"Ayda, güzelim kalk hadi."
Konuşan sese elimi savurup arkamı dönerek yatmaya devam ettim. Gülme sesi duyuyordum. "Ayda kalk hadi, işimiz var."
"Yalım, tüm gece uyutmadın. Rahat bırak beni, akşama kadar uyumayı düşünüyorum."
"Ben de öyle düşünüyordum da yapacak işler var. Pars ve Deniz gitti bile."
Başımı yastığa gömüp çığlık attım. "Bıktım bu işlerden."
Öfkeyle yatakta doğrulduğumda Yalım'ın gözlerinin şiş olduğunu fark ettim. Az uyumuş olmalıydı o da.
"Ne işi?"
Ellerini cebine yerleştirdi. "Pars ve Deniz arabaları takip edip besin depolarının yerini öğrendi, onlar yemek getirecek. Sabah'ın 6'sı daha."
Gözlerim büyüdü. Sadece 1 saat uyumuştum.
"Biz de iş birliği yapacağımız adamların yanına dönüyoruz."
Başımı salladım. Odadan çıkarken bana dönüp parmağını tehdit edercesine salladı. "Herkes aşağıda seni bekliyor, geri uyuma bak! Evi ateşe veririm."
Yastığımı fırlattım. "Defol."
O merdivenleri inerken ayaklandım. Elimi yüzümü yıkayıp ayılmaya çalışsam da nafileydi. Teoman beni uçururken uyuyakalırsam şaşırmazdım. Üstüme baktığımda Deniz'in tişörtünün olduğunu fark ettim.
Oflayarak görünmez oldum. Kendi evime koşmaya başladığımda aşağıda herkesin olduğunu gördüm. Eliz'in de gözleri şişti.
Onu görmek beni üzmüştü.
Eve koşup rahat, salaş kahverengi bir şort geçirdim altıma. Deniz'in tişörtünü çıkartmadım. Onların yanına geri koştuğumda görünmezliği kaldırdım. Herkesin bakışları bir an bana döndü.
"1 saatimiz var."
Yaman abi ortamıza yürüdü. "Ayda, Teoman. Sizin adam savaşlara gittiğinizi bilmesine rağmen geç kaldığınız için öfkeli. Kızı hasta ve vaktinin kalmadığını düşünüyor. İlk olarak onun kızını getireceksiniz. İşe öyle başlayacak. Yalım da size eşlik edecek, komandoya yardım amaçlı. Siz gidin hemen."
Teoman duman formunu alırken Eliz'le göz göze geldim. Bana göz kırptığında gülümsedim. Rahatlamıştım biraz.
Biz havalandığımızda Yalım kolunu omzuma atmıştı. "Teşekkür ederim."
"Ne için?"
Sessiz kaldı. Anlamıştım zaten. Tek kolumu beline sardım. Teoman iyice hızlanırken rüzgar yüzümü dövüyordu. Uçmayı seviyordum.
"Ne kadar yolumuz kaldı?"
Etrafa baktım. Yarım saat sonra anca varırdık.
"Az kaldı."
Yalım homurdandı. Başkası uçurunca uçmayı sevmiyordu anlaşılan. Belini cimcikledim susması için.
"Ne kadar kaldı?"
Ofladım. "Geldik işte Yalım, geldik. 500 kere sormana değer miydi?"
Kendini yere bırakırken göz devirdi. Teoman kapıyı yeniden 7 kere çaldı. Adam kapıyı açtığında öfkeli bakışlarıyla bizi süzüyordu.
"Şifacı mı bu?"
Yalım başını iki yana salladı. "Sana yardım edeceğim. Teoman, kızını şifacıya götürecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantastikSığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...