadar romantik."
Revirin diğer kapısından giren adam duvara yaslanıp küçük kızın çökmüş yüzünü inceledi. Göz altlarındaki morluklar her zamankinden daha koyuydu. Yanakları kilo kaybından dolayı içeri çökmüştü. Elleri ise baygın olmasına rağmen titriyordu, doktor kayıtlarında bunun elektrikle ilgili olduğu yazıyordu. Kalıcı olup olmadığını ise zaman gösterecekti. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerledi. Küçük kızın yanındaki boşluğa oturduğunda derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. İlaç kokusu baskın olsa da Gecenin kokusunu alabiliyordu. Normalde Asker onun ne olursa olsun iyileşeceğini düşünürdü. İşin garipliği de buradaydı. Kızın on üç gündür sigara bile içmediğini fark edince endişelenmeye başlamıştı.
Kuzeyle yaptığı işbirliği bir kerelikti. Ajan zaten tesisin kameralarına sızabildiğini anlamıştı. Bu yüzden lafı uzatmadan tesisin dış dünyayla tüm bağlantısını koparacağını söylemişti. Başkan tesisteki durumu fark ettiğinde ajanlarını buraya yönlendirecek, Kuzey de gidip Geceyi alacaktı. Askerin gözü ise hep üzerilerinde olacak, yolunun temiz olduğunun garantisini verecekti. Her şey sorunsuz ilerlemişti. Küçük kızı o cehennem çukurundan çıkarabilmişlerdi. Hemen sonrasında Askerin ortadan kaybolması gerekmişti çünkü Kuzeyin işin içinde olduğu bilinmese de onun parmağının olduğu ortadaydı. Geceyi bu riski alacak kadar önemsediğini herkes biliyordu. Sorunla ilgilenirken revirdeki kameradan kızı izlemeyi bir an olsun bırakmamıştı.
"Neden mücadele etmiyorsun, küçük kız?"
Askerin beklediği son şey cevap almaktı. "Asıl mücadelem buydu," diyen Gece hızlıca yerinden doğruldu. Adamın şaşkınlığından faydalanarak kolunu boğazına bastırıp sırtının yatağa yaslanmasını sağladı. Diğer elindeki bıçağın ucu Askerin şah damarının üzerindeydi. "Gelmen uzun sürdü."
Ellerindeki titreme devam ettiği halde Gecenin gözleri canlıydı. Asker tam da o anda anladı tuzağa düştüğünü. Küçük kızın hastane yatağından kalkmaması, yemek yememesi, sürekli uyuması, sigara içmemesi bile oyundu. Öfkelenmekle hayran olmak arasında bir yerdeyken "Hepsi oyundu," diye fısıldadı. Dudaklarından dökülenler Geceyi gülümsetti.
"Beni hafife almamayı öğrenmen gerekiyor."
"Yüzümü görmek bu kadar önemli mi?"
"Yüzünü görmek istediğimi kim söyledi?"
Gerçekten de maskeyi çıkarmak için hamle yapmıyordu. Üzerinde olmasına, şah damarına bıçak dayamış olmasına rağmen maskesini çıkarmaya çalışmıyordu. "O zaman neden?" derken adamın kahveleri kızın yüzünün her noktasında dolaşıyordu. Onu ilk gördüğünde dokuz yaşındaydı. Kıvırcık saçları, çelimsiz vücudu ve titreyen elleri vardı. Şu anda yirmi yedi yaşındaydı. Hafif dalgalı saçları, yapılı vücudu ve hala titreyen elleri vardı. Değişmeyen tek şey gözleriydi. Gözleri ve orada yatan güç. Dokuz yaşındaki Gece Toksözü de, yirmi yedi yaşındaki Gece Toksözü de aynı nedenden dolayı seviyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Gece [+18]
General FictionOn sekiz yıl önce yaşadığı lojmandaki tüm askerler öldürülmüştü. Hikayesi diğerlerinden farklıydı çünkü hem babası öldürülmüş hem de evi yakılmıştı. Gece Toksöz katliam gününden sonra ortadan kaybolmuş, on sekiz yılını hayalet olarak geçirmişti. Ner...