Elimde ki dosyayı masanın üzerine yavaş ve sessiz bir şekilde bıraktım. Korkudan parmaklarım titriyordu. İki elimi de sımsıkı yumruk yapıp yere doğru eğildim.
Yaptıklarım şimdi daha salakça geliyordu. Ona muhtaç değildim. Bu işlere hiç bulaşmamam gerekiyordu. Mesajlaşarak alabilirdim parayı. Hiç yan yana gelmemeliydim. Şimdiyse işler yokuşa sürükleniyordu. Güvenmemem gereken birisiyle hırsızlık yapıyordum. Yakalanma olasılığım fazlaydı. Oldukça fazla. Kötü sonları düşününce içim daha da kötü oldu. Adrenalin seviyem hız kesmeden artmaya devam ediyordu.
Masanın yanında çömelmiş vaziyette durup botlarımın fermuarını hızlıca açtım.Daha fazla ses çıkarıp kendimi riske atmamak için ayakkabılarımı ayağımdan çıkardım.
Botları masanın yanına bırakıp doğruldum. Varlığını unutmaya çalıştığım ama her göz göze geldiğimizde başıma kötü işler açacağına emin olduğum adama baktım.
"Dediğim dosyayı buldun mu?" diye sordu. Yakalanmak üzereydik ama hâlâ tek düşündüğü şey kağıt parçalarıydı! Neydi bu dosyayı bu kadar önemli yapan? Umarım hayatımızı riske attığına değerdi. Yoksa gerçekten aklıma gelen tüm bedduaları yüzüne doğdu haykırırdım.
Az önce masaya bıraktığım kırmızı dosyayı yeniden elime aldım. "Buldum, hadi gidelim. " dedim. Bir an önce kurtulmak istiyordum. Hem kendisinden hem de beni soktuğu saçma sapan hallerden.
"Hayır." dedi. "Henüz bulamadığımız bir flaş var. Onu almadan gidemeyiz."
Harika! Dosya istedi buldum şimdi başıma flaş çıktı. Acaba bundan sonra ne bulacaktım, kalem veya silgi mi?
Ben düşüncelere dalmışken Egemen çoktan dibime girmişti. Hiçte kibar olmayan bir şekilde bacağımı itekledi. Hafif geriye çekilip ona yer açtım. Abajurdan yansıyan ışık yüzüne vuruyordu. Çenesi kasılmıştı ve yüzü ciddiyetini koruyordu.
Masada sıralı olan iki çekmeceden üstte olanı açtığı sırada çaprazda ki odanın kapısı aynı orantıda açıldı. Egemen bileğimi tuttuğunda henüz olayları kavrayamamıştım. Yere doğru eğildi. Olayları hızlı fark ediyordu. Sesleri benden önce duyuyor, hareketleri benden önce algılıyordu. Kapının açıldığını yeni idrak edebilmiştim ama o çoktan bizi masanın altına çekmişti.
Yaptığı ani hareketle fazlasıyla yakınına düşmüştüm. Dizinin üzerinde olduğum için ses çıkmamıştı. Bacaklarına fazla ağırlık vermemek için kendimi kasıp öne doğru eğildim. Masanın ardında gizlenmiş duruyorduk. Ancak kör veya sarhoş biri burda olduğumuzu anlamazdı. Masa geniş olabilirdi ama kesinlikle bizi tamamen saklaması için yeterli değildi.
Bulunduğumuz odanın kapısı açık olduğundan girişte duran adamı rahatlıkla görebiliyordum. Üzerinde sıradan bir pantolon ve mavi renk kazak vardı.
Elinde tuttuğu telefon ve gözlüğü ile odaya doğru adım atınca kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atmaya başladı. Bedenimi nefes almaması için zorladım. En ufak hata dibimde polisleri ve bileğimde kelepçeleri bulmama sebep olabilirdi.
Kalp atışlarım kulaklıklarımda yankılanırken Egemen hâlâ kolumu sıkıca tutuyordu. Dizlerim ağrıdığı için daha fazla bu pozisyonda durabileceğimi sanmıyordum. Kulağıma odada dolaşan adamın ayak seslerinden başka bir ses gelmiyordu. Pot kırmaktan korktuğum için dönüp Egemen'e dahi bakamıyordum.
Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından uykulu olduğunu tahmin ettiğim adam konuştu.
"Gece gece uğraştığım işe bak!" diye bağırdı. Hemen sonrasında kapının kapanma sesi kulaklarımda uğuldadı. Odadan çıktığı için nefesimi rahatlıkla dışarıya verdim. Riskli anı en azından şimdilik atlatabilmiştik.
Kendime gelip Egemen'in kucağından hızla kalktım. Bacaklarım, kendimi kastığım için fazlasıyla ağrımıştı. Gerçekten spora başlamam gerekiyordu.
Bakışlarım dövmeli adamı bulduğunda yüzünde korkuya benzer ifade yoktu. Gerilimi sadece ben yaşamış gibiydim. Sinemadaymış gibi oturmuş beni izliyordu.
"Yerin rahat mıydı?" dedi arsız bir edayla. Yüzünde aniden oluşan gülümsemeyle kısa bir an duraksadım.
Aksi bir sesle "Hayır, sanki dikenlerin üzerindeydim." dedim. "Ayrıca sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Az kalsın yakalanıyorduk!"
Yüzünde ki aptal gülümsemeye eşlik etmek istercesine tek kaşını havaya kaldırdı.
"Demek diken üstündeydin." dedi imalı bir sesle. Ağzımı açıp susmasını söyleyeceğim esnada fazla yakından gelen telefon melodisi yeniden duyuldu. Adamın hâlâ evde olduğunu unutmuştum ve o an aklıma düşen tek şey evin kapısını açık bıraktığımızdı.
"Kapıyı açık bıraktık." dedim dehşetle.
"Evinde hırsız olduğunu anlayacak."Egemen sonunda oturduğu yerden kalktı. Yanlış bir hareket yapmamak için yanına yaklaştım. Çıkaracağım olası bir sese karşı beni durdurabileceği kadar yakınındaydım.
Sırtım göğsüne çarpıntığında nefes alışverişlerini tenimde hissediliyordum.
Bir süre sessizlik devam etti. O süre zarfında Egemen'in bu kadar yakınımda olması hiç iyi değildi. Kendime itiraf etmekte zorlansam da aramızda ki zıtlık beni ona doğru çekiyordu ve kesinlikle bu hiç iyi bir şey değildi. Düşmanıma bu kadar yakın olmamalıydım. İstediğimi elde edip ortadan kaybolmam gerekiyordu. Aramızda ki irtibatın bir an önce bitmesi gerekiyordu.
Dosya bir kolumun arasında sıkışmış duruyordu. Dış kapının kapanma sesini duyduğumda Egemen'den uzaklaşıp masamın orada duran botlarımı elime aldım. Ayakkabıları ayağıma geçirirken Egemen beni izliyordu.
"Seni yem olarak kullanmamak için kendimi zor tuttum, Sara." dediği an şaşkınlıktan ağzım kocaman açılmıştı.
"Yapmadığın için oldukça şaşkınım, Egemen." derken gözlerimi de farkında olmadan fazlasıyla kısmıştım.
Tepkime karşı dudaklarında sinsi bir gülümseme oluştu. "Minnettar olman lazım."
"Kindarlığım biterse neden olmasın."
"Çok konuşuyorsun, Sara."