Bölüm 34 Fedakarlık

952 94 8
                                    

Kıvanç Sözen...
"Benimle konuşmayacak mısın?" Afra dudaklarını bükerek önümde dururken başımı çevirdim, pes etmeyip bana daha çok yakınlaştı. Elleri vücudumda gezerken sinirle ellerini ittim, ve yine pes etmedi. Bu sefer dudaklarıma yöneldi. Pes etmeden beni öperken dayanamayıp sertçe dudağını ısırdım, inleyerek geri çekildi. "Cidden herkesin ölümüne sebep olan bir kız için mi bu trip?" İnanamaz gibi ona baktım, bu kız benimle dalga mı geçiyordu? Düne kadar Viata'ya kardeş derken şimdi ise onu ölüme yollamıştı, hem de çok ağır laflar ederek. "Senin suçladığın o kız kim bilir orada nasıl deliriyor?! Kim bilir nasıl bir fedakarlık yaptı!" Diye bağırdım dayanamayıp. Afra ise umursamaz şekilde omuz silkti. Delirecektim. Dışarıdan gelen bağırışlarla kaşlarım çatılırken hızla odamdan fırlayıp merdivenlere koştum, en alt kata ilerlerken kalabalıkta benimle beraber ilerliyordu. "Bir müsade edin lan!" Öfkeyle bağırırken hızla aralarından geçerek aşağı indim, umarım herkes sağ salim dönmüş olur. Umutla bahçeye çıktığımda Ardil kucağında Viata'yı taşıyordu. Diana ağlıyordu, Azad ise Doğan'la Aybar'ın koluna girmişti. Viata hariç hepsi iyi görünüyordu. Hızla Ardil'e ilerlediğimizde portal kapandı, Viata'yı ondan aldığımda şaşkınlıkla ona baktım. Hasar almış görünmüyordu.
Ne oldu bilmiyorum lakin asla iyi şeyler olmamıştı.
****
"Ne oldu Viata'ya?" Doğan'ın sesiyle gözlerim ona çevrildi, üsteki hasta odasına gelmiştik, Viata, Aybar ve Doğan yanyana dizilmiş üç yatakta yaklaşık üç saattir uyuyordu. Ve biz hala ne olduğunu öğrenememiştik. Ağlamaktan harap olan Diana içeri girdiğinde gözleri anında Doğan'a çevrildi. "Uyanmışsın." Dedi şaşkınlıkla. Doğan fazlasıyla sinirli görünüyordu, Diana yanıma gelip üç yatağın tam karşısındaki kanepeye oturdu. "Anlatacağım." Dedi sakin sesiyle, Aybar'da kıpırdanmaya başladı, gözlerini aralandığında ilk önce Viata'ya ardından Doğan'a baktı. Eliyle gözlerini ovaladı. "Ne oldu bize yine?" Diana burnunu çekti. Ağlayacak gibiydi, bu kadın bu kadar duygusal mıydı? "Hades, Hades sizi öldürdü." Kaşlarım çatıldı, kendinde miydi? Aybar alayla güldü, "He amın* koyayım öldük biz." Diana öfkeyle gürledi. "Sesini kes!"
Ardından devam etti. "Viata delirdi, Hades'i öldürecekti lakin Hades ona sizi hayata geri döndürebileceğini söyledi. Kaderi o değiştirdiği için sizi hayata döndürme gibi bir imkân varmış. Fakat karşılığında Viata'nın ona çok değerli bir şeyini vermesi gerekiyordu. Kulesine götürdü, Ardil'le beraber kuleye gitmişler bir cihaz varmış. O karar veriyormuş sizin canınıza karşılık vereceğini takası. Viata'nın güçlerinden başka bir şeyi olmadığı için cihaz güçlerini istemiş. Viata da kabul etmiş. Hades orada bütün büyü gücünü sökmüş, sizde hayata geri döndünüz." Doğan ve Aybar kıpırdamadan Diana'ya bakarken üçümüz de şok olmuştuk.
İlk önce Doğan ve Aybar ölmüştü.
Ardından da Viata güçlerini kaybetmişti.
