Bölüm 59 Vârisi Olmayan Krallık

670 46 37
                                    

Dalga sesi. Her zaman nefret etmişimdir. İnsanların bayıldığı, ortak sevdiği şeylerden daima nefret etmişimdir. Bana her zaman uğultu gibi gelirdi ki uğultuydu. İçimde nefret vardı, saf nefret.

Gün batımından.

Gün doğumundan.

Denizden.

Dalga sesinden.
Güneşten nefret ediyorum! Parlak ve insanı bunaltan sıcağı neden sevebilirim ki?  Ama şuan güneş yüzüme vuruyor, göz kapaklarımı aralamam için beni zorluyordu. En son neredeydim ki ben? Ah, hatırlıyorum... En son annemle kavga etmiştik. Ayaz araya girmişti, bebekleri aldığımızı, portaldan geçişimizi hatırlıyorum lakin nereye geldiğimizi hatırlamıyorum. Portaldan içeri girene kadar ayakta durmakta zorluk çektiğimi, portaldan girdiğim gibi ise etrafın kapkaranlık olup düştüğümü hatırlıyorum.

Ondan sonrası boşluktu.

Ondan sonrası benim için yoktu.

Gözlerimi açmayı başardım, krem rengi tavanla göz göze geldim. Yavaşça doğrulurken yabancısı olduğum bir odada olduğumu fark ettim, kafam kaşınıyordu. Elimi saçlarıma daldırdığımda saçlarımın topak topak olduğunu ve yağdan ölüyor olduğunu fark ettim. Doğrulup odadaki ahşap kapıyı araladım, banyo vardı.

İçeri girerek göz gezdirdim, turuncu dolaplar, siyah fayanslar ve siyah mermer küvet. Küvetin içine su doldururken dolapları araladım, içinden bulduğum mentollü şampuanı ve vanilya kokusunu aldım, şampuanı mermer zemine koyarken kokuyu küvetin içine dökerek şişesini mermer zemine fırlattım. Soyunup küvetin için girdim, vücudum sıcak suyla bir nebze rahatlarken kemiklerimin sızısı arttı.

Ayaz muhtemelen içeride bebeklerle ilgileniyordu, buraya gelmemizin nedeni biraz olsun rahatlamaktı, kafa dinlemekti. Ayaz bunu her ne kadar benim için yapmış olsa da onun da ihtiyacı vardı. Hem de çok fazla. O hem işini yapıyordu hem de ben ve bebeklerle uğraşıyordu. Ki benimle uğraşırken bile dayanamayıp çökebilir, yıkılabilirdi, virane olabilirdi. Ama o her zaman güçlüydü, şuan da bile.

Sevgilim, senin mi o cam kırıkları? Yıkılmışlığının izleri.

Kapı gıcırdadı, Ayaz bütün heybetiyle dikilirken altında siyah bir eşofman ve gri bir tişört vardı, yorgun ama güçlü durmaya çalışan gözleri doğrudan gözlerime dikilmişti. Yanıma doğru ilerledi, küvetin ucuna eğildi, nefesini hissediyordum, sıcaktı ama banyo onun nefesinden daha sıcak olduğu için bana soğuk gibi geliyordu. Lifi alarak köpürttü, tenimde gezdirirken ben doğrudan onun gözlerine o ise life ve liflediği yerlere bakıyordu. Eline şampuandan dökerek saçıma sürdü, bu sefer saçımı köpürttü, suyla arındırdıktan dolaptan havlu alarak yanıma geldi, kollarımın altından tutarak beni kaldırırken üzerimden su damlaları süzülüyordu.
Karşısında çıplak olmak gram umurumda değil, umurumda olan tek şey bana olan merhameti ve ilgisiydi. Bu adam baba olmayı gerçekten hakediyordu.

Atlas ve Aleda çok şanslıydı.

Havluyu bedenime sardı, belimden tutarak beni odaya yönlendirdi. Yatağa oturttuktan sonra dolaba ilerleyerek çamaşır ve yeşil eşofman takımı aldı. Yanıma gelerek önce çamaşırlarımı sonra da üzerimi giydirdi, ikimizde sanki susmak için anlaşmıştık. Saç havlusu alarak saçlarımı kuruladı, örüp boynumu öptü. Arkamdaki bedeni kalbimin çıkmasına neden olurken arkamı dönerek onunla yüz yüze geldim, yanağını okşarken buruk bir tebessüm dudaklarında yer edindi. Belimden tutarak beni kucağına çekti, yüzüne öpücükler kondurdum.

"Kimseye yenilmedim sana yenildiğim kadar." Diye mırıldandı, hasta olmuştu, sesi olduğundan kalın ve boğuk çıkıyordu. Elimi ikimizin arasından kurtarıp alnına götürdüm, ateşi vardı. Ayaz başını geriye çekerken öfkeyle bağırdım. "Yanıyorsun adam!"

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin