Victor koşarak yanımıza geldi. Nefes nefeseydi ve alnında terden dolayı oluşmuş boncuklar vardı. Arşidük'e gülümsedikten sonra bana döndü.
Bana kocaman gülümsemesiyle bakarken ne yapacağımı bilemedim. Elim hâlâ Arşidük'ün elindeydi ve arabanın basamağına basmış şekilde duruyordum. Abel de başını dışarı çıkarmış merakla Victor'a bakıyordu.
"Ah siz Grandüşes olmalısınız! Prensesin doğum gününde sizi göremedim ve önceki baloda da yanınıza gelmeye vaktim olmadı. Gerçekten de çok güzelmişsiniz!"
Arşidük yanımda kaskatı kesilince kaşlarımı kaldırdım ve Victor'a baktım. Güzel olduğumu da kim söylemişti?
Victor ani bir hareketle elimi Arşidük'ün elinden kurtarırken tökezledim ama düşmedim. Dudaklarını elimin üstüne değdirirken gülümsemesi daha da büyüdü ve bana gözlerinde ışıltıyla baktı.
"Kesinlikle tanışmaya değersiniz."
Bununla ne demek istediğini anlamasam da üstünde durmadım. Sonuçta iltifat iltifattı.
Victor Abel'in çekingen şekilde ona baktığını fark edince ona doğru döndü ve saçlarını karıştırdı.
Abel başta somurtsa da itiraz etmedi ve Victor'a bakmaya devam etti. Victor Abel'i baştan aşağı inceledikten sonra bana döndü.
"Gerçekten oğlunuzla benziyorsunuz, madam."
Yine anlamadığım için gülümsemekle yetindim, ne konuda benzediğimizi bilmiyordum. Sonunda Victor beni arabaya doğru itekleyince Abel'le yan yana olacak şekilde yumuşak deri koltuğa oturdum.
Arşidük karşıma geçip oturunca gülümsedim ama Arşidük sadece başını eğmekle yetindi. Bu kadar odun olmasına gerek var mıydı?
Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum ve Abel'e baktım. Elleriyle oynarken camdan dışarı bakıyordu. Gergin ama heyecanlıydı. Ben de onun gibiydim.
Victor da bir süre sonra Arşidük'ün yanına yerleşirken Arşidük ona ters bir bakış attı. Sanırım ikimiz de Victor'ı beklemiyorduk.
"Ah! Bakmayın bana öyle! Ben de uzun zamandır Kuzey'e gelmek istiyordum. Benim sayemde eğleneceksiniz, bir de bu açıdan bakın."
Onu onayladım ve kapı kapanırken arabanın camından dışarıya baktım. Arşidük mektubunda büyü sayesinde yolculuğun kısa süreceğinden bahsetmişti. Bu iyi bir şeydi çünkü uzun bir yolculuk çekecek havamda değildim.
Araba saraydan çıkıp merkezin oraya ilerledi. Arabayı gören insanlar geriye çekiliyor ve fısıldaşıyorlardı. Belki de dikkat çeken arabanın etrafını çevreleyen atlı muhafızlardı.
Araba yarım saat sonra etrafı ağaçlarla çevrili bir kısma girdi. Ağaçlar gittikçe uzar ve sıklaşırken hayranlıkla izledim. Her ne kadar ormanda korkutucu bir hava olsa da rahatlatıcı bir yanı vardı.
Victor kısa süreli aralıklarla susuyor sonra yine konuşmaya başlıyordu. Etraftaki ilginç şeylerden bahsederken onu sıkılmıştan çok hevesle dinliyordum. Ona verilen lakabın hakkını veriyordu.
"Kırk dakika sonra büyüyü gerçekleştireceğimiz alanda olacağız. Ondan sonrası kolay, yakın bir zamanda Kuzey'de olacağız."
Başımı anlar şekilde salladım ve bakışlarımı bana bakmakta olan Arşidük'e çevirdim. Beni yüzünde okuyamadığım garip bir ifadeyle izliyordu.
Bakışlarımız buluştu ama ikimiz de çekmeye cesaret edemedik. Yan tarafta bize hınzırca gülümseyen Victor'ı bile fark etmedim.
Sonunda Arşidük bakışlarını çekti ama yüzüne yansıyan ışıkla hafif bir kızarıklık gördüm. Ağzım şaşkınlıkla aralanırken bir şey demedim.
YOU ARE READING
GRANDÜŞES'İN İMTİHANI
FantasyBir araba kazası sonucunda ölüp başka bir evrende, başka bir bedende okuduğu romanda kötü kadın olarak uyanan Hifa kendisine verilen bu şansı iyi kullanmak ve hayatta kalmak ister.