"Sen ne saçmalıyorsun?! Ne gücü, ne takası!" Doğan öfkeyle bağırırken Diana gözlerini sıkıca yumdu. Başımı Viata'nın uyuyan bedenine çevirdim. Gerçekten bunu yapmış mıydı? Bağırmamak için yumruk yaptığım elimi ısırdım. Çıldıracaktım! O bunu nasıl yapmıştı? Kendinden bu kadar mı geçmişti? Kapının eşiğinde duran Afra'yla gözlerimin karardığını hissettim. Her şey onun yüzünden olmuştu, onun peşine öfkeyle odaya giren Asena Afra'yı gördüğü gibi üzerine atladı. "Senin yüzünden! Yılan! Sen o kızı portala sürüklemeseydin güçlerini kaybetmemiş olacaktı! Kıskanç!" Diye bağırdı, hepimiz şaşkınlıkla ona bakarken o Afra'nın saçlarını çekiyordu. Neydi bu Viata aşkı?
Doğan "hak ettin" dercesine bakıyordu. Ben de aynıydım. Onu o portala sokmamalıydı. Duyduğumuz iniltiyle Asena hızla Afra'yı bıraktı, Afra ise öfkeyle ona bakıyordu. Viata yerinde kıpırdarken sayıklıyordu, Doğan hızla yataktan fırlarken bende yerimden kalkıp başına geçtim. "Ayaz..." Dedi önce. Doğan yüzünü buruşturdu, hala atlatamamış olmasına inanamıyordu. "Doğan... Aybar! Lütfen. Lütfen." Sayıklamaya devam etti, Doğan yanağını avuçlarken kulağına bir şey fısıldıyordu, Viata gece mavisi gözlerini aniden açtığında nefes nefeseydi. Doğan ve gerisinde yatakta uzanan Aybar'ı görünce şok içinde onlara baktı. Birden hıçkırdı, ağlamaya başladı. Doğan'a sıkıca sarıldı, Aybar hızla yataktan kalkıp yanına gitti, Doğan'dan ayrılıp ona sarıldı. "İyisiniz." İkisi de sesini çıkarmıyordu, sadece sarılıyorlardı. "Neden yaptın Viata?" Aybar'ın kısık sesine aldırmadan daha sıkı sarıldı. Kapıdan gelen öksürük sesiyle herkes kapıya döndü. Atalan kapıda dikilirken Viata'nın yorgun gözleri ona çevrilmişti. "Ani bir karar üzerine kanyon görevi bugüne alındı."
Hatırladığım kadarıyla görev kadrosunda Viata, ben, Doğan, Aybar, Atalan ve Ardil vardı lakin Viata bu durumda gelemezdi. "Olmaz. Ben çok yorgunum, yarın sabah gidelim." Viata'nın sesiyle inanamaz gibi ona baktım, bütün güçlerini kaybetmişti, göreve gelemezdi. "Güçlerini kaybettin. Hiç bir yere gelmiyorsun." Viata inleyerek kalktı, ayakta durmakta zorlanıyordu. "Bunu yüzüme vurma! Güçlerimi kaybetmiş olabilirim lakin silah kullanabiliyorum."
"Senin sorumluluğunu almıyorum."
"Sana sorumluluğumu al diyen yok Atalan! Kendime hakim olacak yastayım!" Viata öfkeyle bağırırken Atalan düz ifadesiyle ona bakıyordu, ardından bize döndü. "Hazırlanın. Diana sende küçüğe sahip çık." Odadan çıkarken Doğan Viata'nın alnına buse kondurup odadan çıktı, Aybar ise yanağından makas almıştı. Viata'nın gözleri dolmuştu, öfkeyle silip odadan çıktı, tutmayacaktım çünkü ben onu tanıyorsam o bizden gizli de gelirdi. Bu göreve gelmesi onun moralini biraz olsun düzeltebilirdi.
Odadan çıkıp kendi odama girdim, hazırlanıp odadan çıktığımda ekip salonda toplanmıştı. Bizimle beraber bir kaç ekip daha vardı, odasından süratle çıkan Viata yanımıza geldiğinde Atalan öfkeyle gürledi, "Sana odanda kalman ve bu göreve gelmemen gerektiğini söylemiştim küçük!" Viata öfkeyle üzerine yürüdü, dip dibe geldiklerinde koyulaşan gözlerle ona bakıyordu. "Sen benim üstüm değilsin! Bu görevden sonra üssü terk edecektim zaten, biraz erken terk etmem sorun olmaz. Bu göreve istediğim için geliyorum, sizin zorunlu olduğunuz bir şey olduğu için değil. Bu göreve vampirlerle olan isim için geliyorum senin berbat planın için değil!" Doğan inanamaz gibi ona döndü, üssü mü terk edecekti? "Üssü terk etmekte neyin nesi?" Viata ona döndü, "Ne bekliyorsun? Hayatımın tamamını bunlar gibi geçirmemi mi? Bu üste durmak canımı yakıyor, ben ne bir savaşçıyım ne de bir vâris. Sokaklarda doğmuş bir kızın eline ne silah verebilirsin ne de başına bir taç!" Kimseden çıt çıkmadı, haklıydı. Sokaklarda doğmuş bir kızın eline ne silah verebilirsin ne de başına bir taç. Sırtını sıvazlayarak ona destek olduğumu belirttim, tebessüm ederek teşekkürünü belirtti.
