''Tabii ki.''
Eliyle yolu işaret ettiğinde önünden yürümeye başladım. Pars arkamda nefesleniyordu, duyabiliyordum. Boş bir yatak odasına geçtiğimizde ona bakmaya başladım.
''Öncelikle,'' dedi gülerek. ''Bir kez daha kaçarsan kurtaramam.''
Ben de güldüm. ''Deniz söyledi senin kurtarmak istediğini, Pars. Gerçekten çok teşekkür ederim.''
Ufak adımlarla yaklaşıp Pars'a sarıldım. O olmasaydı bugün yine o zindanda tek gözlü korkutucu kardeşler tarafından bağırtılıyor olacaktım.
Hem de olmayan sesimle.
Kolunu boynuma sarmıştı. Anca göğsüne geliyordum zaten Pars'ın.
Zihnim ister istemez bir kıyaslama yapmıştı. Pars'ın kollarında da kendimi güvende hissediyordum.Ona güvenim tamdı.
Lakin Pars'ın kokusu beni sersemletmiyordu.
İster istemez yaptığım bu kıyaslama, bu farkındalık yüzünden kalbimi birisi kavramış sıkmış gibi hissediyordum.Kim bilir ben nasıl kokuyordum?
Bu düşünceyle Pars'ın kollarından sıyrıldım aniden.
''Ne diyecektin bana?''
Boğazını temizledi.
''Ayda ben,''
Deniz gelmiş ve Pars'ın sözünü kesmişti. ''Pars, rahat bırak kızı. Kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyor. Ölmemeli, işimize çok yarayacak.''
Pars ağzını açıp itiraz etmeye başladı. ''Önemli bir şey,''
Sözünü kesen bu defa ben oldum.
''Ölene kadar her gün suratımı görüp sinir olacaksın, üzgünüm. Ölmeye niyetim yok.''
''İyi.''
''İyi.''
Pars bir şeyler demeye hazırlıyordu önünde sonunda fakat Deniz yine sözünü bölmüştü.
''İşime yarıyorsun, ondan iyi.''
Dişlerimi sıkarak konuştum.
''Anladım, aptal değilim.''
''Hayır, aptalsın. Hala yemek yemedin ve leş gibi kokuyorsun. Odayı da kokutacaksın. Yemek ye ve duş al artık.''
Yumruklarımı sıktım. Utanmıştım biraz.
Kendimi görünmez yapıp yemekhaneye yürümeye başladım.
''Böyle daha iyi, kokunu almıyoruz.''
Deniz'in bu söyledikleri canımı acıtıyordu. Han abi Deniz'in benden etkilendiğini söylemişti birde. Komikti. Çok komikti.
''Ne diyorsun oğlum sen?''
Pars, Deniz'e kızarken ben cümlelerinin geri kalanını duyamayacak kadar uzaklaşmıştım. Kendime et ve meyve suyu alıp yemeye başladım. Eliz'e gözüm çarptı. Bizim çıktığımız yere bakıyordu, dalmıştı. Yanına gitmek istesem de kendimi tuttum. Gerçekten iğrenç kokuyordum.
Duşa ilerledim. Odama giderken Pars ve Deniz'in hala konuştuklarını gördüm.
''Pars, yeter. Ne dedim ki ben? Doğruları söyledim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantasySığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...