Ayaz Pars Varis...
"Delireceğim! İkisi de hala çıkmadı! Abi neden biz dünyanın dandik hastanesine geldik ki? Üs neyimize yetmedi?!"
"Azad portal buraya açıldı, yeni bir portal açamayacak kadar az zamanımız vardı! Viata ölüyordu! Kız kan kaybından gidecekti, aptal mısın sen?!" Doğan öfkeyle bağırırken tahammülsüz bakışlarımı onlara çevirdim. Benim bakışlarımla hepsi suspus olurken ameliyathane kapısı açıldı, bir kaç hemşirenin ardından çıkan doktorla Azad ayağa fırladı.
"Diana Carus, durumu iyi mi?" Azad'ın aniden sorusuyla doktor gülümseyerek Azad'a baktı.
"Eşisiniz galiba?" Azad durumu idrak edemese de başını deli gibi aşağı yukarı salladı. Şaşkın gözlerle doktora bakarken düşündüğüm şeyin gerçekliğini bir kez daha sorguladım.
"Eşiniz fazlasıyla güçlü olmalı, darbelere rağmen hala hayatta..."
Diana hamile.
Kendimi silkeleyip düz bakışlarımı doktora çevirdim.
"Bebeğiniz ve eşinizin durumu gayet iyi. Bu gece sizi misafir edeceğiz sadece, geçmiş olsun." Yanımızdan ayrılırken Azad donup kalmıştı, Ardil gülerek kafasına vururken şaşkınlıkla aralanan gözleriyle bana baktı, birden bana sarıldığında inanamaz gibi ona baktım.
"Uza, çok büyük beceriymiş gibi birde sarılıyor." Homurdanırken gözlerini devirdi. Bu herif benden önce mi baba oluyordu şimdi?
Azad sevinçle oradan oraya zıplarken bir kaç dakika sonra Diana ameliyathaneden çıktı, hemşireler sedye eşliğinde onu götürürken Azad onun peşine takıldı.
Viata yaralandıktan bir kaç dakika sonra Atalan ve Doğan bizi bulmuştu, Afra Viata'ya verdiği zararın paniğiyle kaçarken açtığımız ilk portalla buraya gelmiştik. Her ne kadar Diana iyi olsa da ona sevinemiyordum.
Canım içeride ölümle pençeleşiyordu.
Alnımı duvara dayayıp derin nefes aldım, aldığım nefes canımı yaktı.
O nefes almak için cebelleşirken nefes almak benim ne haddime?
Öfkeyle duvarı yumruklarken Atalan'ın eli kolumu kavrayıp beni geri savurdu, çıkan doktorla göz göze gelince hızla ona ilerledim, minyon tipli kadın bir adım gerilirken benden korktuğunu anlamıştım. Nefes almaya çalışırken doktor bana ürkek bakışlar atıyordu.
"Durumu nasıl?" Korkuyla sorduğum soruyla içimdeki korku sesime vurmuştu.
"Riskliydi fakat şaşırtıcı derecede iyi geçti, bünyesi güçlü olmalı. Bıçak darbesi omur iliğe gelmek üzereydi, bir kaç santim hayatına mâl olabilirdi."
Yutkunarak doktora bakarken bir kaç bilgilendirme daha yapıp gitti, sandalyeye çöktüğümde duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum.
"Bir kaç santim hayatına mâl olabilirdi." O bir kaç santim benim canımı benden alabilirdi.
Savurduğum küfürler eşliğinde hastanenin kapısına ilerledim.
Viata Lidya Hazan...
"Ah!" Canımın acısıyla gözlerim aniden açılırken hastanenin alışkın kokusu doldu burnuma.
"Bebeğim?" Ayaz'ın uyku mahrumu sesiyle gözlerim refakatçi koltuğuna kaydı, hızla heybetli bedenini mermer zemine dikerken yanıma yerleşti, belimdeki acının yerini tatlı bir sızı alırken korkuyla yeşil gözlerine baktım. İyi görünüyordu, lakin çok yorgundu.
"İyisin. Şükürler olsun iyisin." Fısıltımla elleri ellerimle birleşti, beni sıkıca sardığında kokusunu içime çektim. İyiydi.
O iyiydi, ben de iyiydim.
O zaman sorun yoktu, çünkü biz yine el eleydik.
"İyisin, önemli olan bu güzelim." Fısıltısının ardından dudaklarıma bıraktığı sıcak buseye karşılık verdim. Kapı aniden açıldığında içeri Atalan girdi, Ayaz ona bir kaç küfür savurup yataktan kalktı. "Sıçacağım ağzınıza, ne girip duruyorsunuz hayvan herifler." Atalan sırıtırken utançla başımı eğdim.
"Diana uyandı, sevinç çığlıkları atmaya başlayınca bende buraya kaçayım dedim. Sanırım zamanlamam yanlıştı." Sevinç mi? O en son kıvranmıyor muydu?
Atalan gülümseyerek bana baktı.
"Hamile." Gözlerim dehşetle açılırken Atalan gülümsüyorum, bu adamın da mı duyguları vardı?
Ayaz'la ikisi duygusuz gibi görünüyordu.
Betty hamile miydi?
"Çüş!" Dudaklarım arasından yuvarlanan kelimeyle Atalan güldü, Betty'in hamile olduğu yetmiyormuş gibi birde bu adam gülüyordu!
Ağlasın mı Viata?
Hayır! Sadece bu adamın duyguları yoktu, kim enjekte etti?
"Beklenmedik bir şey değildi." Ayaz'ın durgun sesiyle ona döndüm, Betty anne mi olacaktı
Bebeğe acıdım. Birde kız olursa Betty onu şaklabana çevirdi.
Bir Kaç Hafta Sonra...
"Lan yeter! Senin kocan ben miyim? Bana ne ya?!" Diye cırladığım an sabrımın taştığı andı. Bütün ekip şaşkınca bana bakarken Betty'in gözleri seğiriyordu.
"Hem bir insanın canı nasıl kıyafet çekebilir! Ayrıca senin canın kıyafet çekiyorsa neden ben deniyorum!"
Betty'in hamile olduğunu öğrenmemin üzerinden bir kaç hafta geçmişti ve o bir kaç hafta zindan gibiydi.
Sürekli olarak canı bir şey istiyor ve ekipçe bize işkence ediyordu.
Elimdeki poşetleri yere bırakıp sinirle karşı tarafa geçtim, arabalar korna çalmaya devam ederken içimden küfürler savuruyordum.
Eve doğru yol alırken içimi kaplayan huzursuzlukla kaşlarım çatıldı.
Bu huzursuzluk sabahtan beri üzerimdeydi, o yüzden bu kadar sinirliydim.
Betty haftalardır bize işkence etse de ona hiç sinirlenmemiştim. O hamileydi ve duygularını kontrol edemiyordu, lakin üzerimdeki ağırlık beni sinirlendiriyordu. Sabahtan beri böyleydim, eve girdiğimde salondaki silüet kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Lakin karşılaştığım bir çift kırmızı göz beni rahatlattı.
"Lâl? Bir sorun mu var?" Başını aşağı yukarı salladı, canı sıkkın gibi duruyordu. Koltuğa oturduğumda oturması için işaret ettim, annem iyileşiyordu. Her ne kadar ona güç desteği vermemi istemese de giderek iyileşiyordu.
"Vârisim, çok kötü bir şey oldu. Size nasıl söylerim, bilmiyorum."
Kaşlarım çatılırken yine ne olduğunu sorguluyordum.
Seni küçük vâris, yak onların canını.
"Annem?" Başını hızlıca hayır anlamında salladı, rahatlarken krallıkla ilgili bir şey olması beni rahatlatmıştı.
Kendini çok yıpratıyordu, ateş krallığı eski görünümüne dönmüş olsa da eski gücünün çeyreğini bile kazanamamıştı. Halkın çok eksiği vardı ve halk tamamlanmadan saray tamamlanamazdı. Onları tamamlayacak maddiyata da sahip olamadığımız için annem çok fazla güç kullanıyordu.
"Bir bildiri geldi. Solyetluna birliklerinden. Çok saçma bir bildiri ama dediklerini yapmazsak savaş açılacak! Ve bu savaşa karşı çıkacak gücümüz yok. Ateş halkı hala eski gücüne ulaşamadı ve bize sizin sayenizde güveniyor. Vârislerine güveniyorlar lakin bu savaş sizin kararınıza bağlı." Neydi bu bildiri? Koskoca Solyetluna birliği bana mı kalmıştı?
Göt herifler.
"Sizin su vârisi ile olan birlikteliğiniz. Çok dikkat çekmiş, nedeni bilinmeyen bir şekilde bu ilişkinin sizin tarafınızdan sonlanmasını istiyorlar." Anlamadım?
Onlar ne istiyorlar?
Kapı açılma sesiyle içeri giren ekibin en arkasında olan Ayaz'ın gözleri doğrudan üzerimdeydi. Yeşil gözleri her zamanki hayranlığıyla bana bakarken gözlerimi kaçırıp Lâl'e çevirdim. Lâl ayağa kalkıp ekibi başıyla selamladı. Lâl yalvaran gözleriyle bana döndü, "Vârisim bunu yapmak zorundasınız. Akşam sarayda olun." Başımla onayladığımda arkasına dönüp yeni bir portal açtı, son kez beni selamlayıp portaldan içeri girdi. Arkasından bakakalırken ekip dikkatle bana bakıyordu. Toparlanmaya çalışıp onlara döndüm, "Önemli bir şey değil. Sarayda olan yeni gelişmeleri söyledi." Onaylayan mırıltılar eşliğinde bahçeye çıktım. Nefes alamıyor gibiydim, ondan nasıl ayrılacaktım?
Ölürüm.
Kendimi koltuğa attığımda çökmüş gibiydim, nasıl yapacaktım? Onun gözlerinde hüznü görmeyi nasıl kaldıracaktım?
Ağlamama ramak kala duyduğum adım sesiyle burnumu çektim. Yanıma oturan bedenle gözlerimi sıkıca yumdum, sardığı kolları irkilmeme neden olurken ondan uzaklaşmak istedim, ama yapamadım.
"Kötü bir haber mi geldi?" Başımı sağa sola salladım. Ağlamayacaktım, ağlamayacaktım.
Hayır ağlıyordum.
Ondan uzaklaştığımda kaşları çatıldı, üzüntünü öfkeye dönüştür Viata.
"Ne oluyor sana? Diana'ya mı sinirlendin?" Öfkeyle gözlerine baktım, ona sarılmak istemiyorum diye mi sinirli oluyordum? "Ne alaka? Sarılmak zorunda mıyım?" Gözleri dehşetle bana bakarken içeri gitmek için ayağa kalktım, eli kolumu kavradığında sertçe geri çektim. "Dokunma bana!" Diye bağırdım. İçeri gidecekken bu sefer kolları karnımı sarmaladı, beni çektiğinde çırpınmaya başladım, ona karşı koymam gerekiyordu. "Viata ne oluyor sana?!" Öfkeyle ondan uzaklaştım, affet beni. Her şey iyiliğimiz için. Eğer böyle bir savaş çıkarsa bütün krallıklar bize karşı olurdu, su krallığı yanımızda olsa bile iki büyük krallığın da sonu gelirdi.
"Dokunma diyorum işte! Dokunma!" Hızla eve girip odama çıktım, kapıyı sertçe ardımdan kapatıp yatağa oturdum, ellerimle yüzümü örterken kapı açıldı, kilit sesine eşlik eden hırıltı odaya giren kişinin Ayaz olduğunu kanıtlıyordu. "Ne oluyor sana? Ne bu tavır? Bebeğim, bir şey olduysa bunu benimle paylaş. İşleri yokuşa sürme."
Canım yandı.
Kalbim sızladı.
Onu terslememe rağmen hala bana yumuşak davranıyordu. Öfkesine rağmen beni kırmamak için kendini sakinleştiriyordu. Ben nasıl kırayım bu adamı? Ama yapamazsam da hem onun hem de benim krallığım yıkılacaktı.
"Hata yaptım. Çok büyük bir hata yaptım ve o hatanın içinden çıkamıyorum!" Devam et Viata.
Biraz daha.
"Bana söyle, bilmiyor musun konu sen olunca her şey yapabileceğimi?"
Ayağa kalkıp ellerimi iki yanıma savurdum, "Benim hatam sensin! Böyle bir birliktelik olmamalıydı, anlıyor musun?! Hata yaptım!" Gözleri şok içinde bana bakarken yanaklarımı ıslatan yaşlarla ağladığımı fark etmiştim. Gözlerindeki hayalin kırıklıklarına gömün beni.
O kırıklar benim kalbimi deşerken afalladı. Bir adım geri atarken gözlerini öfke bürümüştü, inanmıyordu, inanmak istemiyordu.
"Ne saçmalıyorsun?"
"Saçmalık mı? Seninle olmak istememem saçmalık mı?! İsteyince doğru istemeyince yanlış mı?"
Öfkeyle bağırırken ellerini saçlarına daldırıp çekiştirdi. "Anlamıyorum! Düne kadar çok iyiydik, ne oldu da birden pişman oldun?" Yeşil gözleri öfkesinden kararmıştı, sabrı taşmış bana çok büyük bir öfkeyle bakıyordu.
Ne diyecektim? Senden ayrılmazsam savaş çıkacak desem? Hayatta ayrılmazdı üstelik Solyetluna birliğini paramparça ederdi, konu ben olunca delirir kendisi.
"Bilmiyorum! Ama yanlış, bu ilişki, biz, ah biz diye bir şey olmamalıydı." Bunu ben mi diyordum?! Derin nefes alıp gözlerime baktım, affet beni sevgilim.
"Bitti."
Ve onu orada bırakıp kimsenin yüzüne bakmadan evden çıktım.
Bitmemişti! İnanamıyorum her şey bitmişti.
Birden gelen hıçkırık göz yaşlarımın başlangıcıydı.
Sokağın ortasında hüngür hüngür ağlarken evden uzaklaştım. Ne kadar yürüdüğümü hatırlamıyorum lakin akşam olmak üzereydi.
Sadece bir sokak lambasının aydınlattığı parka girdim, banklardan birine yerleşip hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim.
Neden bütün sorumlulukları bana yüklüyorlardı? Anlam veremiyorum, nasıl benim ilişkim krallık savaşı nedeni olabilirdi!
Bir süre daha orada oturup portal açarak saraya giriş yaptım. Büyük salonun kapıları benim için açılırken annem, Lâl ve yanlarında daha önce rastlamadığım biri vardı. Siyah gözler ve saçlara sahipti, fazlasıyla iriydi. Heybetli bedenini annemin karşısına dikmişti. İkisi beraber masaya otururken annemin yüzünde gülümseme vardı. Girdiğimi hala fark etmemişlerdi, Lâl beni fark edip eğildi, zoraki bir şekilde gülümseyerek onu selamladım. "Vârisim." Onun sesiyle annem ve yanındaki adam bana döndü, aslında adam sayılmazdı tahmini benden bir kaç yaş büyüktü. Annem beni görünce gülümsemesi büyüdü, "Kraliçem." Selam verip yanına adımladığımda soran gözlerle yanındaki şahısa bakıyordum, kimdi bu ya? Yeni muhafız mı almıştı bunlar?
"Hoş geldin bebeğim. Bu Arel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)
Ciencia FicciónHayatını sokaklarda geçiren bir kız, metroda kalmaya karar verirse. Gözlerini kapatıp, açtığında kendini metro da değil de büyük bir askeri üssün odasında bulursa ne olur? Tanımadığı insanlanlar ona özel olduğunu söylerken kast ettikleri şey başk...