Üsten çıkarak bahçeye ilerledik, diğer ekipler bizden önce girmişti portala bizde onların peşine girdik, kendimizi mağaranın girişinde bulurken yerin kaç kat dibinde olduğumuzu kanyonun açıkta kalan kısmından görebiliyorduk. Viata önden mağaraya girerken Doğan arkasından homurdanarak peşine mağaraya girdi. Bizde hemen onların arkasından ilerliyorduk, "Diğer ekipler diğer taraftan giriş yapacak, biz kısa yoldan gideceğiz, onlar da önümüze çıkabilecek olan muhafızları temizleyecek." Atalan bilgilendirme yaparken kimse onu dinlemiyordu çünkü Viata'nın dedikleri bizi fazlasıyla etkilemişti, bu yüzden hepimiz Viata'ya uyuyorduk. Mağarada ilerlemeye devam ederken sessizlik beni germişti. Gözlerim aniden Viata'nın havalanan eline kaydı, duvardan destek almak için uzatacak gibi oluyordu fakat hemen geri çekiyordu. Bir süre sonra Atalan önümüze geçti, "Siz devam edin." Diğer ekipleri kontrole gideceğini belirtip bizden ayrıldı, mağarada yürümeye devam ederken gelen tek ses Viata'nın uzun çizmelerinin topuklarıydı. "Sanki cenaze var anasını satayım. Abi aklıma geldi de şaka gibi Doğan 'la ikimiz öteki tarafa gidip geri geldik." Aybar'ın şaşkın sesiyle Viata gülümsedi, Aybar'ın saçlarını karıştırdı. "Bizim için böyle bir şey yapmana gerek var mıydı Viata?" Doğan'ın sesiyle Viata alayla Doğan'a baktı. "Sizin için yaptığımı kim söyledi? Keyfim ve kahyası sizinle uğraşmayı çok seviyor. Onu kırmamak için güçlerimden vazgeçtim, üzerine alınma yani." Doğan gülerek gözlerini devirdi, onları mahcup etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Afra ona kızarak ve o lafları ederek hayatının hatasını yapmıştı.
"Bendeki bu ateş sönmeden
Mevsim yazdan hazana dönmeden
Gözlerine uykular inmeden
Göğsüne yatır beni düşlere götür beni..."
Viata'nın sesiyle şok içinde ona baktım, sesi mağarada yankı yaparken diğerleri de en az benim kadar şaşırmıştı çünkü sesi çok güzeldi, huzur vericiydi.
"Aşk bu cana bedenden hak ise
Can ne cami çeker ne kilise
Ten sönmeden bitmez bu hadise
Beni yanlış anlama şikayetim yok ama
Ben aşkı böyle bildim gel merhem ol yarama..." Viata hüzünle gülümserken  ondan bu sesi asla beklemiyordum, bize carlayan cadının içinden peri çıkmıştı. "Oha bu kız en son bize çirkefleşiyordu, nasıl var bu ses onda?" Aybar'ın şaşkın sesiyle hepimiz gülmeye başladık, Azad ve Ardil en arkadan ilerlemeye devam ederken mağara yokuşa çevriliyordu. "Doğan." Viata'nın güçsüz çıkan sesiyle hepimiz durmuştuk, önden ilerleyen Doğan durdu, ona döndüğünde hızla Viata'ya ilerleyip kolunu tuttu. "Dinlensek? Çok az." Doğan onu yere otururken yüzü kireç gibi olmuştu. Başını geriye yaslarken gözlerini kapattı, Azad Viata'nın önünde çöktü, "Güzelim seni taşımamı ister misin? Kötü görünüyorsun?" Başını hayır anlamında salladı, henüz iyileşmeden buraya gelmesi saçmalıktı lakin onu tutabilene helal olsun! Bu kızdaki inat keçide yoktu! Derin nefes alıp ayağa kalktığında daha iyi görünüyordu. "Gidelim."
Viata Lidya Hazan....
