28. Bölüm "Bulutlar ve ağır gözyaşları"

358 39 12
                                    

Şarkılar: Hurts Like Hell (Fleurie)
War Of Hearts (Ruelle)
          ________________________________

Felix nereye gittiğini bilmiyordu. Hyunjin'in işyerinden bu kadar zavallı bir şekilde dışarı fırladıktan sonra, kendini şehirde dolaşırken buldu, gidecek hiçbir yeri olmayan ayaklarının onu amaçsızca dolaşmasına izin verdi.

Etrafındaki insanlar hareket ediyor, bazıları zaten sırılsıklam olsa bile yağmurda ıslanmamak için aptalca koşuyordu, bazıları kendilerini örtecek bir şeyler buluyor, bazıları sığ dükkan çatılarına sığınıyor ve işte Felix, üzerine çöken ağırlıkla dünyayı umursamadan yürüyordu. Tüm varlığını uyuşturan karışık duyguları ve kendini tüm bunlardan nasıl kurtaracağını bilmiyordu.

İçinde bulunduğu durum hakkında ne düşünüyordu?

Peki ya göğsündeki o şey?

Peki ya onun uyuşan zihni?

Peki ya onun bitkin ruhu?

Gerçekten, daha önce hissetmediği şeyler. Daha önce içinde olmadığı bir durumdu. O sadece... Çok kaybolmuş hissetti. Birçok konuda kafası karışıktı. Aynı anda üzerinde çok fazla duygu dolaşıyordu ve O... Gerçekten ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu.

Dürüst olmak gerekirse, boğazındaki yanmanın azalmasına ve göğsündeki yükün biraz kalkmasına yardımcı olacaksa, haykırmak istedi. Aptal olanın kendisi olmadığını söylemek istedi. Çıldırmak istedi. Bir şeyleri fırlatıp parçalamak istedi. Ama, Hiçbir şeye sahip olmadığı halde bunları nasıl yapabilirdi? Kendisi olmayan birine nasıl kızabilirdi?

Uzun süre dolaştıktan sonra Felix kendini bir çiçek tarlasının ortasında buldu. Çiçeklerin ve ıslak toprağın kokusunu, çiçek kokusunun temiz keskinliğini içine çekti ve hafif bir rahatlık duygusuna gömüldü, çünkü yağmurdan fışkıran suyun altında sanki ona sempati duyuyormuş gibi çok hüzünlü kokuyordu ve gökyüzü onun için ağlıyordu, çünkü o bunu yapamıyordu.

Sırtını tahta sırtlığa dayayarak bankta dinlendi, gözleri kapandı, kendisini kaplayan canlı kokuyu soluyarak burun deliklerini işgal etmesine izin verdi.

O çok soğuktu, Derisinin ve kemiklerinin derinliklerinde çok donuyordu.

Bir zamanlar onu büyük bir kucaklamayla saran sıcaklık ve Hyunjin'in bunca zaman bir palto gibi giydirdiği rahatlık birdenbire üzerinden sıyrıldı. Olabildiğince çıplakken, geçen sonbahar bulutlarından gelen son gözyaşları da üzerine sonsuza dek serpilerek onu savunmasız ve ham hale getirdi, kendisini bundan sonra olacaklardan kurtarmanın hiçbir yolu yoktu. Yaklaşan kışın acımasızlığında onu ısıtmak için hiç bir şey yoktu.

Ve ani bir rüzgar gibi, Hyunjin ve kadının düşünceleri aklına geldi ve içindeki yakıcı nahoş duyguyu uyandıran elektrikli şimşekler gönderdi.

Sonra Yana'nın sesi geldi, onunla alay etti. Ona gülüyor ve onun sözlerini dinlemekten ve söylediği her şeyin aslında doğru olduğuna inanmaktan kendini alamıyordu. Heira'yı gördüğünde bu tuhaf duyguya kapılmasının nedeni, onda kendini görebilmesiydi. Neredeyse kendisininkine benzeyen iri geyik gözleri ve yüzüne zarif bir şekilde dağılmış çilleri tıpkı ona benziyordu.

Felix, birdenbire farkına varmasına acı bir kahkaha attı.

Çok benziyorlardı. Minyon vücut figürü, çiller, gözler ve kalp şeklindeki dudaklar. Sanki uzun süredir kayıp bir ikizi ya da tıpatıp aynısı varmış gibi. Sanki aynada kendi yansımasına bakıyor gibiydi.

Belki de Yana'nın söylediği doğruydu. Belki de çarpık bir nedenden dolayı ikisi bir araya gelmemişti, bu yüzden Hyunjin, fiziksel görünüm veya yapı olarak ne kadar boş benzerlikleri olursa olsun, yalnızlığını yatıştırmak için onun yerine geçebilecek birini bulmayı seçti. Ve bu sadece Felix oldu. Onunla kadın arasındaki benzerlik görmezden gelinemeyecek kadar barizdi. O onun yerine geçebilecek. Mükemmel bir yedekti.

Vegas'ta Bir Gece- HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin