BÖLÜM 10 - HABER

9.5K 699 57
                                    

ELİAS MORTEM / KUZEY ARŞİDÜKALIĞI

"Ekselansları Kış Törenine bir ay kaldı. Halk çoktan hazırlanmaya başladı ama ne olacağını bilmiyoruz. Birkaç sene önceki gibi şiddetli bir fırtına toprakları vurursa çoğu şey hasar alır."

Önümdeki belgelere baktım. Hava şartları bir ay içinde iyi olacak gibiydi ama fırtınalar bir anda oluşan hava olaylarıydı. Bazıları geleceğini kara bulutlarla belli etse de bazıları anında toprakları vururdu.

Igor'un söylediği şeye başımı salladım. Kış töreni, geleneksel bir şükran bayramıydı. Bu soğuk ve kuru topraklarda hayatta kalabildiğimiz için bir şükrandı.

Halk törene büyük önem verirdi. Ben de verirdim ama benden daha çok geleneklere bağlı kişiler vardı. Halkın hazırlanmasını engellersem sorun çıkabilirdi.

"Engellemeye gerek yok. Eminim fırtına durumunu göze alıyorlardır ama yine de askerlerden birine söyle önlem için fırtına duyurusu etrafa yapılsın."

"O zaman başka bir sorun yok. İzninizle ayrılıyorum."

Igor başını öne eğip elini kalbine götürdü ve beni onaylayarak odadan çıkmadan önce selamladı.

Belgelere bir kez daha baktım. Her zamanki olağan şeyler dışında ilgi çeken bir olay ya da vaka yoktu. Arşidükalık fazlasıyla iyi görünüyordu. Zaten uzun zamandır fırtına vurmamıştı ve ekinler de sağlamdı.

Sandalyede arkama yaslanıp cama doğru döndüm. İlkbahardaydık ama kuzey her zaman olduğu gibi soğuktu. Hâlâ ağaçların en tepeleri ve ormanın derinlikleri karla kaplıydı.

Av oranı ormandaki karlar yüzünden biraz aksamıştı ama Kuzey Tilki'sini avlayabilen birkaç kişi olduğunu duymuştum. Sanırım şanslı bir zamandaydık.

Birkaç dakika sonra borazan sesi her yerde yankılandı. Fırtına ile ilgili uyarı veren askerin gür sesi kaleyi bile titretti.

Odadaki camdan meydanın bir kısmı gözüküyordu ama oldukça uzaktı. Sadece evlerin çatıları net görülüyordu.

Kuzey Krallığı bir dağın eteğindeydi. Kale en tepede yer alıyor, köy ve kasabalar da dağ yamacından aşağı kıvrılarak iniyordu.

Kuzey herkesin sevebileceği bir yer değildi zaten. Sıcaklık nadiren yaz aylarında gelirdi. Bir ay sürer sonra rüzgârlar yine her yeri soğuturdu.

Odadaki şöminenin sesi başımı o yöne çevirmeme neden oldu. Odunların üzerindeki ateş kıvrıldı ve yükselerek sonunda çok iyi tanıdığım bir yüzün şeklini aldı.

Gözlerimi devirip sandalyeden kalktım. Her seferinde beni hazırlıksız yakalamaya çalışıyordu ama asla başaramıyordu.

Ateşteki yüz gülümsedi ve ben de ahşap körüğü alıp ateşe doğru tuttum. Ateş daha da harlanırken yüz daha da belirgin hâle gelmişti.

"Ne istiyorsun Victor?"

Victor kıkırdadı ve başını iki yana salladı. Artık onun benimle iletişime geçmek için denediği yollar garip gelmiyordu. Ateşten daha değişik şeyler de denemişti.

Bir keresinde geniş ana salonda otururken ne kadar büyük olduğundan emin bile olmadığım dedemin yani Kuzey Krallığı'nın ilk yöneticisinin portresinin içine girmiş ve bana göz kırpmıştı. Sanırım en garibi sayılabilirdi.

"Sana merhaba demeye geldim. Başka ne olacak?"

Sıkıntılı ve bıkmış bir şekilde iç çekip arkamdaki koltuğa oturdum.

"İş yaparken bölünmekten nefret ettiğimi biliyorsun."

Victor gözlerini devirdi ve dudaklarını büzerek cıkladı. İş kelimesi ona uzak bir kavramdı. Her zaman kafasına göre hareket eder ve başına iş açardı.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now