"Allah'ım bu yol niye bitmiyor?!" Bağırırken sesim yankı yapıyordu, önümüze çıkan çelik kapıyla biraz olsun rahatladım. Sonunda bir yere varmıştık. Ardil ve Azad kapıya ilerlediler, zorlamalarına rağmen açamamışlardı. Ardil kemerine astığı garip aleti çıkarıp kilit kısmına soktu, ardından geri ikisi de bir kaç adım geri çekildi, birden gelen ufak patlama sesiyle irkildim, kapı açılırken Ardil ve Azad'ın yüzünde zafer vardı. İçeri girdiğimizde tuhaf bir zindana gelmiştik, burası bir sürü kafesle doluydu. Birden kopan bağırışla ilk önce bir sis geçti aranızdan, ardından beliren vampirlerle neredeyse hepsi aynı anda beni ortalarına almıştı, belimdeki kılıcı kavrarken vampirler dört bir yanımızı sarmıştı. Doğan ve Aybar çoktan onlara girişirken Azad ve Ardil beni koruyordu. "Viata'yı koruyun!" Doğan vampirle dip dibe girerken bir yandan bu tarafa sesleniyordu. Bir kaç vampir toz olurken aralarından sıyrılıp önüme gelen ilk vampire kılıç salladım, bana doğru koşacakken zıplayıp karnına topuklarımı geçirdim, kılıcı boynuna vurduğum an toz olurken bir kaç vampir bana doğru hızla geliyordu, birden hepsi birleşirken ellerini birleştirmişti, beni yaptıkları çemberin içine alırken şiddetli sarı ışık bütün mağarayı aydınlatmıştı. Kalbimin yandığını hissederken kılıcı önüme gelen ilk yere savurdum, çember bozulurken ekip başka vampirlerle uğraşıyordu. Elim belimdeki kırbaca ulaştı, "Eğilin!" Ekibe seslenmemle hepsi aynı anda eğildi, eş zamanla kırbacı salladım, yaklaşık on tane vampir kırbaca takılırken hepsi yere devrildi, ve kılıçlar aynı anda diğerlerine yöneldi, yere düşen vampirleri biraz daha sıktım, vampirler toz olarak ölürken bileğim ağrımaya başlamıştı. Lanet güçlerim sayesinde saatlerce kılıç veya silah kullanabiliyordun lakin şuan bir insandan farksızdım! Bunu sen istedin Viata.
Tüm vampirler ölürken nefes nefese kalmıştık, Azad birden fırlarken Ardil ve diğerleri peşine takılmıştı, kafesleri arasından geçerken büyük bir kapı vardı, kapıdan içeri geçtiğimizde ilk ilişen şey kan kokusu olmuştu. Yüzüm buruşurken fazlasıyla tozlu bir odaya girmiştik, yerde bir sürü alet vardı. Gözlerim onların üzerinde gezinirken bunları kim üzerinde kullandıklarını merak etmiştim.
"Siktir!" Doğan'ın ani küfrüyle yüzümü buruşturdum, ilk önce ona sonra onun baktığı yöne baktım.
Bakmaz olaydım.
Gözlerimi kırpıştırıp tekrar baktım. O an içimde bir yerlerde yeni bir şey hayat buldu, içimdeki ölü ruh canlandı, hayat buldu. Afallarken hepsinin gözleri bana çevrilmişti, ben şuan gerçekten"onu" görüyor muydum? Prangalara sabitlenmiş kollarıyla öylece dururken üzeri kan doluydu, üzerinde o günkü kıyafetleri vardı lakin hepsi yırtılmıştı. Ona doğru adım attım, dünya durdu, başım döndü dünya yerine. Her şey birbirine girdi, beynimin içinde vagonlar birbirine girdi ve feci bir ses kulaklarımda çınladı.
"Ayaz!"
