🏀Mutlu Son🏀

214 33 27
                                    

[Bir oy vermeyeni bir de yorum yapmayanı affetmiyorum arkadaşlar. Bana ne! Doğum günü çocuğuyum ben. Dilek dilemişim çok mu:D 

İyi Okumalar<3]

Çocukluğumun büyük bir kısmını Fransa'da geçirmiştim. O süreçte sadece Fransızcaya hakimdim. Ama sonrasında ben büyüdükçe annem bana Türkçeyi de öğretmeye başlamıştı. Normalde başka bir dile ihtiyaç duyacağımı düşünmezdim ama annem bana Türkçe şiirler okudukça mest oluyordum. O kelimelerin anlamlarını, şairlerin o cümlelerle neyi anlatmak istediklerini bilmek istiyordum. Bu yüzden annemin bana Türkçe öğretmesini kabul etmiştim.

Evet, azizim şiirler... Belki de insanın özgürce kendisini açıklayabildiği tek yer şiirlerdir.

Annem bana en çok Can Yücel'in şiirlerini okurdu. O şiirlerde başka bir şey vardı. Beni büyüleyen annemin sesi miydi yoksa Can Yücel'in dizeleri miydi bilemiyorum. Ama annem bana onun şiirlerini okudukça benim dudaklarım Can Yücel'in şiirlerinden başka bir şey mırıldanmaz olmuştu.

"Her şey sen de gizli..." diye başlamıştı annem Can Yücel'in şiirini okumaya. "Yerin seni çektiği kadar ağırsın, kanatlarının çırpındığı kadar hafif... Kalbinin attığı kadar canlısın, gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, nefret ettiklerin kadar kötü. Ne renk olursa olsun kaşın gözün karşındakinin gördüğüdür rengin... Yaşadıklarını kar sanma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna ne kadar yaşarsan yaşa. Sevdiğin kadardır ömrün... Gülebildiğin kadar mutlusun, üzülme, bil ki; ağladığın kadar güleceksin. Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın... Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldığın kadar yakınsın. Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın, güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin. İşte budur hayat? İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın. Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun. Çiçek sulandığı kadar güzeldir, kuşlar ötebildiği kadar sevimli. Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren. Sevdiğin kadar sevilirsin."

Bana göre Can Yücel sadece bir şair değildi. O bir öğretmendi. Şiirlerinde insanlara bir şeyler öğretiyordu. Onlara nasihat verir gibiydi. Ama ben onun şiirlerini okumama rağmen verdiği nasihatlerin hiçbirini dinlemedim. Neden?

Pişmanım üstadım. Hiç olmadığım kadar pişmanım hem de.

Annem bağırarak ağlarken, Kenan Koç onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ne olmuştu? Neden ağlayamıyordum? Neden öylece duruyordum? Neden böyle davranıyordum? Odaya doğru bir adım attığımda doktor omzuma çarparak içeri girdi. Ardından hemşireler içeri girdi. Babam oradaydı. Periyodik bir şekilde çalışan o makineden uzun ve sinir bozucu bir ses geliyordu. Ölümün sesi bu muydu? Tüm insanlar öldükten sonra arkalarında böyle bir ses mi bırakıyorlardı?

"Neler oluyor?"

Berçin'in sesi kulaklarımda çınladı. Doktor ve hemşireler babama bakıyorlardı. Berçin öne doğru bir adım attı. Titriyordu. Neden ben onun gibi tepki veremiyordum ki? Ben babamı daha az sevdiğim için mi tepki veremiyordum yoksa şoka mı girmiştim?

"Neden müdahale etmiyorsunuz?" diye bağırdı Berçin. Çatallaşmış sesi beyazın hakim olduğu odada dağıldı. Ama kafamın içinde yankı yapmaya devam etti.

Berabere |TAMAMLANDI|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin