BÖLÜM 46 - PLAN VE OSCAR

2.6K 240 71
                                    

Hana ulaşmamız normalden uzun sürdü. Her an Doğu askerleriyle karşılaşabiliriz diye yavaş ve dikkatli ilerlemiştik ve Bu biraz zaman kaybına neden olsa da güvenli şekilde hanın olduğu sokağa ulaşmıştık.

Hanın olduğu sokağa hızla döndük ve ilk binanın duvarına sırtımızı yapıştırdık. Etrafta herhangi bir Doğu askeri yoktu ama dikkatli olmaya devam ediyorduk.

Adımlarımıza dikkat ederek ve duvarda kayarak ilerledik. Han birkaç bina ötedeydi ve az sonra kapıya ulaşacaktık.

İlk ben girmeyi planlıyordum çünkü Bölük başka bir yere hareket etmiş ya da içeriyi Doğu askerleri ele geçirmiş olabilirdi. Ben ordunun büyük bir kısmını yok etmiştim ama hâlâ etrafta askerler olabilirdi. Ben sadece bir tarafa odaklanmıştım, köyün diğer tarafı da askerlerle dolu olabilirdi.

Hanın kapısına yaklaşınca derin bir nefes aldım. Adrenalinle beraber kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı. Ayrıca Lia ve Oscar'dan dolayı istemsizce güvende olmadığımı hissediyordum.

Hanın kapısının önüne geçtim ve derin bir nefes alarak kendime düşünecek zaman vermeden kapıyı açtı. Elimde hazır bekleyen hançerle içeri daldım ama tek karşılaştığım şey düşmüş, parçalanmış masa ve sandalyelerdi.

Tezgâhın oraya baktığımda arkadaki rafların da boş olduğunu gördüm ve elim bıçağıma daha sıkı sarıldı. Birileri kesinlikle burada karmaşa çıkarmıştı ama bu Doğu'nun askerleri miydi emin olamıyordum.

Yavaş adımlarla tezgâhın oraya yöneldim ve üzerinden eğilerek yere baktım. Herhangi bir kırık şişe ya da yere dökülen içki yoktu. Dişlerimi sıkarak geri çekildim ve etrafa bir kere daha baktım.

Artık emindim.

Askerler kaçmıştı ve giderken içkileri de yanlarına almayı ihmal etmemişlerdi. Buradan çıkarken muhtemelen sarhoş sayılırlardı bu da biraz hazırlıksız yakalandıkları anlamına geliyordu. Eğer doğru tahmin ediyorsam bağırarak askerlerin geldiğini haber veren adam Bölük başkanına da haber vermişti.

O zaman kaçmaya karar vermiş olmalılardı. Sarhoş olduklarından da etrafı dağıtmışlardı. Zaten doğru düzgün bakılınca düşüp kırılan sandalye ve masaların bir arbededen olmadığı dolayı bu hâlde olmadığı belli oluyordu. Daha çok birileri sakarlık yapıp üzerine düşüp devirmiş ve kırmış gibiydi.

"Askerler mi saldırmış buraya?"

Lia'nın sorusuna cevap vermeden yavaşça başımı iki yana salladım. Ayak sesler duydum ama plan düşünmeye çalışıyordum.

Buradan gitmeliydik çünkü askerler de kaçtığına göre yapabileceğim bir şey kalmamıştı. Saraya gitsem kimse bana inanmazdı sonuçta beni savaşa gönderen onlardı ama malikâneye gitme riskini de almak istemiyordum. Oraya gidersem çocukları riske atardım.

"Bak ne buldum!"

Lia'nın sesiyle o tarafa döndüm ve elinde bir bıçak tuttuğunu gördüm. Hızla yanına gittim ve bıçağı elinden aldım. En azından eksik bıçağımın yerini dolduracak bir şey bulabilmiştim. Bıçağı bacağıma yerleştirip barın yanındaki kapıya ilerlerken ikisine seslendim.

"İşimize yarayacak bir şeyler arayın. Üst katta bir şeyler unutmuş olabilirler."

İlk önceliğimiz bu köyden çıkmak olmalıydı. İlerisini sonra düşünebilirdim.

Kapıdan girince mutfakla karşılaştım. Eski ve yıpranmış bir mutfaktı. Çoğunlukla dökülmüş ve duvarlarda yer yer delikler açılmıştı. Dolapların olduğu kısma gidip dolabı açtım. İlk dolabın kapağı elimde kalınca şaşırmadan kapağı yere koydum. Bu hanın sahipleri bu mutfakla iyi dayanmıştı gerçekten. Muhtemelen yeterli paraları olmadığından buraya pek özen gösterememişlerdi.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now