Önünde durduğumda elim havalanmıştı, ona dokunmak istiyordum lakin hayal olmasından korkuyordum. Zincirleri oynatıp bana yaklaştı, bedeni bedenime değerken şok içinde ona baktım. Gerçekti. "Sen... Sen gerçeksin!" Şok içinde bağırırken dolu dolu olan gözleriyle beni onayladı, başını aşağı yukarı salladı. Hızla geri adım attım, hayır hayır! Doğru olamaz. O bana yalan söylemez, hayır! İçimde kopan fırtınalarla birden birine çarpmıştım korkuyla bağırırken arkama baktım. Çok tuhaf bir yaratık vardı. Bembeyaz gözleri, kanlı başı ve ağzı vardı. İnsan görünüşü vardı lakin canavara dönmüştü, alnında ve boynunda olan çoğu damar şişmişti. Kafası geriye yatıktı, birden ağzını açarak kanlı dişlerini bana gösterdiğinde Ayaz'ın gürlediğini duymuştum. "Viata Sol'ü kullan!" Kılıcımla ona karşılık verdim lakin işlemedi, şaşkınlıkla yaratığa bakarken öylece kalmıştım. "Güçlerimi kaybettim!" Diye bağırdım. Etrafımızı saran diğer yaratıklarla hepsi kılıçlarını kuşandı. Kılıcı sallarken hiç bir şekilde etki etmiyordu, "Doğan, Aybar Viata'yı koruyun!" Ardil bağırırken Doğan ve Aybar bana gelmeye çalışıyordu ama önlerine çıkan yaratıklar engelliyordu. Kılıç elimden düşerken savunmasız kalmıştım, bana vuracağı an göğsümden bir parıltı belirdi. Ve ardından boynumdaki iz. Dudaklarım arasından büyük bir çığlık çıktı, bütün yaratıklar yanarken canım yanıyordu. Geriye yığılırken Doğan ve Aybar bir kolumdan tutup beni hafifçe yere bırakmıştı. Başım Doğan'ın dizindeydi. Ben nasıl güçlerimi kullanmıştım? Bir kaç saniyenin ardından kalktım, hızla nefes alırken elim göğsüme gitti. Önüme çöken bedenle kalçamın üzerine düştüm, heyecandan dilim kurumuştu. Gözlerimin parladığına ve yanaklarımın kızardığına emindim. Onun yeşil gözleri de parlıyordu, onu affetmeyecektim.
Gözlerim aniden dolarken elimle ağzımı örttüm, "Siz, siz biliyor muydunuz?" Doğan'ın dehşetli sesiyle gözlerimi ona çevirdim. "Biliyorlardı elbette! Hepsi biliyordu." Dediğimle hepsi bana şaşkınlıkla baktı. Ah onlar beni saf sanıyordu! Ama değildim, onların bildiğini biliyordum. "Bu ne demek?! Siz biliyordunuz ve bu kızdan gizlediniz öyle mi?! Bu kız inti-" dehşetle gözlerine baktım, lafını bitirmesine izin vermeden bağırdım, önemi olmayan bir olayın ağza alınmasına gerek yoktu. "Doğan!" Ayaz'ın elleri yüzüme tırmandı, beni kendine doğru çekti.
Yapma, yalvarırım yapma dayanamam.
"Yemin ederim senden gizlemedim. Ben onlarla daha yeni iletişime geçtim. Aylardır buradayım Viata. Hem senden neden gizleyeyim ki? Yedi aydır sadece senin hayalini kuruyorum, neden kendime yapayım bunu?" Yalvararak gözlerine baktım, lütfen Ayaz. Lütfen masum ol.
"Yapmadım de Ayaz. Yalvarırım öyle de. Seni karanlığa terk etmedim de." Başını hızla hayır anlamında salladı, onu affedersem kendine ihanet etmişim gibi hissederdim lakin gerçekten masumsa, gerçekten gizlememişse, gerçekten beni bu karanlığa terk etmemişse...
"Yapmadım! Sana her şeyin, sana senin üzerine yemin ederim ki yapmadım Viata. İletişime geçtiğim ilk an seni istedim lakin görevde olduğunu söylediler." Gülümsedim, ardından dudaklarım arasından aylar sonra ilk defa gerçek bir kahkaha koptu. Ayaz bana yalan konuşmamıştı, Ayaz bana ihanet etmemişti ve o şuan yaşıyordu.
Sıkıca ona sarıldım.
"Hoş geldin Ayaz. Kalbime tekrardan hoş geldin." diye fısıldadım.
Ve ben aylar sonra ilk defa ödediğim kefaretin karşılığını almıştım.
Yaptığım fedakarlık belki de buna bedeldi.
Güçlerim sadece dostlarımın değil, sevdiğim adamın da canına bedeldi.

ASLINDA BU YOKTU
BU YOKTU!
bu bölümü haftaya atacaktım lakin bir günde üç bölüm yazdığım için bu bölümü neden atmayayım dedim? Sevgili okurlarım güzel yorumlarınız bana ilham veriyor en güzel yorumlarınızı bekliyorum başka bölümlerde görüşmek üzere<33333

Gecenin Mührü (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin