Bölüm 17 Su Krallığı

1.4K 137 10
                                    

"Aptal adam! Dikkat etsene, lan! Tut beni. Hayvan herif!" Ben söylenmeye devam ederken bulduğum çıkıntıya basıp sarayın yüksek duvarının tepesine çıkmıştım, yeşil göz aşağı atlarken ben bu kadar yüksekten atlarsam ne olur diye düşünüyorum.
En fazla kalçanla ayağın yer değiştirir Viata!
Kes be! Yeşil göz cebindeki kırbacı bacağıma dolayıp beni aşağı çektiğinde boğazımdan yükselen çığlığı dudaklarım üzerindeki eli durdurmuştu, kendimi onun kucağında bulurken göğsüm hızla inip kalkıyordu. "Başımın belası, ne yapacağım ben seninle?" Kucağında benimle saraya girerken dikkatle onun yeşil gözlerini izliyordum, bu adamın gözleri niye beni bu kadar etkiliyordu? Beni sarayın büyük kapısına geldiğimizde beni yere indirdi, üzerimi silkeleyip içeri adımların, topuklarımın yok sesi boş sarayda yankı yaparken ses çok hoşuma gidiyordu. Yeşil göz bir kaç adım gerimdeydi, gözlerim aniden kararırken gözümün önünde bir taht belirdi, arından üzerindeki bir kaç gençle kaşlarım çatıldı, arından sesleri kulaklarıma çarptı. Dudaklarımdan fırlayan istem dışı cümleyle yeşil göz kaşları çattı. "Tahtın olduğu odadalar." Yeşil göz kolumu sıkıca kavradı, yavaş adımlarla ilerlerken onu takip ediyordum. Bu saray kalbimde ince bir sızı oluşturmuştu, yanımdan geçen hızlı bedenle hızla kılıcımı çıkardım, eş zamanla yeşil gözde çıkarmıştı, "Kural bir: biri sana saldımadan asla saldırıya geçme ve gözlerini sabit tut. Onlara dik dik bak ki onlardan korkmadığını anlasınlar." Başımla onu onaylarken sırtı sırtıma değiyordu. Önümde beliren vampir bana tıslarken tuhaf tuhaf ona bakıyordum, korkmamı mı bekliyordu? Kılıcı ona savurduğumda hızla arkamda belirdi, sırtımdan beni ittiğinde dizlerimin üzerine çöktüm, fakat hızla bacağını yakalayıp yere yapıştırdım, başka bir el saçlarımı tutarken kılıcımı geriye savurdum, ayağa kalkıp yan yana duran iki vampire kırbacımı salladım. İkisinin ayağına dolanan kırbaçla yerde yuvarlandılar. Yeşil gözü beklemeden odaya daldım, bir kaç vampir elindeki kadehlerle eğleniyordu. Bu rahatlıkları öfkelenmeme neden oluyordu, beni gören vampirler kadehlerini bıraktılar. "Vaov, bu özel Üslerde böyle kızlar mı vardı? Fazla güzelmiş." Gülümsedim, tepkime kaşlarını çatarken aklıma gelen anı fikirle ona doğru ilerledim. Bu işi en kısa yoldan halledecektim. En önde duran kıpkırmızı gözlü, üzerindeki gömleğin bütün düğmelerini açmış olan ve bütün karın kaslarını ortaya seren vampire ilerledim, eş zamanla o da bana ilerledi. Belimden kavradı, kafası yarı uçuk olduğu için yalpalayarak yürüyordu. Tırnaklarımı alnıma geçirmemle izim belirdi, birden parlarken bütün oda alnımdaki izle parlamaya başladı, vampirler acı isyanlarıyla bağırırken yeşil göz odaya daldı, şaşkınlık ve gurur arası bakışlarla bana bakarken vampirler yok oldu. Alnımdaki iz Sol'e aitti, Sol güneş demekti ve vampirler güneşe gelemezdi. İzim ya canım yandığında ya da öfkelendiğimde ortaya çıkıyordu. Kısacası zor durumda olduğumda, kendimi zora sokmam ise izimin belirtmesine neden olacaktı.
