''Baran! Buraya gel dedim sana. Uçma!''
Öfkeyle arkasından koştum. Havadaydı. ''Baran buraya gel!''
İleri atılıp ayakkabısından tuttuğumda beni de yerden kaldırdı. Beni kaldırdığını fark edince çığlık atmıştı. Halimize gülmek istesem de çok öfkeliydim. Diğer elimle masanın kenarını tuttum. Devam edemediğinde yavaşça ayaklarım yere bastı.
İki avucumla yanaklarını sıktım. ''Bir yere mi gidiyordun Baran efendi?'' Yanaklarını iyice sıkıp dudaklarının öne çıkmasını sağladım. ''Beni tek mi bırakıyordun yoksa?''
Tam 3 gündür yemekhaneyi ben temizliyordum ve tahmin ettiğimden de yorucu bir işti. Burada yaklaşıp 60 kişi vardı ve herkesin tabağını temizliyordum. Makinemiz yoktu. Masaları, sandalyeleri silip yerleri siliyordum. Günde 3 defa yapınca iş can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Deniz sadece temizliği yaptırmıyordu, yemek servis eden kişi de bendim. Benimle uğraşması da cabasıydı.
''Yok Ayda abla. Ben hiç tek bırakır mıyım seni? Odamda bir şey unutmuştum da.''
Sinir bozucu bir şekilde gülümsedim. ''Ben de öyle düşünmüştüm Baran'cığım. İnsanların gelmesine 15 dakika kaldı. Masaları sileceğiz, yemek servisi yapacağız.''
Uslu bir şekilde kafa salladığında kaçmayacağına emin olup bıraktım yüzünü. Arkamı dönerken konuşmaya devam ettim. ''Sen masaları sil, ben tabakları kurulayayım.'' Düşme sesi geldiğinde arkama baktım. Baran çoktan kapının hemen önündeki masaya ulaşmış, uçarken düşmüştü.
Gözlerim büyüdü. ''Baran!''
Ona doğru koşmaya başladığımda onun da gözleri büyümüş, korkuyla ayağa kalkıp koşmaya başlamıştı. Korkudan uçamıyordu galiba. Seni bir yakalayayım bücür. Elimde kalacaksın.
Baran birinin bacağına sarılıp arkasına geçtiğinde kafamı kaldırdım. Deniz gülen suratını ben ona bakınca boğazını temizleyerek düzeltmişti. ''Rahat bırak çocuğu.''
Ağlamak istiyordum. ''Neden tek ben alıyorum cezayı? Tek ben mi uçtum? O da yardım edecek bana.'' Küçük bir çocuk gibi mızmızlanmıştım. Haklıydım bence. Gerçekten ağlamak istiyordum bıkmıştım temizlik yapmaktan. Ben iğrenirdim zaten yemek artıklarından.
Dudaklarımı birbirine bastırdım sinirle. ''Baran hadi sen odana git.'' Baran bana Deniz'in bacağının arkasından dil çıkardığında arkasından seslendim. ''Bak uçuruyor muyum ben seni?''
Deniz tekrardan nefesini vererek gülüp ona ters ters baktığımda düzeltmişti suratını. ''Defol git buradan, seni görünce öfkeleniyorum.''
Omuz silkti. Tabaklara doğru yürümeye başladım. Elime havlu alıp kurumayan tabakların suyunu almaya başladım. Deniz bir sandalyeye oturmuş alaycı bir ifadeyle beni izliyordu.
''Defol demedim mi ben sana?''
Cık'ladı. ''Seni dinleyeceğimi düşündürten neydi?''
Sinirle elimdeki tabağı sıktım. Tabak elimde görünmez olurken esniyormuş gibi kollarımı iki yana açtım. Tabağı hızla ona fırlattığımda kafasını eğmişti. Tabağın parçalanmaması adına görünür kılmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantasySığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...