BÖLÜM 39 - SAVAŞA HAZIRLIK

4.2K 411 100
                                    

Ona bütün her şeyi anlattıktan sonra aramızda uzun bir süre sessizlik oldu. Sessizlik uzayıp devam ederken gergince sol elimin tırnaklarına baktım.

Elias'ın yüzüne bakmamaya çalışıyordum çünkü tepkisi hakkında endişeliydim. Beni deli olarak düşünebilir ya da bana inanmayabilirdi.

Beni koşulsuz sevdiğini söylemişti ama bu dediklerim onun asla beklemeyeceği şeyler olduğundan emindim. Doğrusu biri bana bir anda başka bir dünyadan geldiğini söyleseydi ve bu kişi benim sevdiğim biri olsaydı ne yapacağımı bilemezdim.

Sonunda cesaret edip Elias'a baktım. Bana bakmıyordu, bakışları yatağın çarşafına takılmıştı. Yutkundum, gerginlik her dakika üstüme daha çok geliyordu.

Elias birbirine bağlayıp göğsüne birleştirdiği kollarını oynatıp geriye doğru yaslandı ve sonunda kafasını kaldırdı. Göz göze geldik ve kalp atışlarım hızlandı.

Bir anlık refleksle sol elimi sağ elime dokundurdum ve yoğun acıyla beraber dişlerimi dudaklarıma geçirdim.

Elias hareketimi fark etti ve yüzünde endişeyle kollarını çözüp sol elimi sağ elimden uzaklaştırdı. Sağ elimi bileğimden tutup kucağıma rahatlayacağım şekilde koydu.

O elime bakarken ben onu izliyordum. Yüzündeki endişeye bakılırsa beni hâlâ seviyordu.

Tabii ki sevecek salak. Sence insan bir saatte birini sevmeyi bırakabilir mi?

Kendime kendime kızdım ve omuzlarımı dikleştirdim. Elias tekrar gözlerime bakınca bedenime değil de ruhuma bakıyor gibi hissettim.

Gözleri gözlerimde dolaştı. Gerçek beni arıyordu, gerçek kimliğimi arıyordu. Sonunda duraksayınca bir süre öylece göz göze kaldık. Elias umduğunu bulmuş gibi gülümsedi ve uzanıp burnumun ucuna küçük bir öpücük kondurdu.

Şaşkınlıkla ona bakarken bana sırıtmaya devam etti ve geriye yaslandı.

"O zaman gerçek adın ne?

Sorduğu soruyla ona 'Gerçekten mi?' diye soran bir bakış attım. Ona o kadar başımdan geçenleri anlatmıştım ama şimdi sorduğu soru benim adımdı.

Gülüp "Gerçek ismim Hifa." dedim ve ardından da tek kaşımı kaldırıp "Onca şey arasında gerçekten bunu mu soruyorsun?" diye sordum.

Bana iki kaşını kaldırarak karşılık verdi. Gözlerimi kıstım ve ona sinsi bir bakış attım.

Buranın bir roman dünyası olduğundan da bahsetmiştim ama bunu takmamıştı bile. Sadece beni öldürecek olanın Mateo ve o olduğunu söylediğimde yüzünü buruşturmuştu. Doğrusu romanın sonundaki öldürülme şekli artık bana da imkansız geliyordu. Ne Mateo ne de Elias beni öldürürdü.

"Yani ne sorabilirim ki? Her şeyi açık açık anlattın zaten. Kafama takılan pek bir şey yok. Sadece seninle ilgili detayları merak ediyorum."

Ona garip bir ifadeyle baktım. Aklım almıyordu. Nasıl bana bu kadar güvenebiliyordu?

"Hiç sorgulamadan kabullendiğinin farkında mısın?"

Elias omuzlarını silkti ve bana baktı. Gözlerinde daha önceden de gördüğüm bir bakış vardı.

"Konu sen olunca güven sıkıntısı yaşamıyorum."

Söylediği şeyle gururlandığımı  ve mutlu olduğumu hissettim. Güvenilmek, güven vermek iyi hissettiriyordu. Bana güvenen birilerinin olması başıma gelebilecek en iyi şeylerdendi.

"Ayrıca burada büyü denen bir şey var. Başka bir dünya olması çok olağandışı bir durum değil."

Söylediği şeyde haklıydı. Bu dünyada büyü diye bir şey vardı. Eğer büyü varsa başka evrenler ve dünyalar olması da muhtemeldi.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now