Bugünlerde yazmakta zorlanıyorum. Bölümler bir süre daha geç gelmeye devam edecek.
Keyifli okumalar ❤️
Yorumlarını eksik etmeyin.******
Egemen üzerimden çekildi. Arkasında duran sinirli bedenin henüz farkında değildi. Gözlerinin derin yoğunluğu tenimde gezinirken, parmağıyla dudağımın kenarını sildi. Elini geri çektiğinde baş parmağına bulaşan ruju dudaklarına yaklaştırdı ve yavaş hareketlerle emdi.
“Rujun dağılmış.”
Sinsi gülümsemesi yüzüne yer edindi. Masada duran telefonuna uzanıp aldı. Göğsüm hızla kalkıp iniyordu. Yaptığım hareketi asla mantıklı bulmuyordum. Bu adamı öpmem kesinlikle yanlıştı. Ama asla pişmanlık duymuyordum. Sadece hata yaptığımın farkındaydım.
Egemen arkasını döndüğü sırada Han’ın kaskatı kesilmiş bedeniyle karşı karşıya kaldı. İkisi arasında geçen sessiz bakışma ardından Egemen eliyle tam önümde duran adamın kolunu kavradı ve otelin çıkışına doğru giden merdiven kısmını işaret etti. Bakışlarıyla anlaşıp yanımdan ayrıldılar.
Arkalarında beni bırakıp gittikleri için tek yaptığım şey gidişlerini izlemek oldu. Ne konuşacaklarını ve Han’ın gereksiz sinirlerinin nedenini merak ediyordum. İhtimali olduğunu bildiğim için, Egemen’le aramda geçenleri kıskandığını düşünmeye başlamıştım.
Ben düşüncelere dalmışken kalabalıkta dans eden birkaç çiftin arasından Selim sakince sıyrılıp yanıma geldi. Üzerinde siyah pantolon ve beyaz gömlek vardı.
“Çetin burada. Seni görmemesi lazım. Egemen’i de Han’ı da aradım cevap vermediler. Biz çıkalım onlar sonradan yetişir.”
Çetin’in adını duyduğum an gözlerimi salonda gezdirdim. Şimdiye kadar ona benzeyen birini salonda görmemiştim. Karşılaşmamız çok trajikomik olurdu.
Selim’in hızlı konuştuğu için nefes nefese kalan haline bakıp gülümsedim. İkimiz beraber salondan ayrılırken aklımda ki tek şey Egemen’in yüzünü bir kez daha gördüğümde vereceğim tepkiydi.
******
Bana özel olarak ayırdıkları odaya ayak bastığımdan beri önümde duran mektuplarla bakışıp duruyordum. İçinde yazanları merak ediyordum ama okumakta çok kararsızdım. Egemen’in hayatı beni git gide içine çekiyordu ve buna kapılmak istemiyordum. Yakında birlik olduğum bu ekipten ayrılacaktım. Her şey gelip geçiciydi. Aramızda en ufak bir duygu alışverişi olmamalıydı. Aklımda kurduğum onca planı tepetaklak etmemeliydim.
Mektupları tek tek yatağın üzerinden aldım. Hepsini elimde buruş buruş yapıp tekrar yatağın üzerinde ki yorgana fırlattım.
Egemen’in neden bu işe başladığını bulmakla uğraşmak istemiyordum. İlk fırsatta hepsini çöpe atacaktım.
Kapı tıklatılmadan açılınca yatağın üzerinde ki buruşmuş kağıtları saklama fırsatı bulamadım. Egemen gözlerini yüzümde gezdirdi. Ardından hemen arkama, yatağın üzerine baktı.
“Onlar mektuplar mı?”
Cevap vermeyip kenara çekildim. Kendisinin de cevap beklemediğini biliyordum. Yanıma gelip yatağın üzerinde ki kağıtları eline aldı. Bir tanesini açıp içine göz attığında yanağıma kırmızılık indiğine emindim. Yaptığım hareketin doğru olmadığını biliyordum. Çocukluk anısını çöp gibi fırlatıp atmıştım. Sinirime ve bu günlerde yaşadığım duygu yoğunluğuna engel olamıyordum.