EYNO / GAY

Tepetaklak [FİNAL]

Bilirsiniz, eğer bir kitapta her şey güzel ilerliyorsa fakat daha okunacak 60 sayfa varsa bir boklar olacak demektir.

Not; final olduğu için bölüm uzun olacak. Ve bu bölümü bu şarkıyı dinleyerek yazdım. Sizde okurken dinleyebilirsiniz.
Remember When - Wallows
İyi okumalar.

BU ARADA BU GÜN DOĞUM GÜNÜM. EVET 14 ŞUBATTA DOĞDUM.

...

Meanwhile Toprak

Tek başıma masada oturmuş elimdeki, kaçıncı olduğunu hatırlayamadığım birayı ağır ağır yudumluyordum. Buraya neden geldiğimi, neden onu görmek istediğimi anlayamıyordum. Ondan hoşlanmamam gerekirdi. Eşcinsel falan değildim, ama onda beni etkileyen bir şey vardı ve ben onunla sevgili yada arkadaş olmasam da, sadece yanında durup onu izlesem de yetecekmiş gibi geliyordu. Ama nedenini anlayamıyordum.

Sahneden uzun süre önce inmişlerdi. Deniz ve Asya işi pişirmek için çoktan aramızdan ayrıldığı sıra Doğu'da gözden kaybolmuştu. Benim o sırada yerimden kalkacak ne halim ne de mecalim vardı. O yüzden bana saatler gibi gelen dakikalar içerisinde sandalyeme yapışmıştım. Gözüm onu arıyordu ama nedenini bilmiyordum. Sadece görmek istiyordum. Bilincim giderek bulanıklaşıyordu. O sırada biri tarafından sarsıldığımı hissedip gözlerimi hızlıca kırpıştırarak açtım ve karşımdakinin kim olduğunu anlamaya çalıştım. Ah evet bu oydu. Bana bir şeyler söylüyordu ama anlayamıyordum. Sadece gözlerine bakabilmiştim.

En sonunda bana bir şey anlatamayacağını anlayıp kolumdan çekip ayağa kaldırdı. O sırada dengede dahi duramıyordum. Kolumu omzuna, elini de belime bağalyıp lavabo olduğunu düşündüğün yere sürükledi. Lavaboya girdiğimizde müzik sesinin az da olsa kesilmiş olmasıyla dediklerini az çok kestirebiliyordum artık. Yüzümü lavaboya eğip suratıma su çarpmış ve az da olsa ayılabilmem için çabalamıştı. İşe yaramıştı anlaşılan, ayakta durabiliyordum.

"Kim dedi o kadar iç diye? Bok vardı sanki amına koyayım."

Lavabodan ayrılmamı sağlayıp çatık kaşlarını yüzüme çevirdi. Elini saçlarıma atıp iyice geriye yatırdı. Ferahlamam gerekiyordu sanırım, ama ben her dokunuşunda yanıyordum.

"İyi misin?"

Kaşlarını az da olsa gevşetti ve ellerimi omzuma yerleştirip tekrardan hafifçe sarstı. Hayır değildim. Hemde hiç. Mantık ve duygularımın birbirine girdiği sırada vücudum mantığımı ve duygularımı sikmeye karar vermişti. Ellerimi boynuna dolayıp kendime çektim ve yumuşak dudaklarına gömüldüm. O an ne düşünüyordum asla bilmiyordum. Düşünmüyor bile olabilirdim.

Tepki vermemişti bir süre. Karşılık vermiyordu ama geri de çekilmiyordu.

Ellerini belime yerleştirdi ve beni yavaşça geri çekti.

"Sadece sarhoşsun."

Yüzündeki buruk gülümsemeyi görmem o an kalbimde dev bir yangına sebep olmuştu.

"Hayır. Seni sevdiğimi bilecek kadar ayığım."

Değildim. Ama geri kalanı yalan değildi. Hafif sesli şekilde gülüp yüzüne tekrar o buruk gülüşü yerleştirmişti.

"O gün de yeterince ayıktın."

Tekrar kolumu omzuna aldı ve beni barın dışına sürükleyip bir taksi çevirdi. Fakat devamında yaşananlar gözümde canlanmıyordu. Gözlerim çoktan kararmış ve derin bir uyukuya dalmıştım.

...

Gözlerimi açtığımda ilk fark ettiğim şey berbat baş ağrısı, öbürüde tanımadığım bir odada oluşumdu. Ve üzerimde dün giydiğimin aksine bana fazlasıyla bol gelen ve benim olmadığına emin olduğum tişörttü. Üzerimdeki çarşafı çekip yattığım yatakta oturur pozisyona geçtim. Hafızamın tazelenmesini beklerken odaya göz gezdirdim. Klasik ikea genç odalarını andıran bir havası vardı. Koyu lacivert ve krem rengi hakimdi, açıkçası çoğu insanın hayali olan o minimal tasarıma sahip odalardandı diyebilirim. Derken neden böyle bir odada uyanmış olduğumla ilgili yeterince açıklayıcı hatıralar beynime gök taşı gibi düşmüştü. Yüzümün ısındığını fark etmiştim. Yaptığım saçmalıkların ardı arkası kesilmiyordu. Aklıma anneme ne diyeceğim geldiğinde götüm iyice tutuşmaya başlamıştı. Çok şükür pantalonunum hala üzerimdeydi. Hızlıca ceplerimi kontrol ettim fakat yoktu. Elimi yattığım yastığın altında gezdirdim, yanda duran komidine baktım, yere eğilip yatağın altına baktım fakat yoktu.