O an beklenmedik bir şey oldu, yeşil gözün arkasından aniden geçen silüetle kaşlarım çatıldı, kılıcımı sıkıca kavrarken yeşil göz arkasına döndü, fakat elindeki hançeri omzuna saplayan vampiri göremedi. "Ayaz!" Şok içinde ona bakarken omzunu tuttu, belimdeki hançeri alıp vampire fırlattım fakat o çoktan kaçmıştı, yeşil göz yere yığılırken yanına koştum. Omzuna saplanan şey bir kılıç veya bıçak değildi, kazıktı. Sırtından onu kavrarken kanı elime bulaşmıştı, korkudan ellerim titrerken ona bir şey olmaması için dua ediyordum. Yüzü bembeyaz kesilirken titriyordu, "Gözlerini kapatma Allah'ın belası adam!" Gözleri aralandı, seyrekçe gülümsedi. Onun bu haline bende gülümsedim, "Portal açmamız gerekiyor, tebeşir nerede?!" Panikle bağırırken o çoktan yeşiklerini göz kapaklarının ardına saklanmıştı. Cebindeki tebeşiri alıp ayağa kalktım, boşluğa doğru önce Hilal biçiminde bir ay ve üzerine yuvarlak çizdim, güneş olduğunu belirtmek için yanlarına dalgalar çizdim, ardından beliren kızıl portalla Üssü düşündüm. Yeşil göz böyle demişti, portal aklınızdaki yere açılıyordu, yeşil gözü dikkatle tutup kaldırmaya çalıştım, benim için fazlasıyla ağır ve iriydi, zorlukla kaldırıp kendime yasladım. Portala girdiğimizde kendimizi Üssün ön kapısında bulmuştuk, "Biri yardım etsin!" Diye bağırdım, cama ve aşağı dökülen badiler ve öğrenciler merakla bize bakarken soğuk nevale aralarından sıyrılarak bize doğru koştu. Dehşetle kucağıma yaslanmış olan adama bakarken peşine bütün ekip çıkmıştı, gözlerim dolmuştu, korkudan titriyordum. "Vampir yaptı, göremedik onu, birden arkasından kazık çaktı, ben yakalayamadan kaçtı." Ben açıklama yaparken soğuk nevale yanıma çömelip onu kendine yasladı, ellerimi silip ayağa kalktım. "Viata ne yaptığını sanıyorsun?!" Soğuk nevale hiddetle bana bağırırken henüz kapanmamış olan portala ilerledim, bunun intikamını tabii ki de alacaktım!
"Geleceğim. Düşünmeniz gereken kişi ben değilim o, hem unuttunuz mu? Ben özel olan kızım." Küstahça dediğim şeyle Azad bana doğru ilerledi fakat ben portala daha çok yaklaştım. Aniden durdu, "Öyle dedik doğru fakat hala güçlerini kullanmayı bilmiyorsun!" Sırıttım, kimse benim inadımın önüne geçemezdi. El sallayarak portala girdim, ardından tebeşiri kırdım. Karanlık sarayın içinde belirirken derin nefes alıp etrafta göz gezdirdim.
Sakin ol Viata, yapabilirsin.
Şimdi, öncelikle odaklan. Onu biraz önce yapmış olduğun gibi görebilirsin.
Gözlerimi kapattım, en ufak ses ve adımı bekliyordum. Gözümün önünde beliren meşale ve arından büyük bir kapı. Ardındaki kilitli sandığın önünde bir sürü vampir. İşte bu hoşuma gitmişti.
Büyük salondan çıkıp ilerlemeye başladım, içimden bir ses doğru yolda olduğumu söylüyordu, adımlarım boş sarayda tok bir ses çıkarırken kendimden emin adımlarla yürüyordum.
Ayaz Pars Varis..
"Aptallar! Ne demek ulaşamıyoruz? Kız ateş sarayının yakınlarında olmalı, hiç mi yabancı birine rastlanmamış?! Daha Yeni gitti, hemen saraya giremez."
"Efendim, dediğimiz gibi üç ekip orada ve sarayın yakınlarında kimse yok, sarayın içine giremiyorlar, sanırım vampiler bariyer kurdu."
"Sizin göreviniz o kızı bulmak! Bir saat içinde burada olacak o kız!"
