Maddie ıslak saçlarımı kurularken önümde duran günlüğe bakıyordum. İçinde hiçbir şey yazmıyordu. Kanla benim için yazılan yazı da bir süre sonra hiç var olmamış gibi silinmişti.
Biri benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu ve avantajlı durumdaydı. O beni tanıyor ve hamlelerini ona göre hareket ettiriyordu ama ben tamamen kör hâlde tökezliyordum.
Elvis dün gece beni aceleyle girişe çağırdığında büyük bir şey beklemiştim aslında. Dışarıda şaha kalkan bir atın olması ve buna aşırı tepki vermesi başta bana da garip gelmişti ama sonradan bu tepkinin atın bir anda belirmesinden kaynaklı olduğunu da çözmüştüm.
Daha sonra Elvis'e sorduğumda bana gök gürleyip yer sağlandığında dışarı çıktığını söylemişti. Söylediğine göre bahçenin doğu tarafında ekstradan gazla lambaları vardı ve onları almak istemişti.
Çok şüpheli bir cevaptı çünkü kimse sağanak yağmurun altına ekstra lamba almak için girmezdi. Yine de başka bir dışarı çıkma nedeni bulamıyordum.
Ayrıca söylediğine göre lambaları almak için koşmaya başladığında yıldırım düşmüş ve o an ki anlık parlaklığın altında simsiyah bir at belirmişti. Elvis birkaç saniye önce orada olmadığından emin olduğunu sıklıkla belirtmişti.
Büyünün var olduğu bir dünyada yaşayan bu insanların, atı bir anda belirmesine neden şaşırdıklarını bilmiyordum.
Maddie saçlarımı kurulayıp taramaya başlayınca iç çekip gözlerimi kapattım. Birkaç gün sonra Arşidük'le beraber Kuzey Krallığı'na gidecektim ama sadece Abel benimle gelecekti çünkü diğer çocuklar akademiye başlayacaktı.
Sonunda Maddie bütün işleri halledip odadan çıktı. Ben de kendimi yatağa attım. Günlüğü çantayla alıp malikâneye döndüğümde çocuklar bana doğru koşturmuşlardı, ben de onları yatağa götürmek ve geri uyutup sakinleştirmek zorunda kalmıştım.
Mateo da hâlâ şokta olan Evan'la ilgileneceğini söyleyip odalarına doğru çıkmıştı. Mateo'yla konuşmam yarıda kesilmiş ve hiçbir şey istediğim gibi gitmemişti.
Derin bir nefes aldım ve yastıklardan birini kucağıma alıp sarıldım. Artık ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Günlüğün kaybolması benim hatamdı ama içimden bunu inkâr ediyordum. Bir yanım sen ne yapmış olursa ol o günlük zaten kaybolacaktı diyordu.
Ben de kendimi bununla avutuyordum.
Gözlerimi kapayıp uyumaya çalıştım ama aklıma daha önceden gördüğüm rüyalar geldi. Genelde aynı şeyler tekrarlanıyordu. Bir kız sesi hem okumayı hem yazmayı sevdiğini söylüyordu.
Sonra başka bir rüyam vardı. Şöminenin önünde oturan iki kişi konuşuyordu. Onların da kim olduğunu bilmiyordum. Sadece birinin kadın birinin adam olduğunu biliyordum.
Derin bir nefes alıp daha çok kıvrıldım. Karamsar olarak bir yere varamayacağımın farkındaydım ama iyimser olarak da bir yere varamamıştım.
Yatakta biraz daha durduktan sonra gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Herkes gece bir anda kalktığı için yarın malikânede bir yorgunluk havası olacaktı.
Gözlerim tamamen kapanırken nefeslerim düzenleşti. Rüyasız bir uyku uyuma dileğim kabul oldu.
***
Lilliana'nın saçına tokasını takarken içimde bir burukluk vardı. Çocuklarla ilk defa uzun bir süre ayrı kalacaktım. Bu dünyaya girdiğimden beri onlardan uzaklaşmamıştım ve garip hissediyordum.
Lilliana tokasına aynada bakıp gülümsedi ve ben de elini tutup bizi odadan çıkardım, girişe yöneldim.
Günlüğün geri gelmesinin üzerinden iki gün geçmişti ve çocukların akademiye gitme vakitleri gelmişti. İkizler ilk defa başlayacakları için heyecanlıydılar ve ben de bu istekleri karşısında şaşırıyordum.
YOU ARE READING
GRANDÜŞES'İN İMTİHANI
FantasyBir araba kazası sonucunda ölüp başka bir evrende, başka bir bedende okuduğu romanda kötü kadın olarak uyanan Hifa kendisine verilen bu şansı iyi kullanmak ve hayatta kalmak ister.