''Ne tarafa gitti!''Nefesim kesilmişti. Ellerim titriyordu fakat bu yediğim soğuktan değil, karşımdaki askerin kan kokusu almış vampir gibi bakmasındandı. Ne idi bu nefretin sebebi? Anlayamıyordum. Farklılıklara hiç mi saygımız yoktu?
''Hanımefendi! Ne tarafa gitti?''
Düşüncelerimden sıyrılıp cevapladım. Lanet olsun ki kekelemiştim.''Ben, bilmiyorum. Görmedim.''
Askerin hemen gitmesini umdum. Umduğum gibi de oldu. Bana ters bir şekilde bakıp koşmaya başladı.
Asker gözden kaybolunca derin bir nefes aldım. Gücümü kestim.''Teşekkür ederim. Bunu asla unutmayacağım.''
Arkamdaki bedene baktım. Gülümsemeye çalıştım. Çok yorulmuştum. Sınırları fazla zorlamıştım.
''Karşılığımı basit bir teşekkürle almayacağımı umuyordum.''
En fazla 18 yaşında olan çocuğun yüzüne yerleşen tedirginliği gördüm. Oysa eğlenceli bir tonda söylemiştim. Onu korkutmamak adına hızla konuştum.
''Enerjim kalmadı, bana yiyecek bir şeyler getirir misin?''Yan tarafımda duran sokak lambasına yaslandım.
''Tabii ki abla, bekle sen burada.''
Gözlerini kısarak yoğunlaşmasını izledim. Gözleri anlık olarak mavi olmuş ve parlamıştı. Ben yoğunlaşırken gözlerim bembeyaz oluyordu. Korkutucuydu benimki. Gelen cızırtılarla etrafıma baktım. Kameraları bozmuştu. Koşarak ilerideki markete gitti.
İnsanlar çok acımasızdı. Kimsenin farklılıklara saygısı yoktu. Bize hastalıklılar diyorlardı. Sözde genetik mühendisi bilim insanının yaptığı deneyler sonucunda DNA'mız mutasyona uğramış ve her birimizde çeşitli güçler meydana çıkmıştı. Bu küçük çocuk masalıydı. Teyzemin dediğine göre ilk insanlıktan beri bizler varmışız. Biz ve sıradan insanlar doğanın dengesini beraber korur, barışı sağlarmışız. Günün birinde Kral Artur, Kraliçemize ihanet etmiş. Kraliçe veya kraldan birisi mutant olurdu. Denge böyle sağlanırdı. Kral Artur'un ihaneti ile Kraliçe öldürülmüş, yerine bir insan gelmişti ve ilk defa iki sıradan insan yönetmişti dünyayı. Kral Artur ailesinde tek özel güçleri, bize göre lanet; ona göreyse Tanrı'nın hediyesi olmayan çocuktu. Kıskançlıkla büyümüştü ve mutantları avlamaya başlamıştı. Kimse böyle bir şey yaşanacağına ihtimal vermiyordu. Kimse kralı suçlamamıştı. Belli olmasın diye bir sürü insan da avlamışlardı. Maalesef mutantlarla yakın olan insanları avlamışlardı.
Halk şeytan demişti. Şeytan bizi onlarla yakın olduğumuz için cezalandırıyor. Onlarsa cezalandırılması gereken bir ırk demişti. O günden itibaren mutantlar avlanırdı. Herkes gizlerdi kimliğini. Dünyanın her ülkesi korkuyla yönetilirdi. Politikacılar herkesi parmağında oynatırdı.''Abla ne sevdiğini bilmediğimden bir sürü şey aldım.''
Kumral çocuğa gülümsedim.
''Teşekkür ederim yakışıklı. Ne oldu da belli ettin kendini?''
Yüzü karardı. O konuşmaya başlarken ben çikolata paketini açtım. ''Abimle kavga etmiştim. O sinirle sokakta yürürken kameraları, sokak lambalarını bozmuşum. Birisi ihbar etmiş.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantasySığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...