Bölüm 45 Görev

940 85 6
                                    

Çok kötü günler geride bırakmıştık.
Ama dediğim gibi, geride bırakmıştık.
Biz şimdi olabildiğimiz kadar iyi olmaya çalışıyorduk.
Olmamız gereken role bürünüyorduk.
Aynada kendimi süzerken karnımın bir tık şiştiğini hissediyordum. Fazla paranoyak olmuştum sanırım. Üzerimde beyaz dizimin biraz üzerinde biten bir elbise vardı, saçlarımdan rahatsız olduğum için atkuyruğu yapmıştım, odamdan çıktığım an dipdibe geldiğim bedenle yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi. Ayaz her zamanki ciddiyetiyle karşımda duruyordu. Üzerinde gri bir gömlek ve siyah pantolon vardı. Parmak uçlarımda uzanıp yanağını öptüm. Elimi tuttuğunda beraber bahçeye indik. "Hala inanamıyorum." Kendi kendine mırıldanırken başımla koluna vurdum. Aptal, çok güzel saçmalıyordu. Ekibin kurduğu masaya göz attığımda gözlerim masada dolandı. Aç değildim ama masa çeşit çeşit yemeklerle doluydu. Ayaz yanıma otururken Azad zorla Betty'e yemek yedirmeye çalışıyordu. "Sevgilim, aç ağzını bebeğim. Hadi uçak geliyor!" İnanamaz gibi Azad'a baktım. Betty yüzünü buruşturarak Azad'ın ona uzattığı kaşığı itiyordu. "Hadi bebeğim bunu bebeğimiz için ye." Betty cilveyle ona bakarken bir şeyler fısıldadı. Sinirle Ayaz'a döndüm. "Eğer benimle böyle diyaloglara gideceksen ben bu bebeği doğurmam Varis!" Şok içinde bana baktı. Sinirlerim zıplamıştı, bu nasıl bir vıcıklık! "Sadece yesen?" Masum yüz ifadesiyle başımla onu onayladım, önüme çektiği çorbayı bitirip tabağıma koyduğu yeşilliklerden ve meyvelerden yedim. Onlar gibi vıcıklık ve naz yapmadan yemek yemek beni rahatlatmıştı. Betty uyumak istediğini söylediğinde Azad'la beraber yukarı çıkmıştı. Masada sadece Aybar, Asena ve Ardil vardı. Ayaz yemeğini yemiş beni izliyordu. Gülümseyerek saçlarını okşadım. "Sana söylemem gereken bir şey var." Başımla onayladım.
"Dinliyorum."
"Devran önemli bir görev olduğunu söyledi. Dünyada, basit yaratıklarla uğraşacağımız bir görev değil. İsyankarların olduğu bir görev, bu görevi bizden başka üstlenecek kimse yoktu. Bizde kabul ettik."
İsyankarlar, önceden bir krallık altında bulunup oranın himayesinden çıkıp dünyanın onlara ait olduğunu söyleyen eski savaşçılardı. Ve bunlar bir yaratıktan bin kat daha beterdi.
Kaşlarım çatılırken benden bir tepki vermemi bekliyordu. "Tamam, gidelim." Gözleri kocaman oldu, sen bensiz göreve gidebileceğini mi zannediyorsun Varis? Bu göreve gidecekse yanında elbette ki bende olacaktım. Bensiz gidemezdi.
"Viata, sen değil. Biz. Sen burada kalacaksın." Güldüm. Bunu kabul edeceğimi hangi kafayla düşünüyordu bu adam? O son derece tehlikeli bir göreve gidecek, bende onun arkasından bekleyeceğim? Oldu! Elime iki tane şiş, bir tane yumak versinler patik örüp bebeğimizle ilgili hayallerde kurayım!
"Ayaz, sen buna kendini inandırdın mı? Sence bende sevgilisinin arkasından bekleyecek kadın tipi mi var? Oradan bakınca öyle mi görünüyorum? O göreve bende geleceğim, sen gitsen bile inada senin peşine takılır o göreve gelirim!" Gözleri öfkeyle yüzümde dolaştı, eli sertçe belimi kavradı, beni kendine çektiği an dudaklarıma saldırdı. Gözlerim kocaman olurken diğerleri şaşkınlıkla bize bakıyordu. Kendimi şok içinde geri çektiğimde yüzündeki öfke gram oynamamıştı. "Böyle inatçılık yaptığında seni öldüresim var. Lanet kadın bana ne yapıyorsun böyle?" Saçını çekip ondan olabildiğince uzaklaştım. "Gerizekalı!"
