Her Şeyden Uzak

568 10 0
                                    

Bir hafta sonra evimin bahçesindeki havuzun başında, şezlongların birine ben, birine de İrem uzanmış oturuyorduk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir hafta sonra evimin bahçesindeki havuzun başında, şezlongların birine ben, birine de İrem uzanmış oturuyorduk. Elimizde açtığımız Rose şarap ve atıştırmalık olarak da Arzu abladan soğuk meyve tabağı rica etmiştik.

İrem benim yatılı okuldan en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Aslında onunla tanıştığımız ilk seneler birbirimizi hiç sevmemiş hatta nefret etmiştik. Çünkü iki ayrı hatta zıt karakterdik. O çok heyecanlı ve sabırsız birisiydi. Çok sosyaldi. Ben daha sessiz ve sakin biriydim. O derslerden nefret eder ve sürekli dersleri ciddiye almadığı için disiplin cezası yerdi. Ben de tam tersi her inek öğrenci gibi en ön sıraya oturur, tüm derslerden en yüksek notları alırdım. Bizi bir araya getiren zıtlıklarımız değil, yaşadığımız ortak acılardı. O da annesini kaybetmişti, üstelik onu hiç tanıyamadan. Annesi onu doğururken ölmüştü. Neyseki babası ona karşı çok iyi ve ilgili bir babaydı tabi tekrar evlenene kadar... İrem ergenlik ve evde buna bağlı artan sorunlar nedeniyle babası tarafından 13 yaşında yatılı okula gönderilmişti. Birbirimizi gerçekten tanımaya başladığımız zamandan beri hiç ayrılmayan iki yakın dost olmuştuk. Birbirimize en zor günlerimizde destek olmuş, eksiklerimizi kapatmıştık.

Tabi İrem hiç bir zaman sınıfın en parlak öğrencisi olmadı. Her yaz, istisnasız yaz okuluna kaldı. Ben de bu yaza kadar yaz okuluna kalmıştım ama benimki daha çok spor dersleri almak ve evden uzak kalmak içindi. O ise genellikle 1 senede aldığın derslerin yarısını yaz okulunda geçiyordu.

Havuzun kenarında otururken saat öğleden sonraydı. İkimiz de bikinilerimizle güneşin tadını çıkartıyorduk.

"Hass*ktir. Şaka değil mi? Şaka yapıyorsun? Tüm bunları sindirebilmek için daha fazla alkole ihtiyacım var." Ona olan biteni en baştan en sona anlatmam neredeyse 2 saatimi almıştı. Bazı kısımları tekrar tekrar anlattırması da buna dahil...

İstediği gibi içeriden bir şişe Rose şarap daha geldi. Çoğunu o içse bile benim de kafam biraz güzel olmuştu. Havuza atlayıp serinlemek iyi gelebilir diye düşünüyordum.

"Ben de saf gibi sana kendi yaz maceralarımı anlatacağım için çok heyecanlıydım. Benimkiler seninkinin yanında çizgi film gibi kalıyor." İrem kadehini tekrar doldurup bana şaşkınlık ifadesi ile bakmaya devam etti. Onun bu hali beni gülme krizlerine sokuyordu. Haklıydı genelde hikayeleri anlatan o, dinleyense ben oluyordum. Tabi bu sefer durum oldukça farklıydı.

"Yani hangi birine daha çok şaşırsam. Senin nişanlandığına mı, tanımadığın ateşli bir çocukla tek gecelik ilişki yaşamana mı, sonra o çocuğun nişanlının kuzeni çıkmasına mı, çocukluk arkadaşının nişanlınla sevgili olmasına mı? Dur dur bir de senin nişanlını bıçaklama hikayen var. Ben de bu kızın 4 sene savunma sanatları dersi alması ne işe yaracak diye düşünüyordum. Her şeyin bir nedeni varmış..."

"Evet tersim pistir biliyorsun." Muzip bir bakış atıp, içkimden bir yudum aldım.

"Bilmez miyim?" Doğrusu çocukken bizimle uğraşanlara dersini veriyordum.

Tüm bu olayları sindirmesini bekledikten sonra ona Onur'un beni başka birini öperken gördüğü için bırakıp gittiğini de anlattım.

"Sen kimsin ve Afra'ya ne yaptın?" Gözlerinde şaşkınlıktan başka bir ifade yoktu.

"Biliyorum. Ben de farklı hissediyorum. Neredeyse birkaç hafta sonra okul açılacak ve ben buna hiç hazır değilim. Kafam başka yerde."

"Dur tahmin edeyim. Onur'da olabilir mi?" Alt dudağımı sarkıtıp başımı evet anlamında salladım.

"Çok doğal başına ilk kez böyle bir şey geliyor. Beni 10. sınıfta hatırlamıyor musun? Şu İngiliz çocuğa aşık olmuştum. Ondan başka bir şeyi düşünmüyordum. Tüm derslerden de kalmıştım."

"İyi de o çocukla derslerinin bir alakası yoktu ki. Sen her zaman derslerden kalıyordun." Kendimi gülmemek için tutamadım.

"Ama hepsinden kalmıştım. Hepsinden sürekli kalmıyorum." Kahkahası ile ortalık inledi.

"Ne öneriyorsun?" Çaresiz bir şekilde sordum. Bundan sonra ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu.

"Bence sen kendini kolay kolay toplayamazsın. Bu çocuk seni çok etkilemiş. Anlattıklarına bakılırsa da biraz toksik bir karakteri var."

"Nasıl yani?" Bu tarz konularda İrem danışılabilecek en iyi kişiydi. Sayamadığım kadar çok erkek arkadaşı olmuştu ve birkaç çocukluk hatası dışında erkeklerin onu üzmesine asla izin vermezdi. İlişkilerinde her zaman çok güçlüydü.

"Bak seni tanıyorum. Sen şimdi okula bu kafayla başlarsan kendini daha çok hırpalarsın. Bence öncelikle tekrar kendinle olan bağını kurman lazım. Bu çocuğun etkisinden çıkman gerek. Yoksa tüm sene çok zorlanırsın." Kafam söyledikleri ile çok karışmıştı.

"Bu çocuk toksik bak sana söylüyorum. Tekrar bir şekilde karşılaşacaksınız. Sonra tekrar yakınlaşacaksınız. Sonra hop gene o kızla çekip gidecek." Söylediklerinin hepsi yaşanmıştı ve tekrar yaşanma potansiyeline sahipti. Onur kalbimi son davranışıyla paramparça etmişti.

"Hele şu gizli sevgililik olayına girmiyorum bile. Belki de o kızın kulağına gitmesin diye böyle bir şey yaptı?"

Hemen karşı çıktım. "Hayır hayır o kuzeninin kulağına gitmemesi içindi."

"Ne fark eder? Sen, seninle olduğunu gizleyen birini değil, elini tutup gururla gezen birini hak ediyorsun."

"Bilmiyorum o konu biraz karışık. Beni korumak için de..."

"Bak nasıl savunuyorsun onu? Senin buradan uzaklaşman lazım. Bu çocuk seni sandığımdan da çok etkilemiş. Tekrar eskisi gibi olabilmen için kendine gelmen gerek." Haklı olabilirdi. Ben de kendimi kendim gibi hissetmiyordum. Eski halimi çok özlemiştim. Kendi için yaşayan, kimseye karşı güçsüz olmayan, kendi bildiğini okuyan, gelecekle ilgili hayalleri olan... Sanki gün geçtikte kendimden uzaklaşıyormuşum gibi hissediyordum.

"Tamam da nasıl uzaklaşacağım buradan, ondan? Okulumun başlamasına çok az zaman kaldı."

"Benim bir fikrim var. Okulu donduruyorsun ve benimle 1 yıl Bali'ye taşınıyorsun. Sonra dönüp birlikte 1. sınıfa başlıyoruz." Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi açıldı ve ağzıma aldığım şarabı karşıya doğru püskürttüm.

"Bu mümkün değil. Babam buna izin vermez." Söyledikleri beni şaşkınlığa uğratsa bile okulu dondurma ve buradan uzaklaşma fikri beni hafiflemiş gibi hissettirmişti. 1 yıl tüm yaşadıklarımın ağırlığında uzak, İrem ile Julia Roberts'ın 'Ye, dua et, sev' klişesini yaşayabilirdik.

"Böyle bir şeye ihtiyacın var Afra. Kendine dönmen lazım yoksa Onur gel deyince giden, git deyince giden pasif bir karektere dönüşürsün. Babanı ikna etmek için bir plan yaparsın sen akıllı kızsın." Onur beni son görüşmemizden beri aramıyordu. Belki de bir daha hiç gel demeyecekti. Derse koşa koşa giderdim. İşte bu da benim ona karşı ne kadar zayıf biri olduğumu gösteriyordu. İrem haklıydı. Onunla 1 yıl kendimizi bulduğumuz bir yolculuk yapmak bana iyi gelebilirdi. Babamı ikna etmek içinse bir şey düşünmek zorundaydım.

AfrâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin