İnsanlar yarım kalmazlar ki üstadım... Yarım bırakılırlar, yarı yolda bırakılırlar, yaralı bırakılırlar... Ama bilerek yarım kalmazlar ki azizim...
Ağlamak... Bir insanın fazla duygu yüklemesi yaşadığı zamanda akıttığı sıvılar. Peki, bir insanın göz pınarları olmasa? Ağlamasa? Bunu isterdim. Göz pınarlarımı aldırmak, onlardan kurtulmak isterdim. Ama olmuyor. İnsan keşke kelimesi ile neyse kelimesinin arasında bir köprü kuruyor ve o iki köprü arasında gidip geliyor.
Keşke buraya gelmeseydim neyse artık geri dönüş yok. Keşke o adam babam olmasaydı ama neyse annem onu sevmiş. Keşke doğmasaydım neyse Hande Başaran benim annem... Ve daha binlercesi... İçimden geçirdiğim o kadar çok şey vardı ki... Ama hiçbirini dışarıya vuramadım. Diğer insanlar gibi her şeyi haykıramadım.
Sen hiç kelimelerini boğazına astın mı azizim?
Ne kadar can yakıyor biliyor musun?
Boğazında koca bir yumru var. Konuşmak, ağlamak, çığlık çığlığa bağırmak istiyorsun mecalin yok ve o yumru her şeyi durduruyor.
Her saniye canın yanıyor.
Sen hiç kelimelerini boğazına düğümledin mi üstadım?
Biliyorum sende düğümledin.
Çünkü biz bağırmaya çalışırken fark etmeden susanlarız. Ne olursa olsun, ne kadar canımız yanarsa yansın o kelimeleri hep boğazımıza düğümleriz.
Umutsuzlar Parkı...
Şu anda neden buraya bu ismi verdiklerini anlayabiliyorum. Çünkü buraya gelip bir banka oturduğum anda kimse yanıma yaklaşmadı. Sessiz ve yalnız insanlar burada görünmezler. Kaç tane insan geçti önümden ama hiçbiri hıçkıra hıçkıra ağlayan bu kıza dönüp baklamdılar. Çünkü burası Umutsuzlar Parkı.
Ve benimde umudum tükeniyor azizim, anlıyor musun?
Hem ben hem de umudum tükeniyor.
Bacaklarımı kendime doğru çektim. Gözüm arada bir bileğimdeki saate kayıyordu. Telefonum dakika başı çalıyordu. Peki, açmak istiyor muydum? Hayır! Nerede olduğumu soracaklardı ama ben soruları istemiyorum. Sadece biraz yalnız kalıp, yeterince ağlamak istiyorum.
Park tamamen boşalmıştı. Kimse yoktu. Çocukların sevinç çığlıkları atarak bindikleri salıncakları artık ebeveynler değil rüzgâr sallıyordu. Burnumu çektiğimde hırıltılı bir ses geldi. İğrenç ama elime silmekten dahi iyidir.
Ne yapacağız üstadım? Burada daha ne kadar saklanabiliriz ki? Elbette bizi bulacaklar, elbette o eve geri döneceğim ama ne yapacağım? Bilmiyorum.
Aklım fikrim tıkandı.
Başımı yukarı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Yıldızlar tepemde parlıyorlardı. Her biri birbirlerini aydınlatıyordu. Aralarında milyon yıl uzaklık olan bu yıldızlar birbirlerine nasıl da bu kadar yakın gözükebiliyorlardı. Aklımı boşaltamıyorum! Olmuyor, hep o geliyor aklıma.
Gelmesin artık!
"Neden? Neden ben demekten yoruldum ama bir cevaba ihtiyacım var. Neden ben? Onların günahlarının cezasını neden bana yıkıyorsun. Onlar günahkârsa benim suçum ne? Bir cevaba ihtiyacım var! Lanet olsun, bir cevap istiyorum!"
Kimse cevap vermedi.
Yalnızız.
Ne kadar etrafımızda birileri olsa da hava tamamen karardığında gerçekliğimiz otaya çıkıyor. Üstadım, biz insanlar maske takarak yaşıyoruz. Peki, o maskeler olmasa?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berabere |TAMAMLANDI|
MizahDÜZENLENECEK Başlama Tarihi: 12.04.2021 Bir kız vardı. Annesinin terk ettiği ülkeye, terk ettiği adam yüzünden gelen bir kız. İşte o kızı getirdim sana üstadım. Bir maceraya atılacak ve olayların göbeğine yerleşecekti. Ama her şeyin bir başlangıcı...