"Canımın içi, Pars bıraksın bizi işte. Neden uğraşıyoruz bu kadar? Ben o böcekli ormana girmek istemiyorum."
Zaten avuçlarında olan yüzümü sıkarak dudaklarımın öne çıkmasını sağladı. Burnumun ucunu öptükten sonra yanıt verdi.
"Akşam yemeği vakti geldi ve Pars'ın belki de 100 kere gidip gelmesi gerekiyor herkese yemek yetsin diye. Gideceğimiz yere Pars ancak 1 saatte götürür. Olmaz yani."
Hafifçe geri çekilip sırt çantasına son tişörtü sıkıştırdı. "Kimin helikopteri bu?"
"Bir pilot arkadaş bize katılırken helikopterle katılmış. Çalıştığı şirketten çalmış. Mutant karşıtı şirkette çalışıyormuş."
Burun kıvırdım. "İyi olmuş. Helikopterle tam dedenin yaşadığı yere gitsek olmaz mı?"
Gülerken çantanın içine attığım poşete baktı. "Helikopterin ineceği yer yok orada. Bu ne?"
"Ped, regl oldum."
"Bu kötü oldu işte."
"Neden?"
"Yolculuğun sancılı geçecek."
Omuz silktim. "Gitmeyebiliriz."
Çantayı tek omzuna takıp yanıma yürüdü. Eli elimi kavrarken evden çıktık. Pilot arkadaş helikopterin içinde bizi bekliyordu. Sohbet eden Eliz ve Yalım'ın yanına ilerledim. İkisine de sıkıca sarılırken Yalım avcuma bir şey bıraktı.
"Bu ne?"
"Kız kardeşimindi. Sana vermek istedim."
Kolyeye baktım. Yıldız kolyesiydi. Küçüktü, zarifti. Boynumda Pars'ın hediye etmiş olduğu ay kolyesine baktım. Beraber takacaktım ikisini.
"Teşekkür ederim." Ona bir kez daha sarıldım. "Nereden esti?"
Güldüğünü duydum. "Doğum günün kutlu olsun Merinos."
Bir an dondum. Ben Bensu ablamdan sonra hiç doğum günü kutlamamıştım çünkü kutlayacak kimsem yoktu, büyüyüşümü dolan gözleri ile izleyecek birisi yoktu. Gözlerim anında dolarken daha sıkı sardım onu. "Çok teşekkür ederim, iyi ki varsın Yalım."
Bugün 18 temmuzdu. Gece yarısını geçmişti saat. Tamamen aklımdan çıkmıştı. Bir damla göz yaşım omzuna düştüğü gibi buharlaşmıştı. Burnumu çektim. "Kutlamadığını biliyorum, anlıyorum seni. Kimseye söylemedim. Şunu bilmeni istiyorum ki seneye böyle olmayacak, artık yalnız değiliz Ayda."
Başımı sallamaya çalıştım. Saçlarımı okşayıp beni kendinden ayırdı. Alnımı öptü. "Dikkatli olun."
Başımı salladım. Fısıldayarak konuştuğumuz için Eliz ve Deniz duyamamıştı bizi. Kendimi tutamayıp bir kez daha sarıldığımda güldü. "Erkek arkadaşının tsunamisinde boğulmak istemiyorum. Git hadi."
Gülümsedim. Geri çekilip Deniz'in elini tutarken boşta olan elimi salladım. Onlar da el salladıklarında helikoptere binmiştim ve Deniz kemerimi bağlıyordu.
"Ne zaman orada olacağız?"
"Sabaha karşı orada olacağız."
Başımı Deniz'in omzuna yasladım. "Uyumak tercihim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEH-RU
FantasíaSığamıyorduk. Mutantlar olarak biz bu hayata sığamıyorduk. Sığdıramıyorlardı. Öfkeliydim. Öfkem bizi barındıramayan dünyaya değildi. Dünya tüm ihtişamıyla her gün dönmeye devam ediyordu. Güneş açıyordu. Öfkem insanlara da değildi, hayır. Benim öfke...