Kaç saat geçtiğini bilmiyordum ve Pars hala uyuyordu. İsminin Eliz olduğunu öğrendiğimiz şifacı kız başındaydı. Ayağa kalkıp yürümeye başladım. Canım sıkılmıştı ve Pars'ı gördükçe üzülüyordum. Deniz peşimden ayaklandığında ona baktım tuhaf gözlerle.
Omuz silkti. ''Tek bırakmaya gelmiyorsun.''Gülümser gibi olacağımda yerde yatan Pars'ı görünce tekrardan suratım düz bir hal almıştı. Deniz bakışlarımı takip ettiğinde Pars'a baktığımı gördü. Görüş açımı kapatıp öyle üstüme doğru gelmeye başladı. ''Çıkmıyor musun?''
Göz devirip yürümeye başladım. Askerler sağda solda koşuşturuyordu.
''O ucube sürtük dayanamaz, kaç gündür doğru düzgün beslenmiyor. Göründükleri an öldüreceğiz. Hatta öldürmeden eğleniriz belki.''
Deniz'e döndüm. Yumruklarını sıkmıştı. Askeri öldürecekmiş gibi bakıyordu. Elimi yanağına koyup bana bakmasını sağladım. Askerlerin gülüşme sesleri geliyordu.
''Güzeldi vücudu.''
Deniz'in kafası bana dönük olsa da gözü bunu söyleyen askerdeydi.
''Bana bakacak mısın artık?''
Güç bela gözünü bana çevirdiğinde sinirden koyulaşmış gözlerinde kendimi gördüm. Berbat gözüküyordum. ''3 dediğimde o askere yumruk atacaksın tamam mı?''
Usulca başını sallayıp askere yaklaştı. Gücümü toplamak için yoğunlaştım.
''Bir.''
Hadi, hadi, hadi elim. Ne oluyor sana?
''İki.''
Parmaklarımda buna harcayacak ekstra güç kırıntısı bulur bulmaz üç demiştim.
Ben üç der demez de Deniz adama yumruk atmıştı. Yumruğu tam kafasına değecekken elini görünür kıldım. Deniz'in eli yorgun olduğum için adamın kafasına değer değmez tekrardan görünmez olmuştu.Vurduğu asker inleyip kendini yere bırakırken diğerleri ellerine silahlarını alıp tetiğe geçmişti.
''Buradasınız demek?''
Askerler gülüştüler. ''Dostum biliyor musun? Kız arkadaşının vücudu harika. Bol bol inceledik bu sürede.''
Deniz bana döndü. ''Ayda görünür yapsana beni.'' Acı çekiyor gibi bir hali vardı. Şiddetle kafamı iki yana salladım.
''Benim yüzümden birinin daha zarar görmesini istemiyorum.''
O da benim gibi şiddetle başını iki yana salladı. ''Ayda anlamıyorsun, Pars yalvardı bana.'' Acı çekiyordu, sesinden belliydi. ''Kurtaralım onu demişti sen kaçırıldıktan daha 5 dakika sonra. Ona izin vermedim, benim yüzümden bu haldesin. O kadar rezil bir haldeyim ki üstündekinin Pars'ın tişörtü olduğunu yeni fark ediyorum. Lütfen izin ver bana, suçluluk duygumu zerre kadar azaltacak olsa da şu konuşanın evveliyatını sikeyim.''
Duyduklarım bana işkencede çektiğim kadar acı çektiriyordu. Ben burada işkence görürken kimsenin gelip kurtarmasını beklememiştim tabii ki, yine de Pars, Deniz'e yalvarırken Deniz'in izin vermeyip gününü gün ettiğini duymak canımı acıtmıştı.
''Sanırım Yonca ile gününü gün ediyordun.'' Mırıldanmıştım. Dişlerini sıksa da bu dediğimi cevapsız bırakmıştı.
''Lütfen görünür kıl beni.''
Kafamı iki yana salladım. Askerleri öldürse neye yarardı ki? Beni onların eline bırakmayı tercih eden kendisiydi. Hiç bir şey demeden yürüdüğümde askerlerin seslerinin Deniz'in yüreğini kanattığını bilmek içimi az da olsa soğutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantasySığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...