Beni nasıl bu öpebilirdi? Öpmesi sorun değildi, beni bu kadar insanın içinde öpmesi sorundu. "Viata, hamilesin. Daha ne durumda olduğunu bile bilmiyoruz, ya sancın tutarsa? Ya kusarsan, ya başın dönerse? Tehlikeli, hem de çok. Beni biliyorsun, konu sen olduğu zaman önce ayrıntısına kadar düşünülmüş olan planı bile bozarım, sırf senin canın sıkıldı diye. Bu görev bizim için çok önemli ve ben sen varken odaklanamam. Anla beni." Başımı sertçe olumsuz anlamda salladım, hamile olmam görevlerden eksik kalacağım anlamına gelmezdi.
Hayatım her zaman düzenli olacak diye bir kural yoktu, ne malum yarın bir gün başıma bir şey gelmeyeceği? Hamileyken tetikte durmaya alışmam gerekiyordu, ben normal bir insan değildim. Ben bütün evrenlerin anahtarıydım! Evde bebeğimin hayallerini kuracak bir yapım yoktu, o göreve bende gidecektim. "Sende beni anla sevgilim. Sen ne dersen de, ben o göreve geleceğim." Sinirden âdem elması oynuyordu. Koyu saçlarını öfkeyle geriye itti, onu sinirlendiriyordum. Ama elimde değildi ki! "İnat etme, bir şeye de inat etme!" Sesi yükselirken öfkeyle ayağa kalktım, bana sesini yükseltemezdi. "Bana sesini yükseltme!"
"Yükseltmiyorum!"
"Ayaz bana bağırma! Gerçekten kötü olur!" O da ayağa kalkmış ikimiz de birbirimize bağırıyorduk. Gözlerimiz birbirine kitlenmişti.
"Manyak bunlar, bunlardaki ilişki kimsede yok." Doğan mırıldanırken Kıvanç'ın gülme sesi geldi. "Viata-Pars farkı diyelim." Ayaz sinirle içeri girerken kendimi banka atıp sinirle saçlarımı karıştırdım. Ardından haklılığımı kanıtlamak adına Doğan'a döndüm. "Haklı değil miyim Doğan?" Gayet düz bir ifadeyle gözlerime bakıp devirdi. "Pars haklı Viata. Hamilesin, sancın tutabilir, adamlar karnını hedef alabilir, miden bulabilir, başın dönebilir? Daha saymamı ister misin? Pars hem seni hem de bebeğini düşünüyor. O göreve gitmen fazla sorumsuzca." Gözlerimi belerttim, nasıl sorumsuzca? Ohoo, hamile kaldım diye her şeyden mahrum mu kalacaktım? Bebek karnımda duruyordu işte, ben daha ne yapabilirim ki?
Bir süre sessizce oturmuştuk, onlar aralarında sohbete devam ederken ben düşünmekten kendimi resmen yemiştim! Ne olursa olsun, bu göreve gidilecek.
Ayaz ve diğer badiler aşağı indiğinde doğrudan yanımıza gelmişlerdi. Bende ayağa kalkıp üzerimi silkeledim. Ayaz kolumdan tutup beni durdurdu. "Sen kalıyorsun."
"Bu konuda. seninle. tartışmak . istemiyorum. Ayaz!" Teker teker dediğim şeyle sinirle nefes aldı, birden eğilip beni kucağına aldığında sinirle omzuna vurdum. Üsse girerken ayaklarımı sinirle sallıyordum. "Şu bacaklarını sallayıp durma! Kendine ve bebeğine zarar veriyorsun." Birden ne yaptığımın farkına varıp kendime kızdım. İnat uğruna bebeklerimizin hayatını tehlikeye atıyordum. Benim odama girdiğimizde yatağımda duran uzun zincirle gözlerim kocaman oldu. Umarım Ayaz düşündüğüm şeyi yapmazdı. "Ayaz! Affetmem." Öfkeyle gürlediğimde beni yatağıma bıraktı. Kalkmama izin vermeden kolumu nazikçe tutup uzun zincirin kelepçe kısmını koluma taktı. Uzun zincir olduğu için yatakta dilediğim pozisyonu bileğim zarar görmeden alabilirdim fakat dışarı çıkamazdım. Ayaz'ın yaptığına inanamıyorum, beni burada tutmak için resmen zincirlemişti! Kabul ediyorum, benden inatçıydı. Yorgunlukla gözlerime baktığında öfkeli gözlerim onunla buluştu. "Beni zorluyorsun. Tek yaptığım şey iyiliğin Viata. İyiliğin. Gittiğimiz normal bir görev olsaydı seni götürürdüm, ama değil. Çok tehlikeli, bu yaratıklar ikimizden de güçlü. Ve en ufak bir hasarda ben ikinizide kaybedebilirim. Çünkü o varken sen güçsüzsün, normalde yüzünün çizilmesine neden olmayacak darbe o varken seni ölüme bile götürür." Zorlanarak dediği şeyle gözlerim karnımdaki eline indi. Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. Bir yanım inat etmeye devam ederken diğer yanım onu bir seferlik dinlemek istiyordu. Alnıma bıraktığı buseyle kalktığında kolunu tuttum. Kollarımı ona doladığımda zincir bana zorluk çıkarmamıştı. O da bana sıkıca sarıldı, kokumu içine çekerek defalarca saçlarımı öptü. "Telefon odanda olacak. Ne zaman geleceğim belli değil fakat kısa sürede gelmeyeceğim kesin. Doğan seni akşama doğru çözer zaten." Korkuyla gözlerine baktım, ne demek kısa sürede gelmeyeceğim? Görevler bu kadar uzun mu sürüyordu? Adam beni böyle bir göreve götürmemekte tabii haklıydı! Aç kalabilirlerdi, susuz kalabilirlerdi!
"Ne kadar sürecek ki?" Sorumla gözümün önüne düşen saçı itekledi, sakince saçlarımı okşuyordu. Gözleri bana o kadar güzel bakıyordu ki yeşil gözlerini saatlerce izleyebilirdim.
Gözlerinin ormanındaki her yaprak intihar sebebim sevgilim.
Sen buna değersin.
"Bazen bir hafta, bazen üç hafta, belkide bir buçuk ay kadar." Gözlerim kocaman oldu. Ben bir kaç gün beklerken o haftadan bahsediyordu. Nasıl bir hafta onsuz durabilirim ki? "Ayaz." Diye mırıldandım ağlamak üzere olduğumdan sebep dolan gözlerim ve titreyen sesimle. Yanağımı okşayıp bu sefer yanağımı öptü. "Gözlerinin okyanusundaki her damla intihar sebebim sevgilim. Ağlama, geleceğim. Sen o zamana kadar güzel bebek eşyaları bak, sence kız mı olur erkek mi?" Sorusuyla kaşlarımı çattım. "Elbette erkek! Onunda senin gibi yeşil gözleri olacak." Gülerek akan yaşlarımı sildi, onunla bunun hayalini yapmak bile o kadar güzeldi ki. Bizim bir bebeğimiz olacaktı, benim ve Ayaz'ın.
Ben belki de Viata Lidya Varis olacaktım. Onun soyadını alacaktım.
"Geldikten sonra düğün işine bakarız değil mi? Karnın şişmeden bir düğün yapmak ikimizinde hakkı bence." Sorusuyla güldüm. Bana evlenme teklifi mi ediyordu? "Bu bir evlenme teklifi mi?" Başıyla onayladı.
"Evet, sevgilim. Bu bir evlenme teklifi." Gülümseyerek gözlerimden akan yaşlara engel olamayarak ona tekrardan sarıldım, gitmesini istemiyordum. Gitse bile o kadar uzun süre kalmasını istemiyordum ama o gidecekti. Çünkü görevi, işi buydu. Dünyayı kurtarmak, evreni kurtarmak. "Seninle her şeye evet." Mırıltımla derin nefes alıp benden ayrıldı, ayağa kalktığında sinirle zincire baktım. "Çöz şunu, gelmeyeceğim seninle." Başıyla onayladığında şaşkınlıkla ona bakmıştım, bu kadar mıydı? Aslında bu kadardı, ona yalan söylemeyeceğimi bilirdi, Ayaz'ın en nefret edip kabullenemediği şey yalandı. Beni çözdüğünde ayağa kalktım. O yatakta oturuyor, beni izlemeye devam ediyordu. "Gitmeni istemiyorum!" Ağlamaya bu sefer başlamıştım, sinirle çenesi kasılırken kafasını karnıma koydu. "İstemiyorum, bende istemiyorum. Ama zorundayım Viata, söz konusu yine bizim geleceğimiz. Onlar seni bulmadan benim onları bulmam gerekiyor, anlıyor musun sevgilim? Düşünsene biz evlenmişiz, sen hamilesin, yanında ben varım, çok nadir, kısa süren görevlere sabah gidip akşam geliyorum. Her gece seninle huzurla uyuyorum ve başımızda herhangi bir dert veya bize saldıracak olan yaratık yok." Siz için komik duruyordu değil mi? Ama değildi, sizin büyük ev, istediğiniz meslek, başarı, zenginlik, lüks bir araba hayalinizden de değerliydi bunlar. Bunlar bizim için huzur demekti. Ve Ayaz bu göreve giderse huzura ulaşacağımızı söylüyordu.
"Pars, giderayak kızla bir şey yapmadıysan gel. Yaptıysanda." Duraksadı. "Giyinip gel, gidiyoruz." Atalan'ın alaycı sesiyle yüzümün kızardığını hissederken Ayaz gözlerini devirdi. "İçeriye gelde gör." Atalan elleri gözünde içeriye girdiğinde akan yaşlara rağmen güldüm, parmaklarının arasından bizi gördüğünde gözlerini açtı. "Ha, pardon. Siz bayağı derin konuşuyormuşsunuz, Viata çeşmeleri açtığına göre." Yaşlarımı silmemle Ayaz ayağa kalktı, tekrardan alnımı öptü, sıkıca son kez ona sarıldım. "Kendine dikkat et yanma sebebim." Diye mırıldandım.
"Kendine dikkat et boğulma sebebim." Diye mırıldanıp odadan çıktı. Boşluğa bakakalırken bahçeye bakıp gidişini izledim, yaşlar durmadan akarken kendi odamdan çıkıp onun odasına çıktım, içeriye girdiğimde aceleyle atmış olduğu tişört gülümseme neden oldu, kokusu üzerindeydi. Tişörtü alıp yatağına uzandım, bacaklarımı karnıma kadar çekip tişörtüne sarıldım. Fakat uykumu bozan melodi sesiyle kaşlarım çatıldı, başımı kaldırıp yatağın üzerindeki telefona baktım, Ayaz burada mı bırakmıştı? Üzerine baktığımda Doğan Işık yazısını gördüm. Telefonu açtığımda nefes nefese kalmış halı kulaklarıma doldu. "Pars, Viata sizinle mi? Onu bulamıyorum!" Telaşlı sesiyle gözlerimi devirdim. "Ayaz'ın odasındayım Doğan."
"Viata?"
"He?"
"Üstesin dimi? Kapıyı açsana, seni görmeden gidersem muhtemelen sen yine kaybolacaksın ve Pars seni kontrol etmediğim için ebemi ağlatacak." Gülerek kapıya ilerleyip açtığımda adeta ecel terleri dökmüş Doğan'la göz göze geldim. Zoraki bir şekilde gülümseyip telefonu kapattım. "Burada mıydın? Bende korktum, gittin sandım." Başımı olumsuz anlamda sallayarak odayı işaret ettim, "Onun kokusuyla uyumak istedim." Yüzünü buruşturdu. "Onun yerine benimle çıksaydın daha güzel bir ilişkin olurdu." Yüzümü ekşittim. Gülerek kafasına vurduğumda o da güldü. Elbette bunu şakaya vurarak söylüyordu, Doğan için ben küçük bir kız kardeşten öte değildim. Bana sarılıp derin nefes aldı, "Canını sıkma kardeşim. O manyak herif senin için geri dönecek."
Umarım Doğan.
Umarım.
****
"Viata. Uyan hadi." Yanağımda hissettiğim elle gözlerimi araladım, oda kapkaranlıktı, aniden açılan ışıkla gözlerimi kıstım. Kıvanç kapının önünde durmuş tip tip bana bakarken Doğan yanı başımda beni uyandırmaya çalışıyordu. Kollarının arasındakiler tişörte o kadar sıkı sarılmıştım ki kollarım ağrıyordu. "Yemek yemen gerekiyor. Yemekhaneye mi inelim buraya mı getireyim?"
"Siz geçin yemekhaneye ben geliyorum." Başıyla onaylayıp ikisi odadan çıktığında terden üzerime yapışmış kazağı çıkarıp Ayaz'ın tişörtünü giyindim. Kokusu hala üzerinde capcanlıydı.
Kokusunu seviyordum.
Odadan çıkıp yemekhane katına girdim, ekipten sadece Kıvanç ve Doğan kalmıştı, ikisinin bulunduğu masaya ilerlediğimde kendime tabak hazırlamayı unutmuştum. Fakat bana gerek kalmadan ikisi benim için bir tabak hazırlamıştı bile. İçinde çorba ve salata vardı. İkisinin karşısına oturduğumda başları bana çevrildi. "Onlar bitecek, itiraz yok. Çorbadan sonra et yemeği var onu da yiyeceksin." Yüzümü buruşturup Kıvanç'a baktım. Hepsini bitiremezdim, benim midem zaten bu çorba kadardı! Doğan saçımı çektiğinde sinirle ona baktım. "O çorba bitecek küçük hanım. Pars yok diye rahatladın mı zannediyorsun?"
Bebeğin için Viata.
Çorbamı içmiş ardından Kıvanç'ın bana getirdiği etli yemeği salatayla beraber yemiştim. O süre boyunca Doğan ve Kıvanç sohbet etmiş bir süre sonra beni izlemeye başlamıştı. Yemeğimi bitirdiğimde derin nefes alıp kaşığı tabağa bıraktım. İkisi de muzip bir şekilde sırıtırken sinirle onlara kaşlarımı çatmıştım. Karnımdaki sızı bana bebeğimi hatırlatırken bütün sinirim gitmişti. Sanki yanındaymış gibi başımı karnıma eğip gülümsedim. Karnımı okşarken onun hakkında binlerce soru zihnime akın etti. Cinsiyeti, kime benzeyeceği, gözlerinin hangi renk olacağı, ilk anne mi baba mı diyeceği, odasının hangi renklerde olacağı, ne zaman yürüyeceği.
Bunlar gibi binlerce soru...
"Kız!" Doğan tıslarken dalgınlıkla ona baktım, ikisi de gülümsüyordu. "Gerçekten bu bebeği istiyor musun?" Kıvanç'ın sorusunu başımla onayladım. "O bir can, benim ve Ayaz'ın canı. İkimizden bir parça. Elbette istiyorum." İkiside ayağa kalktığında peşlerine ayağa kalktım, Doğan kolunu belime sararak beni kendine çekti. "Yiğenime ben bakacağım. Bana benzesin, sizin gibi manyak olmasın." Gözlerimi devirdim. Kendisi çok normalmiş gibi.
"Ay aman, sana benzeyeceğine Aybar'a benzesin." Kıvanç'ın dediğiyle dudaklarım arasında yer alan kahkahayla onlar da gülmeye başladı.
"Annem, güzel, tatlı kadın. Ne yapıyorsun?"
İlk konuştuğu an, "Yavrum!"
Beş yaşına geldiğinde, "Yavrum, şu kız benim olsun mu?"
Ah! Bunun gibi birçok an gözümde canlandığında kahkaham soldu, onlarda benim gibi düşündüğünde Doğan'a sıkıca sarıldım. "Sana benzesin dayısı. Aman." Doğan bilmiş bir tavırla gülümsedi. Kıvanç ise gözlerini devirmekle yetindi. "Ben şimdi dayı mı olacağım?" Başımı aşağı yukarı salladım. "Evet Doğancığım, önceden sadece ayıydın şimdi benim bebeğimin dayısı olacaksın." Kıvanç gülerken Doğan somurttu. Saçımı çekip beni Kıvanç'ın kollarına itti. Dil çıkarıp Kıvanç'ın kollarının arasına girdiğimde yemekhaneden çıkmış çok nadir girdiğimiz öğrencilerin dinlenmek için kullandığı salona girdik. Karşılıklı koltuklara oturduğumuzda bir süre daha sohbet etmiş, ardından bebeğimin de etkisiyle uykumda yenik düşmüştüm.
Ayaz olmadan ilk gecem değildi lakin ilk gecemmiş gibi kötü hissediyordum.
Ben bunca zaman nasıl kalmıştım ondan ayrı?
İkimizde aptal aşıklardık...
Gözlerimi araladığımda odamdaydım, ellerimi karnıma koyarak cenin pozisyonu aldım. Derin nefes alıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Bu gece de sensiz başımı yastığa koydum sevgilim.

Bitti..
Of yazamıyorum YAPAMIYORUM
Ağlamak istiyorum, tercih sürecim başladı ve her kafadan ayrı bir ses çıkıyor ve ben ortada kalmış durumdayım.
Canım sıkılıyor, kalbime ağırlık çöküyor yazamıyorum.
Viran için bin tane fikrim varken bir satır yazamıyorum.
Eski kaosu elde edemiyorum
Yorumlarınız tesellim, tesellimi esirgemeyin hepinizi seviyorum başka bölümlerde görüşmek üzere<3

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin