Taburelerden birine oturup, kağıdı açıp tezgâha koydum. Bu şifreyi bulmamak gayet normal geliyordu şimdi bana çünkü her sembol birden fazla harfi temsil ediyordu.
Yuvarlak şeklinde ortasında tek çizgi olan sembol hem "A" hem "K" hem de "I" harfini temsil ediyordu.
Bunları bilmeyen biri için bu çözmesi imkânsız bir şifreydi. Ben de bu yüzden bulamamıştım.
Mektuplarda yazanı hatırlamıyordum. Gidip mektupların içeriğini kontrol etmiş ve sonrası için bir yere kopyalamalıydım. Tabii kopyaları da kimsenin bulamayacağı şekilde saklamak gerekiyordu.
Derin bir nefes alıp yerimden kalktım. Kalp atışlarım hızlanmış ve adrenalin vücuduma yayılmıştı. Kendimi heyecanlı hissediyordum.
O mektuplarda ne yazdığını gerçekten çok merak ediyordum.
Kapıya yönelip elimi tokmağa koydum. Ben içeri girdiğimde kendiliğinden kapanmıştı ve kilitlenmediğimi umdum.
Neyse ki beni zorlamadan kapı açıldı ve rahat bir nefes aldım. Grandük her ne büyüler yaptıysa içeri kilitleme büyüsü sanırım onlardan biri değildi.
Kapının eşiğinden bir adım attım ve aniden harekete geçen bir şeyle geriye savruldum.
Çığlık atarak geriye doğru yuvarlandım ve başımı taburelerden birine vurdum. Acıyla inlerken gözlerim kapanmıştı.
Kendimi zorla ayağa kaldırarak kapıya baktım. Hâlâ açık bir şekilde duruyordu ama mavi bir aura da etrafında sarılıydı.
Sanırım büyü buydu. Kapıya bir adım daha atıp ilerledim ama kapanın kapanması ve klik sesinin gelmesiyle yerimde dondum.
Az önce buraya kilitlenmiş miydim?
Koşar adım gidip kapıyı zorladım ya da çalıştım çünkü elim tokmağa değdiği anda elim yanmaya başladı.
Acıyla tıslayarak geri adım attım. Avucum ve parmaklarımın üçü kızarmış ve acıyordu.
İçimi tamamen endişe ve korku kaplarken hareket etmeye korktum. Her an duvarlarda delikler açılacak ve içlerinden oklar yağacak gibi hissediyordum.
Kapıya yaklaşmak belayı çağırmaktı ama odada başka bir çıkış yoktu. Ne yapabileceğimden emin değildim.
Elvis dışında buraya kimse adım atmazdı. Elvis de kesin saygı diye söylenerek buradan uzak dururdu.
Beni kurtaracak kimse yoktu ve saatin kaç olduğundan emin değildim. Gözlerim saate kaydı ama düzelttiğim saat yeniden bozulmuştu.
Saat bu sefer tersine akmaya başlamıştı ve kargada ses seda yoktu. Saatin nasıl bozulduğunu anlamıyordum. Belki de bu bir numaraydı.
Doğrusu şifreyi saatteki karganın ağzına saklamak zekice bir hamleydi ama daha da zekice olan karganın ağzından şifreyi almak için saatin yelkovan ve akrebini tam o andaki saate denk getirmeyi düşünmekti.
Kesinlikle kendimle gurur duyuyordum. Kimsenin aklına bozuk saatle oynamak gelmezdi, benim aklıma nereden geldiği muammaydı. Belki de fazla Sherlock Holmes izlemiş ve Agatha Christie okumuştum.
Yavaşça geri çekilerek taburelerden birine oturdum. Şifre hâlâ elimde duruyordu, içim bırakmaya el vermiyordu. Her an kaybolacak gibi hissediyordum.
Başımı tezgâha yaslayıp saatin sesini dinlemeye başladım. Sesi hipnotik ve uyku getiriciydi. Esnememek için dudaklarımı ısırdım ve geri dikildim.
Burada uyuyup kalmak istemiyordum. Çocuklar beni merak ederdi ve onları boş yere endişelendirmek isteyeceğim son şeydi.
Tabureden kalkıp odada volta atmaya başladım. Etrafı incelemeye devam ederken şifreyi elimde sımsıkı tuttum. Nedense kapının kendiliğinden tekrar açılacağını düşünüyordum.
YOU ARE READING
GRANDÜŞES'İN İMTİHANI
FantasyBir araba kazası sonucunda ölüp başka bir evrende, başka bir bedende okuduğu romanda kötü kadın olarak uyanan Hifa kendisine verilen bu şansı iyi kullanmak ve hayatta kalmak ister.