BÖLÜM 51 - KAVUŞMA

1.7K 173 32
                                    

Marki götürülünce taht odasından çıktık ve Elias askerlerden birini destek askerler getirebilmesi için gönderdi.

Askere acımadan edemedim. Uzun süre durmadan at sürmüştük ve benden daha çok dayanıklı olsalar da askerler de yorulmuş olmalılardı.

Ama sarayın temizlenmesi gerekiyordu.

Cesetlerden ve kandan...

Buraya çok askerle gelmediğimizden her görevi bir kişiye veriyordu Elias ve yanıma koruma koyamadığından sürekli onun peşinde geziniyordum çünkü beni bırakmıyordu.

Görevini bitirmiş bir askere yeni bir görev verirken öylece yanında durdum. Asker, Elias'ı onayladığı gibi hızla odadan çıktı.

"Sanırım şimdilik İmparator'un ölümünü haber vermeyeceğiz."

Elias başını salladı ve odada turlamaya başladı.

"Sarayın temizlenmesi gerekiyor. Eğer ölüm haberini yayarsak soylular saraya gelmeye çalışacaktır."

Onu onayladım. Herkes saraya dolaşacaktı aynı İmparatoriçe'nin cenazesinde olduğu gibi. Bir de İmparator'un İmparatoriçe'den daha yüksek bir mevkide olduğunu düşünürsek daha fazla yoğunluk ve telaş olurdu.

Elias'ın turlaması kapının çalınmasıyla kesildi. Hızla gidip kapıyı açtı.

Kapıdaki asker ona eğilerek selam verip "Kraliçe, prens ve prensesin cesetlerine ulaştık efendim." dedi.

Bu haberle yutkundum. Bu tahtın yasal bir varisi kalmadığı demekti. Belli ki Marki kraliyet soyunu kökünden kurutmak istemiş ve kendi soyunu ilerletmek istemişti.

Elias bana Marki'nin muhtemelen başa geçmek için böyle bir katliam yaptığını söylemişti. Marki artık yardımcı olup emirler almaktan sıkılmış, kraliyet soyu olarak kendi soyunu ilerletmek istemişti.

Bu soya muhtemelen Breena -yani ben- değil Breena'nın abisi dahildi. Marki'nin yaptığı kara büyüler geri tepmese ve ona zarar vermese planı başarılı olacaktı muhtemelen.

Bu düşünceyle tüylerim diken diken oldu.

Neyse ki endişlenmemiz gerekmiyordu çünkü Marki şu anda sıkı bir şekilde zindanda tutuluyor ve idamını bekliyordu.

Kraliçe, prens ve prensesin ölmesi şaşırtıcı değildi. Üzüldüğüm de söylenemezdi. Prenses, balodan hatırladığım kadarıyla Elias'a takıntılı olan kişilerden biriydi ve romandan hatırladığım kadarıyla iyi biri de değildi. Prens de babasından farklı sayılmazdı. Kraliçe'nin de pek masum olmayan İmparatoriçe'yi öldürdüğünü düşünürsek ona da üzülmem yersizdi. Zaten üçünü de çok yakından tanımıyordum hatta hiç tanımıyordum. Tanımadığım insanlara üzülmek zordu.

"Soylular karmaşa çıkaracak. Başa geçmek için birbirleriyle yarışacaklar."

Elias konuşana kadar askerin gittiğini fark etmemiştim.

"Sence en yüksek ihtimalli kişi kim?"

Elias kalçasını masasına yaslarken elini çenesine götürdü.

"Eski kraliyet ailesine en yakın haneler senin hanen ve benim hanem. Grandük'ün öldüğü düşünülürse ve benim bir krallığım olduğu gerçeği ele alınırsa en mantıklı seçenek benim aslında."

"Ama soyluları bilirsin. Her zaman yalan dolan peşindeler ve benden de pek hz etmiyorlar. Beni istemeyeceklerine eminim."

Elias soğuk ve sert yapısıyla biliniyordu. Şu ana kadar muhtemelen hiçbir soyluyla yakınlık kurmamıştı, bu da onun için bir eksiydi.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now