ANAM ARIYOR [43]

2K 148 25
                                    

Sabah kalktığımda Kuzey hala yanımdaydı. Uyanalı neredeyse yarım saat olacaktı. Filmlerde yada kitaplarda insanların sevdiklerinin yanında uyanınca onları dakikalarca izlemesini hep saçma ve imkansız bulmuşumdur. Ne yani o kadar sevebilir miydi bir insan. Saçmalık.

Aynen yarram eminim şu an yaptığında bu türden bir saçmalıktır. Gece üzerimizden attığım battaniyeyi bilerek geri alıp örtmemiştim. Sarılarak ısınmak daha zevkli sonuçta. Ayrıca onu tamamen süzebilmek hoşuma gidiyordu. Yani, bacakları ve kalçası çok güzeldi. hayatımın geri kalanını pantalon olarak geçirme isteği uyandırıyordu içimde. Tişörtünün kapatmadığı yerlerden gözüken dövmeleri ayrı bir güzellik katıyordu. Dağılmış siyah saçları da bu görüntüyü tamamlıyor gibiydi. İnanır mısınız, saatlerce izleyebilirdim. Hayır sizden inanmanızı bekleyemem çünkü ben bile inanmıyorum. Bir insanın bu kadar mükemmel olabileceğine inanmıyorum. Bu kadar sevebileceğime inanamıyorum. İnanamıyordum. Asla, asla dememek gerektiğine inanmıyordum. Tükürdüğümü yalatıyordu hayat.

Normalde dar yerlerde, özellikle koltukta uyumaktan nefret ederdim. Çift kişilik geniş yataklarda istediğim pozisyona girerek uyumak daha benlikti. Fakat şu an yattığım en rahat yer bu koltuk olabilirdi. Kafamı dirseğimi yasladığım elime dayamıştım. Öbür elim belinde, onun elleride benim belimdeydi. Bacaklarımız tamamen birbirine dolanmış durumdaydı. Her sabahımızın böyle olması için her şeyimi verebilirdim. Gerçekten, neden her sabahımız böyle olmasın?

Bir süre sonra gözlerini yavaşça araladı ve kaşlarını çatarak etrafına bakındı. Uyandığında sinirli olduğu tahmin etmediğim bir şey değildi. Gözleri beni bulduğunda bir süre daha kaşlarını çatarak bana baktı. Ona gülerek karşılık verdiğimde daha da ciddi bir ifadeyle bakmıştı ve bu beni daha çok güldürmüştü. Ne olduğunu, nasıl bu hale gelindiğini anlamaya çalışan bir hali vardı. İnanılmaz sevimli geliyordu gözüme saçma bir şekilde. Gözlerini bir süre ayırmadan bana baktı ve daha sonra yattığı yerden doğruldu. Onun doğrulmasıyla bende yattığım yerden kalkmak zorunda kalmıştım. İkimiz de oturur pozisyonda duruyorduk.

Kafasını dizlerine yasladığı eline doğru götürdü.

"Belini sikmedim inşallah."

Keşke siksen. Ona bile razı olabilirdim. Bu şekilde uyanabilmek için sadece bir bel ağrısı çekmem gerekiyorsa, buna dünden razıydım. O kadar alkolün etkisi uçup gitmiş gibiydi üzerimden. Yanına yaklaşıp onu kollarımın arasına aldım.

"Bel ağrısı hafif bir bedel olur."

Tek kolunu boynuma atarak sarılmama kısa bir karşılık vermişti. Kolunu omzumdan çekmeden boşta kalan eliyle yerden açıp duvar kağıdını gördüğüm an hangimize ait olduğunu anca anladığım telefondan saate bakıp geri yerine bıraktı. Telefonu bıraktığı elini bu sefer saçlarına daldırıp önüne gelen buklelerini yegane bir çabayla geriye attı. Ve ben yine onun her bir hareketini izlerken bulmuştum kendimi. Ve yine bana gözlerini dikmese onu kestiğimi fark etmeyecek ve izlemeye devam edecektim.

Hala beline bağlı olan ellerimden kurtuldu ve ayağa kalkıp tuvalet olduğunu düşündüğüm kapıdan içeri girdi. Ah hayır nereye baktığımı yada etraftaki herhangi bir şeyin rengini sormayın. SORMAYIN.

O bir süreliğine gidince bende etrafa bir göz gezdirdim. Başımın ağrısı tekrardan bastırmaya başlıyordu ve ben kusmamak için dua ediyordum.

Etraf fena dağılmıştı. Ciddi anlamda. Boş şişeler, hak ettikleri gibi bir standda durması gerekirken yerlerde sürünen çalgılar, etrafa saçılmış kumaş parçaları, içinde bateri bulunan hurçlar, ve geri kalan çöpler.

Kuzey tuvaletten çıkana kadar etrafı toparlamaya karar verip ayağa kalktım. Bazen kendimi evin hanımı gibi hissediyordum. Şikayetçi miydim, hayır. Ben de olmasam etrafı bok götürecekti sonuçta. Bunu düşünmek çok az da olsa bana bir şekilde ihtiyaç duyacağını düşündürdü. Buna sevinmiştim çünkü bana ihtiyacı olmadığını düşünmek beni üzüyordu. Herkesi üzerdi.

...

Etrafı toplamış ve üstümü başımı elimden geldiğince düzeltip kendimi puf koltuklardan birine atmıştım. Hazır müsaitken telefonumu sehpadan alıp annemi aradım. Telefon bir süre çaldı.

Karşı hattan bir alo sesi gelmişti. Annemin endişeli olduğunu ses tonundan anlamıştım ve dün onu haberdar etmediğim için vicdan azabı çekiyordum şu an.

Annem benim sesimi duymasıyla birlikte hızlıca konuşmaya ve ne kadar endişelendiğini anlatmaya başladı.

"Oğlum, neredeydin? Ne kadar korktum haberin var mı? Telefonunu bir kere olsun açar insan. Arkadaşından duydum sen alkol mü alıyorsun oğlum? Baban duysa ne der haberin var mı?-"

Bir anlığına annemin dedikleri beynimden tamamen uçup gitti. Çünkü Kuzey Tuvaletten çıkmıştı ve banyo yapmış olacaktı ki mükemmel vücudunu örten tek şey yegane bir havluydu. İşte o an dünyanın bütün sesi kesilmişti. Kulaklarım duymuyor, sadece gözlerim görüyor ve hissediyordu.

Fazla övmek gibi olmasın ama gerçekten yunan tanrıları gibi geliyordu gözüme. Yada ben abartıyordum. Abartıyor muydum? Nemli ve pürüzsüz sırtından kolları ve kasıklarına yayılan yıldırım desenleri gözümü alıyordu. İlk defa bu kadar detaylı görüyordum, ve gerçekten inanılmazdı. Nefes alması bile güzeldi benim için.

Elindeki baş havlusunu saçlarına götürüp karıştırdı ve boynuna astı. Daha sonra koltukta duran kıyafetlerini alıp tekrar tuvalete -pardon artık banyo olduğunu anlamıştım- girdi. Kıyafetlerini alırken bir kaç saniyeliğine gözlerimiz buluşmuş, ve ona olan bakışlarımı fark etmiş olacak ki yüzüne mükemmel bir sırtış yerleştirip kafasını hafifçe aşağı eğmişti. Bir saniye utanıyor muydu, utanıyordu. Kalbimin ne kadar hızlı attığını artık kestiremiyordum.

Tekrar gözden kaybolmuştu ve gerçeklik beynime hücum etmeye başlamıştı bile.

"Sen beni dinliyor musun Doğu?! Bana bak çabuk eve gelmezsen ne olacağını ne sen sor ne ben söyleyeyim. Soracak hesaplarım var sana. Duydun mu beni?! Hemen şimdi eve geliyorsun!"

Annemin sesi kulaklarımda yankılanıyordu.

"Tamam geliyorum hemen."

Ne zamandır bana nutuk çekiyordu hiç bir fikrim yoktu. Tek yapabildiğim dediklerini onaylamak olmuştu. Üstüme ceketimi giyip evden çıkmak üzere hazırlandım. O sırada Kuzey'le vedalaşmak için banyodan çıkmasını bekliyordum.

Banyo kapısının açılmasıyla hemen yanında gidip ellerimi omzuna yerleştirdim ve bir süre gözlerinin içine baktım. Her ne kadar agresif görünümünü korumaya çalışıyor olsada gözlerindeki o ışıltı olduğu sürece bana hiç bir zaman sinirli gelmeyecekti. Ona inanıyordum. Beni sevdiğine inanıyordum. Bu inanç var olduğu sürece önümüzde hiç bir engel olmayacaktı, bunada inanıyordum.

Omuzlarını kendime yaklaştırıp dudaklarımı onunkilere bastırdım.

...

Annemin nutuğunu bir de eve gidince iyice dinledikten sonra babamın okula gitmediğimi öğrenmemesi için dua etmeye çoktan başlamıştım bile.

Odama geçim yatağıma uzanmıştım. Kuzey'in yanında öğlen dörtte uyanmış ve eve gelene kadar saat beşe varmış, annemin nutuğu, yemek yememle birlikte de saat altıya vuruyordu. Yarının güzel bir gün olmasını umarak gözlerimi kapamıştım. Gelen bildirim sesi gözlerimi aralamamı sağlamıştı. Yastığımın altından telefonumu çıkarıp bildirime baktım. Kuzey'in adını görmemle kalp çarpıntımın artması bir olmuştu.

: Yarın yanıma gel.

Kalbim mideme yatay geçiş yaparken normalde böyle bir mesaj atmayacağını düşünüp endişelenmeye başlamıştım. Acaba bir şey mi oldu düşüncesi beynimi delip geçiyordu. Mesajına anında dönüp tamam anlamında bir kaç cümle kurup kapamıştım. Telefonu tekrar yastığımın altına koydum ve bu sefer derin bir uyukuya daldım.

...

O değilde niye oy atmıyonuz lan ayıp aq

EYNO / GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin