BÖLÜM 47 - KUZEY SINIRI

2.3K 234 49
                                    

Kuzey'e yolculuk pek uzun sürmemişti. Köy zaten Güney ile Kuzey'in sınırındaydı o yüzden yürüyerek de olsa hızlı gidebilmiştik.

Tek sorun Elias'ın nerede olduğunu bilmememdi. İhtimallerin en yükseği Kuzey'le Doğu sınırına yakın köylerdi o yüzden ilk önce oralara bakmayı düşünüyordum.

Eğer oralarda bulamazsam bir şekilde Elias'ın kulağına gidecek bir dedikodu yaymayı düşünüyordum sadece nasıl yayacağımdan emin değildim ama zaten işin zor kısmı da yayma kısmıydı, ondan sonrası kolay olurdu çünkü Elias bizi bulmaya gelirdi.

Etrafa göz gezdirdim. Sık olmasa da çevremiz ağaçlarla kaplıydı ve bu yüzden tetikteydim. Kuzey kalesine yaptığım yolculuk sırasında Kuzey'in epey engebeli ve tepelik yerlerden oluştuğunu görmüştüm. Her ne kadar yolu hızla geçmek için büyü kullanılsa da kaleye at arabasıyla tırmanarak çıkmıştık çünkü kale en tepedeydi.

Bizim bulunduğumuz noktaların engebeli ya da dağlık olduğu söylenemezdi, ormanlar düzlük hâlindeydi. Bunun sebebi muhtemelen hâlâ sınıra yakın olmamızdı. Her ne kadar sınırı geçip Kuzey'e varmış olsak datam olarak yön duygum olmadığından nereye gittiğimi bilmiyordum.

Eğer yanlış tarafa gidiyorsak ya Batı'ya çıkar ya da direkt Doğu topraklarına girerdik. İkisi de oldukça kötü olurdu çünkü Batı hakkında fikrimin olmaması yanında Doğu düşman kaynıyordu.

Derin bir iç çekip omzumdaki bez çantayı düzelttim. Bacaklarım biraz da olsa ağrımaya başlamıştı ve bu iyiye işaret değildi. Yeterince erzakımız yoktu ve olanların hepsi de sağlam değildi. Ayrıca suyumuzun bitmesine karşın etrafta su kaynağı da yoktu. Her şeyimiz sınırlıydı o yüzden ne kadar hızlı gidersek o kadar iyiydi.

Omzumun üstünden arkama baktım. Oscar ve Lia yan yana peşimden geliyorlardı. Oscar'da tamamen bir olay olduğunu bilsem de Lia'dan emin değildim. İyi biri gibi gözüküyordu ama Oscar'dan sonra pek de emin olamıyordum.

Lia'nın bakışları bakışlarımla buluşunca gülümsedim ve önüme döndüm. Çok dikkat çekmek istemiyordum. Zaten Oscar'ın da benden haz etmediği ortadaydı.

Tempomu dengeli tutarak ağaçları arasından yürümeye devam ettim. Belki birkaç saat belki birkaç kilometre sonra önümüze bir köy çıkması gerekiyordu. İmparatorluğun tamamını bilmesem de sınıra yakın köylerin oldukça yaygın olduğunu hatırlıyordum. Bir süre sonra illa bir tane köy karşımıza çıkmak zorundaydı.

Eğer bir köy çıkarsa ve köyde han olursa kendimize bir gece rahatça dinlenecek yer bulurduk. Bu şekilde yorgunluğumuzu atar ve kendimize bir süreliğine mola verebilirdik.

Düşüncesi ile beni umutlandırıyordu. Şu anda nasıl olduğu fark etmeksizin bir yatakta yatmayı çok istiyordum.

Bölük'le handa yine yataklı odada kalmıştım ama kadın olmam yüzünden aşağılanmakla meşgul olduğumdan tadını çıkarabildiğim söylenemezdi. Zaten ondan sonra da Doğu saldırısı falan derken Bölük kaçmış, han dağılmış olarak kalmıştı. Hızla Elias'ın yanına gelmemiz ve köyden çıkmamız gerektiğinden o handa da kalmamıştık ve şimdi uzun bir süredir yürüyorduk.

Bacaklarım ve ayaklarım daha yeni yorgunluğu hissetmeye başlamıştı ama Lia ve Oscar ne durumdaydı bilmiyordum. Belki benden küçük oldukları için daha yavaş yoruluyorlardı ya da belki daha çelimsiz olduklarından daha hızlı yorulmuşlardı.

Ağaçların arasındaki yosunlarla kaplanmış kütüğün üzerinden atlayıp yola devam ettim. Bir ya da bir buçuk saat daha durmadan gitmeliydik. Eğer bir köy yoksa ihtiyaçlarımızı başka şekilde gidermeye odaklanmalıydık.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now