Kapı çarpma sesinin ardından kaşlarımı çattım, sırtımdaki ağrıyla boğukça inledim. Gözlerimi aralarken beyaz tavanla karşılaşmıştım, ben en son Viata'yla beraber ateş sarayındaydım? Ne zaman buraya gelmiştim, lanet olsun en son vampirin biri belirip sırtıma kazık çalmıştı! Yataktan doğrulduğumda odada Atalan vardı, derin nefes alıp kendini koltuğa attı. "Viata nerede?" Sorumla gözleri öfkeden parladı, onu ilk defa bu halde görmüyordum o hep sinirliydi. "Seni buraya getirip geri döndü!" Gözlerim dehşetle açılırken üzerine yürüdüm, ne demek geri döndü? Tek başına ateş sarayına mı gitmişti, ne halt yemeye çalışıyor bu kız? "Atalan ne saçmalıyorsun, kızı tek başına oraya mı yolladın?" Sinirden gülmeye başladı, ayağa kalkıp karşıma dikildi, Viata orada tek başına hayatta kalamazdı. "Ben mi yolladım? Senin badin delinin teki! Seni buraya getirdiğinde tirtir titriyordu, seni bırakıp içeri girip tebeşirini kırdı. Saatlerdir ulaşamıyoruz, portala girdikten hemen bir kaç saniye sonra yeni bir portal açtılar fakat sınırda bulunamadı, sarayın içine portal açma imkanı yok zaten." Neredeydi bu kız o zaman? Sarayın içine portal açamazdı, bu her evrende olan bir kuraldı. Sarayların belli bir sınırı vardı, portallar o sınır dışına portal açabilirdi. Bir tek Kral, Kraliçe ve onun soyu sarayın içine ,kendi sarayının içine, portal açabiliyordu.
Odadan çıkmak için yeltendiğimde sırtımdaki ani acı buna engel olmuştu, dona kalırken Atalan kolumdan tutup beni yatağıma oturttu. "Dinlen, böyle acele edersen hiç iyileşemeyeceksin."
Kendimi berbat hissediyordum.
Viata Lidya Hazan...
Vampirler ne yaşadığını şaşırırken kimi toz olup kaçarken kimi ışığımla yanıp ölüyordu, birden toz bulutları belirdi. İçinden çıkan değişik vampirlerle gözlerim büyüdü, yüzleri damarla dolu, ağzı kan dolu, gözleri bembeyaz, üstü başı yırtık yaratıklardı. Alnımdaki iz belirgin olmasına rağmen yanmıyorlardı. Hepsi üzerime atılırken kılıcımı çıkarıp onlara savurdum.
Ego sum ignis regina. İubeo scuta aperiri.
İçimden geçen sözler dilime yansıdı. "Ego sum ignis regina. İubeo scuta aperiri!" Ardından sarı bir portal açıldı, içinden çıkan ekiple yüzümde tebessüm oluştu. Üzerime saldıran vampirin başına kılıç darbesi indirdim, yere serilirken belimdeki kırbaçla diğer vampirlere vurmaya başladım. Doğan ve Afra kafa kafaya vermiş beraber hem birbirlerini koruyor hemde bana doğru koşan yaratıkları öldürüyordu. Azad ve Betty hem ikisini kolluyor hem de doluşmaya başlayan vampirlere saldırıyordu. Soğuk nevale bana yaklaşmaya çalışıyordu lakin toz bulutlarıyla beliren vampirler buna engel oluyordu. Giderek çoğalan vampirlerle geri çekildim,
"Kural bir: biri sana saldımadan asla saldırıya geçme ve gözlerini sabit tut. Onlara dik dik bak ki onlardan korkmadığını anlasınlar."
