Bölüm 7 Kabulleniş

1.9K 153 10
                                    

"Hadi!" diye adeta gürlediğinde yüzüme yapışan saçı itekledim, titreyen kollarımı sabit tutmaya çalışarak ağacın yanındaki hedefi nişan aldım. Bıraktığım gibi yeşil göz bana saldırırken hırsla kendimi geri çektim, yumruğunu tutup kolunu çevirdim, kolunu boynuma dolayıp beni yere yapıştırdığında dudaklarımda daha fazla tutmadığım inleme firar etmişti. Dayanamayıp bacağının arsına sert bir tekme geçirdiğimde küfür savurup eğilmişti, bacağını sertçe çektiğimde yanıma serilmişti. Üzerine çıkıp kollarını yere sabitledim. "Pes et artık!" diye inlediğimde yağan yağmur şiddetini arttırıyordu. "Asla!" diye tıslayıp beni ittiğinde ağlamak istedim, sabahın sekizinden beri çalışıyorduk ve saat gecenin on ikisine geliyordu. Yumruğumu yüzüne geçirip boğazını sıkıca tuttum, ağaca yaslarken gözlerim hırsla parlıyordu. Kolumu çevirip beni aniden döndürdü. Kolunun altına alırken kafamı geri attığımda küfür etmişti. "Tamam yeter bu kadar." dediğinde hırsla kendimi ona yaslayıp onu ağaca iyice yasladım. Sıkıştırırken canının yanmasını umut ediyordum. "Viata birazdan hırsla oklardan birini bana saplayacaksın. Boşuna uğraşma ben asla pes etmem." afalladığımda ne hale geldiğime baktım. Bu adam beni delirtmişti. Hırstan ter içinde kalmıştım, sabahtan beri pes ettirememiştim fakat ben de pes etmemiştim. Bizi izleyen ekibe baktığımda afalladım, hepsi bizi kapının önünde izliyordu. Yorgun düşerken ağacın dibine çöküp geriye yaslandım. Yeşil göz ise aldırış etmeden bana doğru ilerledi. "Bırak da burada kalayım, belki Azrail bana acır da canımı alır." gülecek gibi oldu. "Bana lazımsın minik. Ölüm için daha çok küçüksün." yavaşça gülümsedim, geçmişin acılarına ağlamak yerine gülümsüyordum. "Ben çok küçüğüm ya, neden beni bu kadar yıprattılar? Ben kendimi yüz yaşında gibi hissediyorum." kolları bedenimi sarıp beni kaldırdığında sorumu cevaplamadı. İçeri ilerlerken herkes sessizdi, mümkünse hep sessiz olsunlar. Kimsenin sesini çekemezdim, uyku beni içine çekerken yeşil gözün kolları arasında uykuya dalmak istemiyordum. Ama kendime engel olamıyordum. Uyku beni çoktan etkisi altına almıştı. Gözlerim tamamen kapandığında tek algıladığım şey amber ve beyaz misk kokusuydu.

Gözlerimi araladığımda hiç bir değişiklik yoktu, her yerim ağrıyordu. Yeşil göze sesli bir küfür savurup yataktan çıktım. Saate baktığımda henüz erkendi, üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup duşa girdim. Sıcak bir duşla vücudum gevşerken bir nebze de olsa rahatlamıştım. Gri bir tayt alıp üzerine bulduğum mor kısa kollu tişörtü hızlıca üzerime geçirip saçlarımı kuruttum. Odamdan çıktığımda Aybar'la karşı karşıya gelmiştim. Odası odamın karşısındaydı, sabır dilenip ilerleyecekken bana doğru ilerledi. "Günaydın Bayan İnat." şakıyarak dediği şeyle kaşlarımı çattım. "O ne demek şimdi?" gözlerini belerterek önümde durdu. "Dün badinle kapışmanı diyorum. Bir gün inadından öleceksin, ölmek için çok genç -malum-ve çok güzelsin. Ben senin yerinde olsam eğitmenimi tavlar, onu parmağımda oynatırdım." dediği şeyle kaşlarım hayretle havalandı. Bu çocuk iyi miydi? "Yeşil göz beni gibi bir çocuğa kanacak kadar aptal değil." dediğimle güldü. "Böyle gözlere ve güzelliğe hiç bir erkek hayır demez Viata. Sana yürümüyorsam şu Azad denilen şahıs yüzündendir, beni fena tehdit etti." gözlerimi devirmekle yetindim. "Bana güzel diyen gözlerini git tedavi ettir, sorunlusun sen!" merdivenlere ilerleyip yukarı çıktım. Yemekhaneye girdiğimde yemek yemek istemiyordum, dünkü zehir vakası beni fazlasıyla etkilemişti. "Merak etme yemeklerin hepsi test edildi, herhangi bir sorun da tespit edilmedi." Aybar'ın eğitmeninin sesiyle dalgınlıkla ona döndüm. Onaylayan mırıltılar çıkarıp kafeteryadan bir kaç poğaça ve çörek almıştım. Su alıp ekibin bulunduğu masaya ilerledim, yeşil gözde peşime gelirken yanıma yerleşti. Sessizce yemeğimi yerken diğerleri sohbet -yeşil göz ve Aybars'ın eğitmeni hariç herkes- ediyordu. "Ne yani sen özelliğin, Diana'dan mı alıyorsun?" Afra'nın şaşkın sorusunu Betty başıyla onaylarken kaşlarım hayretle kalktı. "Annemler çok erkenden fark ettikleri için adımı da Diana koymuşlar." gerçek adı Diana mıydı? "Adın Diana mı?" şaşkınlığım beni ele verirken Betty kahkaha attı. "Evet, Viata. Ama sen bana Brutal Betty diye hitap etmeye devam edebilirsin, senin verdiğin ismi kendi ismimden daha çok seviyorum." utançla başımı yere eğerken hepsi gülmeye başlamıştı. "Herkese ayrı ayrı isim mi takıyorsun?" dedi soğuk nevale. Aybar'ın eğitmenine bu ismi takmıştım. "Tabi, ilk geldiği gün bana hayvan, Diana'ya Brutal Betty, Ardil'e kahve göz ve yeşil göz?" yeşil göz şaşkınlıkla bana bakarken yavaşça tebessüm ettim. Fazlasıyla utanmıştım. "Ve biraz önce sana bulduğu isim..."dediğinde telaşla peçete rulosunu ona fırlattım. "Azad! Başkalarının içinden geçenleri okumak ne kadar ayıp!" sırıttı. "Soğuk nevale?" yerimden fırlayıp onu kovalamaya başladığımda benden kaçmaya başladı. "Azad öldüreceğim seni! Hayvan herif! Allah'ın belası adam. Allah'ın hödüğü!" nefes nefese kalırken ensesine yapışıp tuttum. Kollarımı birbirine kenetleyip beni birden kucağına aldığında şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Delisin sen! Deli." gülerken diğerleri şaşkınlıkla bizi izliyordu. "Seni şimdi terastan aşağı sallamaz mıyım ben?" çırpınırken beni yere bıraktığında afallamıştım. Hepsi bana gülerken gözlerimi devirip yerime yerleştim. "Çok mu sevdin gözlerimi?" yeşil gözün alaylı sesiyle gözlerimi ona çevirdim. "Oyumu kahve gözlülerden yana kullanıyorum." dediğimle Ardil sırıtmaya başladı. Yeşil göz ise gözlerini devirmekle yetindi. Hep beraber salona geçtiğimizde yeşil göz beni çalıştırmaya başlamıştı. Ekibe sonradan dahil olan ikili bize doğru ilerlerken sarışın kız beni süzmekle meşguldü. "Asena Viata'ya meydan okuyor. Ne dersin, yarıştıralım mı onları?" dediğiyle kaşlarım aniden çatılırken Asena denen kız kinayeli bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. "Olabilir. Ama Viata'nın gözleri kapalı olacak." dediğiyle dehşetle ona baktım. Bu hilekarlıktı! "Ne saçmalıyorsun? Gözlerim kapalıyken nasıl dövüşeceğim?" cebinden çıkardığı bandajla önümde durdu. "Sadece bir test. Kendini kötü hissedersen seslen." sesimi çıkarmadım. Arkama geçip siyah bandajı gözlerime hizaladı, saçlarımı tepeden basit bir topuz yaptım. Bandajı bağladığında her yer kapkaranlıktı. Ne bekliyorsun Viata? Gözlerin kapalıyken güneşin gözlerini yakacağını mı? Geriye adımladım, Asena'nın bedenini tam karşımda hissederken birden bana tekme savurmuştu, kendimi geri çekerken ikinci tekmesiyle bacağını tutup havaya kaldırdım. Yere çakıldığını inlemelerinden anlamıştım. Ayağa kalkmasını bekledim, herhangi bir hamlede bulunursam beni yere serme ihtimali çok yüksekti. Attığı yumruğu hissederken tutup ters çevirdim, takla attırıp yere çaktığımda ayağımla ona baskı uyguladım. "Bunu nasıl yapabiliyor?! Gözleri kapalı." diye bağırırken hırsla ayağa kalktığını karşıma dikilen bedeninden anlamıştım. Kolu bana uzanırken onu kolumun altına alıp boynunu sıktım, ağırlığını bana verirken geriye düşmüştüm, yanımda onu da sürüklerken saçlarıma yapışmıştı, hırsım beni daha güçlü kılarken içimdeki öfke harekete geçiriyordu. Yumruğumu yüzüne geçirirken boynunu daha çok sıkmıştım. Göğsümdeki acıyla duraksarken elim göğsüme gitti, acı giderek artarken dayanamayıp çığlık atmıştım. Acım giderek yükselirken nefes alamaz olmuştum, ayağa kalkarken ellerim göğsümdeki o acıdaydı. O acı göğsümden boynumun altına doğru uzanıyordu, neydi bu acı? Ne yakmıştı bu kadar canımı? Güneş simgesi çıktığında olan acının ta kendisiydi bu. Gözlerimi zorlanarak açarken bandajı yere fırlattım, bedenim yere yığılırken korkuyla bana bakan yeşil göz beni tutmuştu. Acı giderek azalırken derin nefes aldım. Bütün ekip başımda toplanmıştı, Azad bana korkuyla bakarken yanıma eğilip terden yüzüme yapışan saçlarımı geriye attı. "O bunu yapamaz, üç gücü birden taşıyamaz." hıçkırırken hepsi acıyarak bana bakıyordu. Azad sakinleşmem için saçlarımı okşarken acı giderek azaldı, ve kayboldu. Yalvaran gözlerle yeşil göze baktım. "Yalvarırım ne olduğunu söyle artık. Nedenini bilmediğim acıyı çekmek istemiyorum, söyle bana." gözleri gözlerimde dolandı, yumuşamıştı. Neydi herkesin bilip benim bilmediğim? Merak ediyordum, bir şey vardı ve bu sürekli olarak belirip benim canımı yakıyordu. Ne olduğunu ben hariç herkes biliyordu, en başlarda alttan almıştım fakat bu kadarı fazlaydı. "Siz buraları toparlayın, Viata'yı odasına çıkaracağım." beni kaldırıp spor salonundan çıktığında asansöre bindik. Odamın bulunduğu katı tuşlayıp kapıyı izlemeye başladı, hala soruma cevap vermemişti ve ben meraktan çatlayacaktım. Neden benden saklıyorlardı sanki? Benimle ilgili şeyi benden saklamalarının mantığı neydi yani, illa ki öğreneceğim. Söylememekteki tek amaçları beni çatlatmak olabilirdi. Başarıyorlardı da. Kapılar açıldığında doğrudan odama girdik, beni yatağıma yavaşça bıraktı. "Neden bana anlatmıyorsun?" sorumla derin nefes verdi, bıkkın gibiydi. "Çok tehlikeli." neden tehlikeliydi, bana söyledikten sonra bir tehlike oluşmazdı ki. Olan tehlikeyi bende öğrenmiş olacaktım. "Anlatacağım. Ama bir şartım var..." dediğiyle gözlerimi hevesle açıldı. Benden isteyebileceği bir şey yoktu, şartı muhtemelen daha fazla dersti. "Bana geçmişini anlatacaksın." dediğiyle yutkunurken dona kaldım. Yapamazdım. Geçmişimi öğrenemezdi, kimse öğrenemezdi. "İstemiyorum. Bir daha sana hiç bir şey sormayacağım. Bu ne ya!" bıkkınlıkla nefes aldı, anlatmayacağımı anladığı için odadan çıktı. Banyoya girip Asena'nın bende bıraktığı hasarları temizledim. Saçlarımı düzeltip odamdan hızla çıktım, salona geçtiğimde ekip yerde daire şeklinde oturmuş konuşuyorlardı. Yeşil göz soğuk nevaleyle beraber oturuyordu. Fısıldaşarak konuşurlarken Azad beni hemen fark etmişti, yanını işaret ettiğinde yanına yerleştim. Onun gözleri doğrudan yeşil gözdeydi. "Islah evinden ilk kaçtığım hafta sokaktayken açlıktan ölecek raddeye gelmiştim, o kadar açtım ki kaldırımın birine bayılmışım. Beni buldu, yemek verdi, temiz kıyafet verdi. Eski harabe bir evde kalıyordu o da, benimle paylaştı evini. Battaniyesini, yemeğini, kıyafetlerini ve asla şikayetçi olmadı. Aksine paylaşırken zevk duydu, bazen sokaktaki teyzeler gözlerini çok beğenirlerdi. Ona yemek alabileceklerini söylerlerdi, o da her seferinde beni söylermiş. "evde kardeşim var, o olmadan yemem." her seferinde bunu dermiş. Bazıları bana da alırken bazıları dilenci olduğunu düşündüğü için kovuyordu. Ben ona canımı teslim edecek kadar çok güveniyorum Viata. Sende ona güven, geçmişinin acısını tek başına yaşama, sana uzatılan eli tut. Bazen destek alman gerekebilir. Geçmişin sana engel değil yoldaş olsun." dedikleriyle yavaşça tebessüm ettim. Gözlerim yeşil göze çevrilirken o soğuk nevaleyi dikkatle dinliyordu. Yeşil gözün bu kadar iyi ve sefalet içinde yaşamış olabileceği fikri çok farklı geliyordu. Önüme düşen gölgeyle başımı kaldırıp gölgenin sahibine baktım, soğuk nevaleydi. "Kalk hadi, antrenman yapacağız." dediğiyle çatılı kaşlarımla yeşil göze baktım, o ise Aybar'a uzattığı eldivenle sürekli olarak çalıştığımız yere geçti. Beni neden soğuk nevale çalıştırıyordu? Kalkmaya çalışırken bağdaş kurduğum için ayaklarım birbirine iyice dolanmıştı. Azad'dan destek alarak kalktığımda soğuk nevale ismi gibi soğuk bakışlarıyla bana bakıyordu. Birden yumruğunu bana savurduğunda çatılı kaşlarımla kendimi geri çektim. Üst üste gelen yumruklarını bana savururken kendimi geri çekiyordum, sağ yumruğunu yanağıma ilerlettiği an tutup çevirmiştim. Dizime vurduğunda dizim otomatikman bükülmüştü. Yere düşecekken tüm gücümle onu üzerimden savurup yere yapıştırdım, birden ayağımı çektiğinde yanına kapaklanmıştım. Sırtımın acısıyla öfkeyle ona baktım. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu? Birden bire benimle dövüşmeye başlaması ne kadar doğruydu? Yeşil göz ise biz burada yokmuşuz gibi Aybar'la çalışıyordu. Onun aksine Aybar'da benim gibi olayı kavramaya çalışıyor, bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. Boğazımı tutup beni kaldırdığında kolunu kavrayıp ters çevirdim, diğer elimle koluna vurduğumda kitlenen eli boynumu bırakmıştı. Ayağa kalkıp nefesimi düzene sokmaya çalışırken o da karşımda soluklanıyordu. Tekmemi savurduğumda geri kaçtı, bir kaç kez üst üste tekmemi savurmuştum, hepsinden kaçarak kurtulmuştu. Bacağımı daha yükseğe kaldırıp yüzünü hedef aldığımda bacağımı kavrayıp beni yere yapıştırmıştı. Bu herif ne halt yapmaya çalışıyorsa bir an önce vazgeçse iyi olur çünkü yorulmaya başlamıştım.

**********

Bu adamı öldürmemem için herhangi bir sebebim var mıydı? Yok Viata öldür gitsin, o da rahatlasın sende! Yaklaşık bir buçuk haftadır soğuk nevale beni çalıştırıyordu, ilk üç gün boyunca sadece dövüşmüştük. Dayak yemiş de olabilirim, tek tesellim yanağında bıraktığım tırnak iziydi. Onu çok güzel bir biçimde cırmalamıştım. Kollarında da beş tırnağımın izi de vardı. Ama en güzel eserim yüzündeydi. Elmacık kemiğinden çenesine kadar uzanıyordu, şimdi ise asansöre binmiştik. Öğlen yemeğini yiyecektik, öfkeyle aynaya bakarken neye baktığını anlamıştım. Onda bıraktığım o güzel anılara bakıyordu... Ne kadar duygusal badim vardı böyle? Sırıtırken yansımadan gözlerime bakıyordu, birden kolumu tutup beni çevirdi. Sırtım göğsüne denk gelirken afallamıştım. Ne yapıyordu bu deli yine? "Çok mu hoşuna gitti bende bıraktığın iz?" muzipçe gülüp başımla onayladım. Asansör kapısı açıldığında yemekhaneye giren yeşil gözün bakışları anında bize çevrilmişti, çatılı kaşlarıyla bize bakarken soğuk nevale geri çekildi. Asansörden inip yemekhaneye girecekken bir el kolumu tutmuştu, bir adamın tutuşu bile kendine has olabilir miydi? "Ne zamandan beri başka eğitmenlerle bu kadar yakınlaşıyorsun?" güldüm. Gülünecek haldeydi çünkü. "Yaklaşık bir haftadır o benim badim farkındaysanız?" sesini çıkarmadı. Kolumu bırakıp yemekhaneye girdi, bu adamın normal olmadığına emindim. Geçmişimi anlatmayacağımı söylediğim günden sonra başka bir badi beni eğitmeye başlamıştı, şimdi de gelip sanki o benim badimmiş gibi konuşuyordu. Atıştırmalık bir şeyler alıp ekibin bulunduğu masaya geçtim. Hepsi gergindi, kaşlarım çatılı bir şekilde Kıvanç'a bakarken o donuk bakışlarla yere bakıyordu. "Ne oluyor?" sorumla bakışlar bana çevrildi. Ne dönüyordu da herkes bu kadar gergindi? "Ne oldu biliyor musun Viata? Lanet gücümü öğrendim. Dünyanın en saçma gücü ve ben o saçma güç yüzünden dehşet bir acı çektim. Senin defalarca çektiğin acıyı bende çektim. O acı ne biliyor musun? Güçlerin. Güçlerin o acılarla açığa çıkıyor! Acıyan yerlerinde gücünün sembolleri çıkıyor!" şok içinde ona bakarken yutkunamadım. Sol dedikleri şey alnımda beliren izdi. Yeşil göze baktığımda gözleri üzerimdeydi. "Tüm bunların açıklaması ne? Bana ne zaman söyleyecektiniz? O acıyı çeken benim, canı acıyan benim fakat her şeyden haberdar olan sizsiniz! Beni buraya getirdiniz, sesimi çıkarmadım, insanlara zarar verdiğimin farkındaydım fakat benden bir şey gizlemenizi kabul etmem!" delirecektim. Sakin ol Viata, sakin. Azad'a baktığımda bakışları masadaydı, tabi ya! O da her şeyi biliyordu. "Allah hepinizin belasını versin! Gereksizler topluluğu!" adeta ciyaklarken öfkeyle gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirdim. Gidecekken yeşil göz peşimden fırlamıştı, kolumu tutacakken bir bariyer beni içine almıştı. Kolumdaki acıyla çığlığım yankılanırken yere çökmüştüm, kolumdaki eklem kısmına uzanan mızrak sembolü bileğime doğru uzanıyordu. Acı giderek artarken bedenimi saran bariyer kimsenin bana yaklaşmasına izin vermiyordu. Başımı yukarı kaldırıp yutkundum. Sızlayan acı giderek artıyor, iniltilerim onunla birlikte artarken herkes bana korkuyla bakıyordu. Parlayan mızrak yavaş yavaş kaybolurken bedenim bu acıya ikinci kez katlanamadan yığılmıştı. Acı anında kaybolmuştu, fakat bedenimdeki yorgunluk kalkmama izin vermiyordu. Nefes alamazken gözlerim ağır ağır kapanıyordu, bariyer kaybolmuştu. Dördüncü gücümle yüz yüze gelmiştim. Dört olmuştu, dört gücü kaldıramıyordum. Özellikle de bunları acılarına katlanamıyordum, Azad haklıydı. Bunlarla tek başıma başa çıkamazdım, çok zordu.


Veee Bitti...

Bu bölüm nedense bayağı güzel geçti. Bu bölüm daha çok Viatanın güçlerinin açığa çıkmasına yönelikti. Viata'yı daha yakından tanıdınız. Dahası da var da onlar bayağı bayağı sonra gelecek. Dediğim gibi bu kitaptan beklentim çok yüksek o yüzden güzel şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Başka bölümlerde görüşmek üzere!

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin