Altıma bir jokey pantolonu ve üstüme de krem rengi bir gömlek giyip aynada kendime baktım. Bu kıyafetler bu dünyada insanların kadınlarda görmeye alışmadığı şeylerdi. Evet, diğer dünyamdaki pantolonlar daha rahattı ama jokey pantolonu da elbiselere göre daha rahattı.
Lilliana da ona sipariş ettiğim pantolon ve gömleği giymek için odasına koşmuştu. Kıyafetler şaşırtıcı şekilde hızlı hazırlanmıştı. Normalde balo için istenmiş bir elbisenin tasarlanıp gelmesi iki haftayı bulurdu. Pantolon ve gömlek ise bir haftada elime ulaşmıştı.
Kıyafetleri daha önce merkezde gezerken gördüğüm ama içeri girmediğim bir dükkandan istemiştim. Kadınlara özgü pantolonlar olmadığı için kendim bir taslak çizerek modeli göstermiştim. Tasarlayacak kadın hiç yadırgamamıştı hatta kadınlar için böyle bir fikrin ortaya atılması onu mutlu etmişti.
Dükkanda tasarımcı kadının bana kumaş örneklerini getirmesi için beklerken yanındaki çırak kıza denk gelmiştim. Tasarımcı yaşı ilerlemiş bir kadındı ve çırağı benim yaşlarımdaydı. Tasarımcı bana kızın ileride dükkanı devralacağını söylemişti.
Dikkatlice kızı incelediğimde el işinin epey becerikli olduğunu fark etmiştim. O an aklıma hemen dantel konusu gelmiş ve pek düşünmeden kıza teklif etmiştim. Kız ilk başta şaşırmış sonra da tasarımcı kadına sormuştu. Tasarımcı kadın bunun şahane bir fikir olduğunu söylemiş ve kendisinin de yardım edebileceğini söyleyip kabul etmişti.
İkisine de dantelin şeklini ve dokusunu anlatmış, çıkacak danteli kafalarında oluşturmalarını sağlamıştım. Çırak kız gözlerinde ışıltıyla dinlemiş ve bana kibarca birkaç daha detay işleyebileceğimizi söylemişti. Sonra da beraber tam bir taslak oluşturmuştuk.
Dükkandan çıkarken epey kâra geçtiğimin farkındaydım. Dantelin piyasada hanımlar arasında patlayacağından emindim bu sayede de Grandükalık'tan ziyade bir gelir kaynağım olacaktı. İleride Grandükalık'ı Mateo'ya bıraktığımda geçinebileceğim kaynak da ortaya çıkmıştı.
Gömleğin bilek kısmını biraz kıvırıp kendime son bir kez baktım. Kapı çalınca oraya yönelip açtım. Lilliana ona tam uyan benimkiyle aynı renkte takımını giymişti. Gözlerindeki ışıltı tamamen sevdiğini gösteriyordu.
Lilliana'nın arkasında bekleyen Adrian ikimize bakıp somurtunca yanına gittim ve saçlarını karıştırdım.
"Ne oldu Adrian?"
Adrian ikimize bir kere daha bakıp kollarını birbirine bağladı ve dudak büzdü.
"Ben de seninle aynı renkte takımdan istiyorum."
Dediği şeyle gülümserken elini tuttum ve alnına bir öpücük kondurdum. Lilliana'nın da elini tutup ona cevap verdim.
"O zaman sana da aynı renkten yaptırırız ve hepimiz aynı renkte giyinmiş oluruz."
Adrian ilk başta tereddüt etse de onayladı ve onu merdivene doğru götürmeme izin verdi. Beraber bahçeye çıktığımızda antrenman alanına yöneldik. Genelde bahçeyle pek işim olmazdı ama ilk geldiğimdeki gibi bahçenin boşluğu gözüme battı. Malikânede zaten bir bahçıvan yoktu ama etrafta ot dışında bir bitki büyümemesi de tuhaftı. Sadece tek tük uzun otlar ve sarmaşıklar vardı. Bir ara bunu da halletsem iyi olurdu. Belki çocuklar beraber dikmekten hoşlanırlardı.
Antrenman sahasına girdikten sonra Bay Sean'ı gördük. Elinde üç tane tahta kılıç tutuyordu. İkisi aynı boyuttaydı ve muhtemelen ikizler içindi. Diğeri ise daha uzun ve ağıra benziyordu, o da benim için olmalıydı.
Bay Sean bizi görünce Lilliana'nın ve benim üstümdeki pantolona baktı ama bir şey demedi. Yine de bakışlarından rahatsız oldum. Bu gidişle bu adamı kovup yerine birini bulacaktım, zaman gösterecekti.
YOU ARE READING
GRANDÜŞES'İN İMTİHANI
FantasyBir araba kazası sonucunda ölüp başka bir evrende, başka bir bedende okuduğu romanda kötü kadın olarak uyanan Hifa kendisine verilen bu şansı iyi kullanmak ve hayatta kalmak ister.