Patlatılan şampanya koluma döküldüğünde kollarımı ısırdım. Kafam iyiydi. Her şeye gülüyordum.
Her şey çok komikti. Yalım öleli belki de 1 hafta oluyordu ve benim düğünüm gerçekleşiyordu.
Hem de Eliz'le beraber.
Gözlerimi açmaya çalıştığımda Deniz'in kucağında olduğumu fark ettim. Kaşlarımı çattım.
"Nereye ya? Düğün bitmedi daha."
"Bebeğim, saat 4. Herkes sarhoş oldu bir şey olmadan dağılmaya karar verdik. Düğün daha ne kadar uzayabilirdi?"
Omuz silktim. "Sabaha kadar, sabaha kadar."
Güldü. "Uyuyakalmazsan sabaha kadar başka şeyler yapacağım."
Kucağında dikleştim. Gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. "Ne gibi?"
Odamızın kapısını açtığında ne ara buraya geldiğimizi anlamaya çalışıyordum. Demin koluma dökülen şampanya değildi galiba. Kolumu kokladığımda kusmuk kokusunu aldığım gibi öğürmeye başladım tekrardan.
Deniz beni banyoya sokup elbisemi çıkartırken kafamı duvara yaslayarak onu izledim.
"Sen niye sarhoş değilsin?"
"Seni kim götürecekti sonra odaya?"
Gülümserken lavaboda duran mendili alıp ağzımı sildim. Elbisem üstümden süzüldüğünde suyu açıp eğildim. Ağzımı çalkalarken Deniz'i hemen arkamda hissettim. Ellerini belime yerleştirmişti. Gülümseyerek kalçamı daha da arkaya çıkartıp kendimi ona bastırdığımda küfür etti.
Anında arkamdan çekilirken kaşlarını çatmıştı. "Uyuyakalacaksın güzelim. Zorlama beni."
Dudaklarımı büzdüm. Kolumu iyice yıkadıktan sonra yatağa adımladım. Kendimi uykuya bırakmam çok sürmemişti, dediği gibi olmuştu.
Suratıma konan onlarca minik öpücükle gülümsedim.
"Güzeller güzeli karım uyanmış."
Tek gözümü açıp Deniz'e baktım. Onu hızla üstüme çekerken şaşırmıştı. Beklemiyordu.
Dudaklarımı yaladım hızla. "Bebeğim, beni öyle değil."
Alt dudağını emdim. Ben uyanmadan bir şeyler atıştırdığını anlamıştım ağzıma gelen çilek tadıyla.
"Böyle uyandır."
Arzudan koyulaşmış gözlerine baktım geri çekilip. "İste yeter."
Kafamı ittirip yatağa düşmemi sağladı. Uzun, ince parmakları göz kapaklarıma geldi. Gözümü kapatmamı sağladı. Nefesini yüzümde hissettiğimde heyecanla öpmesini bekledim. Alt dudağımı ağzına aldığında tişörtünü tutarak kendime çektim. Üstüme yerleşti direkt. Elleri başımın iki yanında dururken dilini ağzımın içine itmesiyle öpücüğümüz, masum bir öpücük olmaktan çıktı.
Dudağını ısırdığımda geri çekilmişti. Nefes nefese sordum. "Saat kaç?"
"11 bebeğim."
"Seçim kaçta bitiyor?"
"13."
Gülümsedim. "Bence vaktimiz bol."
Tişörünü çekiştirip çıkartmasını sağladım. "Bence de bol."
Sonrası kendimizi kaybettiğimiz dakikalardı, sadece mutluluktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantasíaSığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...