Vampirlerle göz temasını kesmiyor, normal bir objeye bakıyormuşum gibi tepki veriyordum, beyaz gözler kararıp yere yığılırken Azad onları yönlendiriyordu. Üzerime yürüyen vampirler birden çığlık atmaya başladı. Hepsi yanarken bütün gücüm çekilmişti, dizlerimin üzerine düşerken üzerime düşen gölgenin sahibine baktım, soğuk nevaleydi. Saçlarım başımın etrafına yayılırken bedenimde hissettiğim elle olduğum yerde sıçradım. Soğuk nevale merhametle bana bakarken elleri yüzüme tırmandı, derin nefes alırken sırtımı sıvazlıyordu,
"Sakin ol, gidiyoruz buradan." Ayağa kalkacağım an benden hızlı davranarak bir elini dizlerimin altından diğerini belimin altından geçirerek beni kucağına aldı. Açık olan portala hepsi sırayla girerken en son biz girmiştik, bahçede bizi bekleyen topluluğun arasından geçerken bizi binanın önünde bekleyen yeşil gözlerle karşılaştım. Soğuk nevale beni yere indirdiğinde hızlı adım atarak bana sıkıca sarıldı. "Eğer bir daha böyle bir aptallık yaparsan seni cidden öldürürüm." Yavaşça gülümsedim, yaralanan omzu aklıma geldiğinde hızla geri çekildim. "Omzun nasıl?" Sorumla gözlerini devirdi, muhtemelen iyi olduğunu geveleyecekti. Diğerlerini geride bırakarak içeri girdik. Sessizce katları çıktık, onun odasına girdiğimizde peşimize Azad, Ardil ve soğuk nevale girdi. Hepimiz bir köşeye dizilirken ben tekli koltuğa oturdum, yeşil göz ise tepemde dikiliyordu. Neden buraya geldiğimizi bile bilmiyordum. "Viata sen portaldan ilk geçtiğinde tam olarak neredeydin? Sarayın ön kapısı, arka kapısı, belki de köyde?" Neden oraya portal açmak isteyeyim ki? Soğuk nevale benden cevap beklerken hepsi merakla bana bakıyordu. "Saraydaydım, direk saraya açtım portalı." Hepsi dehşetle bana bakarken kaşlarım çatılıydı, ne anlam arıyordular veya dediklerimden ne anlamışlardı? Ardil ayağa kalktı, "Öyle bakmayın, kayıp kraliçenin kızı olacak değil!" Yeşil göz de onun peşine ayaklandı, ikisi de odada volta atarken şaşkınlıkla onları izliyordum. "İyi de Viata'yı anne ve babası kız olduğu için gömdü diye biliniyor, belki de babası onu gömdü. Annesi kraliçeydi? Başka türlü imkanı yok." Yeşil gözün dile getirdikleri kalbimde yeni bir sancıya neden olurken başımı eğdim, bunu herkesin içinde dile getirmesine gerek yoktu. Kimsesizliğin verdiği acı her daim yüzüme vurulmuştu lakin önceden bu kadar fazla önemsemiyordum ama artık bahsettikleri şey annemin bir kraliçe olmasıydı. "Ne saçmalıyorsunuz, gerçek olup olmadığını bilmediğiniz bir efsaneyle hikayem benziyor diye iki dakikada kraliçe yaptınız beni!" Oturduğum yerde gürlerken Azad beni onaylıyordu, yeşil göz ise dikkatle düşünüyor, bakışlarını üzerimden ayırmıyordu. "Viata, senin hiç bir zaman duygularınla oynamadım. Oynamam da. Fakat olay çok başka, kimse herhangi bir saraya portal açamaz. Bunu sadece Kral, Kraliçe ve onun soyu yapabilir. Bu evren genelinde olan bir yasa, bu tarz yasalarda asla yanlışlık veya tesadüf olmaz." Ellerim titremeye başlarken ne yapacağımı bilemiyordum. Tek istediğim dövüş derslerime çalışıp günlerimin böyle geçmesiydi, saraylar, kral ve kraliçeler, hepsinden uzak durmak istiyordum.
"Neden beni bunlardan uzat tutmuyorsunuz? Yeteri kadar mahvolmadım mı, daha ne kadar ileriye gideceksiniz yeşil göz! Yoruldum ben, o kadın benim annem olsa bile bir farkı olacak mı? Yaşadıklarım geçecek mi? O adamın bana dokunduğu gün silenecek mi?!" Öfkeyle bağırırken ayağa kalktım, Ardil bana dehşetle bakarken yeşil göz bir kaç küfür savurdu. Azad Ardil'in kolundan tutup dışarı çıkarırken ben öfkeden kıpkırmızı kesilmiştim. Yorulmuştum, fazlasıyla. Tecavüze, şiddete maruz kaldım, yıllar sonra bir yer beni eğitip kendimi koruyacak konuma getireceğini söylüyor, arından özel güçlerim olduğunu söylüyor, sonra hayran kaldığım kraliçe benim annem çıkıyor, bunun daha ilerisi var mıydı?
