Kısa ya da uzun fark etmez araba yolculuklarını seviyordum. Camdan dışarıyı izlerken hayal kurmaktan çekinmiyordum. En mutlu olacağım bir anın resmi beliriyordu sanki gökyüzünde. Şüpheniz benim en mutlu olabileceğim an ilk davasını kazanan Avukat Nergis olacağım andı. Belki hiç gerçekleşmeyecekti. Ama hayalini kurması içimde çiçekler açtırıyordu.
Köye yaklaşmış sayılırdık. Güneş ufuk çizgisinde belirmiş yeni günü müjdeliyordu ve ben omzumda bir ağırlık hissettim. Başımı sağ omzuma çevirdiğim de kafasını omzuma koyan, muhtemelen uyuduğu için bilinçsizce koyan, Anıl'a baktım.
Sahi bana tekrar hayal ettiren Anıl sayılabilir miydi? Beni bu kadar cesaretlendirmese tekrar hazırlanmayı düşünmezdim. Arabanın camından içeriye sızan güneşin ilk ışıkları yüzüne düşüyor ve saçlarını olduğundan daha sarı gösteriyordu. İç çekerek önüme döndüm. Yol biran önce bitebilir miydi?
🍃
"Hocam, geldik" diyerek parmağımın ucuyla omzuna dokunduğumda gözlerini açmış birkaç saniye olduğu gibi kalmış sonra sanırım yattığı omuzun sahibinin ben olduğumu anlayarak hızlıca doğrulmuştu.
"Kusura bakma" diyerek alnını ovalarken önemsiz der gibi başımı salladım ve arabadan indim. Annem ve babam da kapıda Anıl'ı bekliyordu.
Annem daha hastanedeyken aramış Anıl için evde yatak hazırladığını, kolu iyileşene kadar ona bakılması gerektiğini söylemişti. Bence o kadarına gerek yoktu. Zaten bundan Anıl'ın da haberi yoktu.
Anıl arabadan indiğinde babam hemen "İyi misiniz hocam?" demişti. Anıl gülümseyerek başını salladı. "Önemli bir şey yok ya...Merak etmeyin"
"Olur mu hocam öyle şey? Gelin hadi içeriye sabah sabah üşürsünüz" diyerek evin kapısını açtı annem.
"Aslında ben uyusam daha iyi olur" dedi Anıl. Yan tarafımızda kalan kendi evini göstererek. "Hocam, itiraz kabul etmiyorum kolunuz iyileşene kadar bizimle kalacaksınız" demişti babam.
"Evet. Ne yemek yapabilirsiniz ne yiyebilirsiniz" demişti annem de.
"Haklılar" dedi Ahmet Amca. O da kendi evinde misafir etmek istediğini bana söylemişti ama ben annemlerin zaten hazırladığından bahsedince hiç konuyu açmamıştı.🍃
Galip gelen Anıl olmuştu. Kendi evinde daha rahat edeceği konusunda ısrarcı olunca annemler bir şey diyememişti.
Ama annem yemeğini yapacak, götürecek üstüne yedirecekti. Eve gelişimin üzerinden saatler geçmişti. Ben güzelce uyuyarak yorgunluğu üzerimden atmıştım. Birkaç saattir de hayallerim için masa başındayım. Alışmaya çalışıyordum. Yazı yazmaya, not okumaya kısaca ders çalışmaya...
Annem odamın kapısını açtığında elinde saklama kapları ile görünmüştü. "Ben gidiyorum sende gel de belki bulaşığı filan vardır. Onları da sen yıkarsın" dediğinde şaşkınlıkla anneme baktım. Yardımcı olmaya çalışıyordu ama Anıl bundan rahatsız olurdu belki.
"Acaba biraz kendine mi bıraksak adamı? Belki evine girip çıkmamızdan hoşlanmayacak"
"Sana öyle bir şey mi dedi?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır"
"Ne öyle diyorsun o zaman? Rahatsız olsa ben hissederim. Hem çocuk tek eliyle nasıl yemek yesin?"
"Tamam anne" dedim kitabın kapağını kapatıp ayağa kalkarken.
Bize kapıyı Anıl açmıştı. Zaten başka kim açacaksa? "Sana yemek getirdim, acıkmışsındır" dediğinde Anıl gülümseyerek kapının önünden çekilmişti."Mahçup ediyorsunuz beni" demişti bir de. Asıl mahçup olan bendim. Bana ders veriyordu üstüne karşılığını da almıyordu.
Annem içeriye girdiğinde peşinden bende girdim. "Biz bunları tabağa koyalım" dedi annem beni mutfağa çekiştirerek. İki tabak harici bulaşığı filan da yoktu zaten.
Annem, eliyle koymuş gibi tabakları bulup çıkartırken gergindim. Bence adamı rahatsız ediyorduk. Annem yemekleri tabaklara koyup bir tepsiye yerleştirdikten sonra bana da çıkan bulaşıkları yıkamamı söylemişti.
Ben, bulaşıkları yıkamak için süngeri elime aldığımda annem anlamsız bir heyecanla "Ay unuttuk" demişti. "Neyi unuttuk?" dedim.
"Böreği"
Elimden süngeri alıp yerine tepsiyi verdi. "Sen bunları Anıl'a götür ben gidip börekleri getireyim"
"Sen al tepsiyi ben getiririm börekleri" dedim. "E olur" demişti. Anneme tekrar tepsiyi vererek evden çıktım. Özenle kestiğim börekleri tabağa güzelce yerleştirdikten sonra dayanamayarak bir dilimde ben yemiştim. Annem gerçekten yapıyordu bu işi.
Fazla oyalanmadan tekrar Anıl'ın evine gelmiş, çıkarken aralık bıraktığım kapıdan içeriye girmiştim. "Biz seni fazla mı darlıyoruz?" Annemin sesini duyduğumda duraksadım. "Yok estağfurullah" demişti Anıl.
Elimde ki böreklerle salona girdim. Annem gerçekten karşısında küçük bir çocuk varmış gibi yemek yediriyordu. Bu manzaraya gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Elimde ki börek tabağını sehpanın üzerine bıraktım.
"Şu börek kalbimi çaldı" dediğinde gülmüştüm. Kapı çaldı. Berra ve annesi gelmişti. "Sizde mi buradaydınız?" dedi Berrin. Kendisi ile eskiden yani çocukken çok iyi arkadaş olsakta şuan birbirimizi çok seviyor sayılmazdık. "Annem, yemek getirdi" dediğimde onlarda ellerinde ki yemekler ile girmişti eve.
"Hocam çok geçmiş olsun" diyerek salona girmişti Berrin. Anıl "Sağ olun" dediğinde Berrin kendini tanıtmak için "Serkan'ın ablasıyım" dedi.
Daha sonra "Açsınızdır diye yemek getirmiştik ama" demişti. "Halletik bile biz" dedim.
"Olsun biz mutfağa koyalım. Sonra yersiniz" dedi. "Gerek yoktu ama teşekkür ederim" dedi Anıl. Ben Berrin'e Berrin Anıl'a bakıyordu. Bu bakışma uzayınca "Hadi artık ziyaretin kısası makbuldür" dedim. Zaten annemin de işi bitmişti.
Berrin bana gözlerini devirerek çıkmıştı. Hemen sonrasında annem ve annesi de çıktığında bende "Bir şey olursa ararsınız hocam" dedim.
Çıkacakken "Nergis" demişti. Sanki ismimi ilk defa başka bir ağızdan duymuş gibi olmuştum. Saçma ve garip.
"Efendim" diyerek ona doğru döndüm. Uzandığı yerden kalktı ve muhtemelen yatak odası olan odaya girdi. Birkaç dakika sonra elinde bir kolye ile gelmişti. Benim kolyem ile. Babaanemden hatıra olan kolyem ile...
Bana doğru uzattığın da şaşkınlıkla kolyeyi bakıyordum. Bir daha asla bulamayacağımı düşünmüşken şimdi karşımda olması beni mutluluktan ağlatabilirdi.
"Birkaç gün önce bahçede buldum. Bir türlü söylemeye fırsatım olmamıştı."
"Çok teşekkür ederim" demiştim. Ama demekle kalmamış üstüne bir de sarılmıştım. Koluna dikkat etmemiştim. Acılı sesini duyduğunda anında geri çekilmiş "Özür dilerim yani ben birden kolyeyi görünce hiç düşünemedim kolun acır diye"
"Zaten sarılmamam da gerekiyordu. Onun içinde özür dilerim." Birkaç saniye durup yüzüne baktım. Gülüyordu. "Saçmaladığım için mi gülüyorsun?" dedim ama cevap vermesini beklemeden evden çıktım. Ben henüz kapının önünden ayrılamadan Anıl kapıyı tekrar açmış ve onda kalan kolyeyi göstermişti.
"Almayı unuttun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefha
Teen Fiction"Günlerdir hatta haftalardır bunu düşünüyorum. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum" dediğinde dolan gözlerimi saklamak için başımı öne eğdim. Ayrılık konuşmasını duymak istemiyordum. "Anladım" dedim sözünü keserek. Gözleri tekrar beni bulduğunda kaşlar...