Tutku ile Bağlı
Ve şimdi 5 yıldan kısa bir süre önce Fleming bu şehirde olmalıydı. Başka türlüsü olamazdı. Acaba maskelilerden biri O olabilir miydi. Evlenmek yerine şehrin gecesine karışıp, bir maske takıp Fleming gibi bir hayat mı sürmeliydi?
Constance artık dayanamıyordu. Bu sefer, defteri yanına almıştı. Gece kaldıkları yerde, mum ışığında yeni satırları takip edecekti gözleri. Hala, romantik notalar sayfaları süsler iken, yazılanları, sanki bir tutku ile bağlı gibi okuyacaktı.
"20 Haziran 1770
İncitmeden, en ince duyguları değerini vermeli sevgilinin. Senden beklediği dünyanın en güzel tabloları, şarkı notaları ve yazıları iken elinden gelen birkaç sözcüğü bir araya getirmek ise, işte zamanı. Dans için gözlerinin içine baktığını görmen için zamanı.
Şimdi ölümsüz müziklerde dans ederken bulduğunuzda kendinizi, iyi ki yaşıyorum dediğinizde, gerçekten yaşayan ikiniz, her biriniz kendiniz, her biriniz müzik ile benzersiz.
İşte süzülüyorsunuz rüyalarda ve en nihayetinde müziğin sadece bir kısmında, en güzel notalarında gözleriniz ile gerekenleri söyleyip, yaşamın içine katılıyorsunuz."
Fleming'in bunları yazdığı, kim bilir ne kadar yaşam dolu biri idi ki onu, bu kadar etkilemiş, kendine aşık etmişti. Adını vermediği için daha bir gizemli oluyordu. Ve belli ki bunu yapmayacaktı. Öyle ya, sadece kendi okuması için yazmıştı bunları, Kont.
Şimdi Viyana'yı terk ediyorlardı. Sanki notalar, hoşça kal der gibi onları uğurlarken, aşkın doruklarında bir adam ile kadın, ona el sallıyorlar gibi gelecekti. Son bir kez daha, Fleming'in aşk sözcükleri:
"19 Temmuz 1770:
Sevgi dudaklarında
Öylesine açık ki, öylesine kesin ki; beni seviyorsun. Sevgi dudaklarında ve onu almamı sağlayacak bir anı bana çok görmeyeceksin biliyorum.
Sadece söyle bana, bu güzel bahçede dolaşırken nasıl neşeli olduğumuzu unutmayacağını. Şu anda mutluyuz ve gelecekte sevgi dudaklarında...Hiçbir şey bunu değiştirmeyecek.
Müzik okşarken rüzgarla bahçeyi, eminim unutmayacaksın dudaklarımdaki sevgiyi. Biliyorum gözlerin aradığında beni hep hatırlayacaksın o günde, bahçeyi okşayan rüzgarı ve müziği. Ve paylaştığımız sevgiyi."
Yüzbaşı arabanın yanında, atının üstünde belirdiğinde, kız daha fazla dayanamayacaktı:
"Kont Fleming adını hiç duydunuz mu sayın yüzbaşı?" derken adamın tüm hareketlerini süzüyordu. Ve kız bir tedirginlik sezinleyecekti. Haksız değildi, Fleming gerçekten yaşıyordu. Yüzbaşı:
"Düello'ları ile ünlü, kalbi kırık kont" derken biraz arabanın penceresine eğilmiş, sonrasında etrafına bakınarak: "Niye sordunuz?"
Kız, eli deftere giderek: "Hiç sadece, ben de bir düellosunu duymuş olmalıyım. Öylesine, handa konuşuyorlardı da."
Adam şüpheli bakışlarla: "Onun kılıcının tadına bakmak istemezdim. Hikayelerin anlattığına göre, acımasız bir katilden farklı değilmiş." dedikten sonra atını, önlere doğru sürecekti.
Constance ise, nasıl olup da duygusuz birinin, bunları yazmış olduğuna akıl erdiremiyordu. Yüzbaşı yanılıyor olmalıydı. O adam gerçekten sevmiş olmalıydı ve bunu, en güzel duygularını kaleme almıştı. İşte sözü edilen düello, onu bile yazmıştı:
"21 Ağustos 1770:
Düello
Şimdi tam zamanı, elimi sıkmak istiyorsanız. Bilmelisiniz ki ikimizden biri bu bahçeden canlı çıkamayacak.
Evet sizin gibi birini tanıdığım için şanslıyım. Bundan mükemmel bir sabah olamazdı düello için. Şanslıyım derken sonuç önemli değil ki; nasıl biterse bitsin, onuru için yaşayanlar bu güzel sabahta şanslıdır.
Silahınızı doğrultun ki umudumu kaybetmeyeyim, iyi bir düello için.
Elbette bizim için çalacaklar bu gece...Ve ertesi gün yeni bir sabahta yeni bir düelloda belki de kılıcınızın tadına bakma şerefini vereceksiniz, başka onurlu birine. Elbette bu sabahtan sonrası olursa aziz dostum. Tüm saygılarımla."
Şimdi gerçeklerle yüzleşmenin zamanıydı. Yolculuğun son günlerine gelmişlerdi. Constance artık defteri, kimsenin görüp görmeyeceğine dikkat etmeden okuyordu. Ve yüzbaşı onu görecekti. Üstündeki amblemi tanıyacaktı. Bu Kont'un amblemi idi. Büyük bir tedirginlik ile Constance'a:
"Bu onun amblemi, Tanrı aşkına o defteri bana verin."
"Bu imkansız." diyerek kız, defterin kabını kapatacaktı. "Onları yazan biri, söylediğiniz kişi olamaz."
"Lütfen şatoya girmeden, bana teslim edin defteri."
Oysa Constance kararlıydı bunu yapmayacaktı. Ve şatoya vardılar. Evleneceği adam, bir Marki idi. Ve ondan nefret eden sayısız insan vardı. Onu kapıda karşıladı:
"Bu güzellik için yıllarca beklemeye razı olabilirdim." derken sırıtıyordu:
Ve Constance, asla gerçek anlamda, onun eşi olmayacağını belli edecekti: "Benim sevdiğim Kont Fleming'dir." diyecekti. Marki çılgına dönmüş halde:
"Buna inanamıyorum, siz... O inanmıyorum."
Defteri göğsüne yakın taşıyarak, kasvetli şatonun merdivenlerinde yürüyen kız, birkaç gün sonra bir haber alacaktır.
Kont Fleming, yapılan bir düelloda yaşamını yitirmiştir. Müzik Viyana'da Requiem'dir. Constance, o Marki gibilere, asla teslim olmayacaktır. Ve o defterin son sayfalarını gözyaşları içinde okuyacaktır:
"17 Aralık 1770:
Ve zaman akıp gider, hepimiz için...
Birden hepsi kayboluverdi, herkes tüm seslerini saklamaya karar verdi. Bir zamanlar senin müziğin ile dans edip, yaşayanlar bu sefer yerlerini kendinden sonrakilere bırakmak için değil, kendi sonlarının müziği için seni seçmişti. Onlara son müziklerini verdin.
Ve şimdi, şaşalı günlerden geriye, elinde kırık bir maske, hatırlayamayacağın mektup sözleri ve her notası aklında olan besteler kaldı. Sokaklarda, hoyrat çocukların eğlencesi kimsesizi...
Ama dur son bir sonradan gelen seni tanıyacaktı. Ve bir kez daha senin şarkıların çalınacaktı. Yazdığın en güzel mektup, en gerçek olanı bir çocuğu etkilemiş olmalıydı. Değerli olduğunun kanıtı, son günlerinde seninle eğlenen değil biraz da değer verip, tüm ciddiyeti ile maskeleri taşıyanlar olacaktı.
Sonra, sonra en duygu yüklü olanlar da yerini alacaktı baloda. Ve tıpkı gençlik yıllarındaki gibi, sonradan gelenlerin yaşam ile ilgili sözleri, senin notalarının müziği ile aynı zamanda yaşamayı seçebilecekti.
İşte, tüm yalnızlığını senden alıyorum diyen çocuğa, sonsuz sevgi ile bağlanmayıp da ne yapacaktın. Yaşadığın tüm dehşetin ve acı, mutluluk mükemmeliyetinin notalarını yaşayanlara bırakıp gitmeden önce, değer verilen olmanın tüm coşkun duyguları ile kalem elinde son bir nota... Yazmak için artık çok geç iken son notayı... Yazdığın yüzlerce sayfayı, çevirip okuyan sonradan gelenleri, belki de hiç dinmeyecek kasırgalar, doyumsuz duygular ile yapayalnız bırakırken, sen; yüzyıllar boyunca, hep o şarkıda, en içten kahkahalarınla bir kez daha ay ışığında dansını edecektin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayali Sevgiliye Mektuplar
RomanceBu yazın, bu yazın bir başka... Bir araya gelmelerinin tek sebebi sevgi, hala bu satırları yazabiliyorsam gerçekti... Ve sevgi... Ve sevgi öyle bir şeydi ki, sevildiğini bilmek... Dünyalara bedel her şeyden öte... Sayfalarıma bekliyorum. Güzel bir g...