On altı yaşındaydım lakin kendimi doksan yaşında hissediyordum, beni kendi annem terk etmemişti. Annem farklı olduğu için babam beni öldürmek istemişti, annem belki de öldüğüme inanmasaydı beni aramayı deneseydi beni bulurdu.
"Viata, bana bak. Gözlerime bak." Kızaran gözlerimi gözlerine çevirdim, elleri yanağıma yerleşti. "Eğer istemiyorsan seni bunlardan uzak tutabilirim. Çalışmak istiyorum dersen seninle sadece çalışırız, bundan sonra seni hiç bir şey üzmeyecek." Gözlerimi kapattım, alnını alnıma dayadı. Nefesi tenimi okşarken elmacık kemiğimi okşuyordu. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atarken eli yanağımdan ziyade kalbimi okşuyor gibiydi. "Ayaz?"
Derin nefes aldı, ismini ağzıma almam hoşuna gidiyordu.
"Viata?"
Sesinin hoş tınısı yüzümde tebessüm oluşturdu.
"Annem beni bırakmamıştır dimi, beni seviyordur yani?"
Gülümsedi. Hem de büyükçe. Beliren gamzelerinde can vermek, son nefesimi verip celladımın ruhumu bedenimden orada ayırmasını diledim. Muzipce sırıtırken kaşlarını çattı.
"Seni sevmeyen ölsün." Dudaklarımdan melodiyi aratmayan bir kıkırtı yükseldi, o dudaklarımı izlerken gülüşüm soldu, elleri belimi sıkıca kavradı. Şaşkınlıkla ona bakarken gözlerimi belerttim. Dişlerini sıktı.
"Eğer o gözlerini benden başkasına belertirsen oyarım onları." Diye tısladı, fazla yakındık. Hem de çok fazla. Kalbim bu kadarına dayanabilir miydi bilmiyorum. "Neden gözlerimden nefret ediyorsun?" Sorumla kaşları aniden çatıldı, bana inanamaz gibi bakıyordu. Gözlerimden neden nefret ettiğini merak ediyordum sadece. "Gözlerinden nefret etmiyorum, sadece fazla güzeller ve bu güzelliğini başkalarının görmesini istemiyorum." Şaşkınlıkla ona baktım, ciddi miydi? Yani beni kıskanıyor muydu? İçimdeki tuhaf his karnımı okşuyor, tuhaf hissiyat veriyordu.
"Esas konuya dönelim." Dediğiyle kaşlarım çatıldı, yüzü yüzüme yaklaştı, sıcak nefesi yanağımı süpürüyor, kalbimi yerinden çıkaracak kadar hızlı attırdı. Dudaklarımdaki hisle kalakaldım, Ayaz beni öpüyordu. Yumuşacık dudakları dudaklarımı okşarken gözleri kapanmıştı, ben afallarken o usulca beni öpüyordu. Geri çekildiğinde gözleri açıldı, tepkimi ölçmek istercesine bana bakıyordu. Bir adamın beni öpmesi, dokunması bana normalde rahatsızlık verirdi fakat bu çok değişikti, kendimi huzurlu hissediyor, içimde masum duygular kalbimden dışarı çıkmak, beni eyleme geçirmek istiyordu. Yanaklarıma kan çekilirken kahkahası odada yankılandı. "Sen utandın mı?" Aniden silkelenip konuyu değiştirdim.
Viata adam seni öptü, hem de dudağından!
"Eğer annem gerçekten o kraliçeye ne olacak? Sonuçta öldü." Ensesini kaşımaya başladı, o da ne yapacağını bilmiyordu. Sonuçta o kadının annem olma olasılığı vardı, tahmin ettiğim kadarıyla annemin tek çocuğu olduğum için taht bana kalıyordu. Halkı olmayan bir taht.
"Annenin öldüğüne emin değiliz, bu bir efsane. Her efsane gerçek değil, bir ceset, bir ip ucu, kan, eşya hiç bir şey bulunamadı. Senin varlığını öğrenirse saklandığı yerden çıkabilir belki de! Bunun için tek bir şeye ihtiyacımız var." Gözlerine baktım, ne diyeceğini, ne yapacağımızı merak ediyordum.
"Su krallığına gitmeliyiz."
Yine mi krallık?

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin