Okumaya geçmeden önce uzun zaman olduğu için isterseniz önceki birkaç bölüme bakın çünkü fazlasıyla bağlantılı bir bölüm oldu 💫
Hiç durmadan Evan'ın elini sımsıkı tutarak Elias'ın yanına koştum.
Günlüğü en son savaş için yolculuğa çıkmadan görmüştüm. Ondan sonra revirde uyanmış ve Elias'ın girmesiyle dikkatim dağılıp günlüğün içinde olan sandık hakkında bir daha da sormamıştım. Ne kadar da aptaldım.
Elias'ın yakınına ulaşınca Evan'ın elini bıraktım. Evan ben onu zorla çekiştirdiğim için nefes nefese kalmıştı ve hâlâ ne olduğunu tam olarak idrak edemiyordu.
Hızla "Fazla sıkı tuttuysam özür dilerim." dedim.
Evan başını iki yana sallayınca onu başımla onaylayıp "Aceleyle seni de peşimden sürükledim. Sen kardeşlerinin yanına dönebilirsin. Arşidük'le önemli bir konu hakkında konuşmalıyım. Konuşmamıza... Sonra devam edebiliriz." dedim ve Evan biraz tereddüt etse de başını aşağı yukarı sallayarak geldiğimiz tarafa ilerledi. Geldiğimiz tarafta herhangi bir ceset olmadığından korkunç bir görüntüyle karşılaşmazdı o yüzden içim rahattı.
Evan'ı gözden kaybolana kadar izledim ve kaybolunca hemen Elias'ın yanına ilerledim.
Elias bir askerle konuşuyordu ve etrafında olanlardan soyutlanmış gibiydi. Ben omzuna dokunana kadar beni fark etmedi.
Bakışlarını hemen bana çevirdi ve gözleri vücudumda herhangi bir hasar beklermiş gibi dolaştı. Onu rahatlatmak için hemen "Sıkıntı yok. Sadece senden bir şey isteyecektim." dedim.
Elias kaşlarını çattı ama askere son bir şeyler söyleyip yolladı.
Kolunu bana uzatarak koluna girmemi teklif etti ve reddetmedim.
Beni gölgelerin olduğu bir yere, binanın köşelerinden birine götürdü.
"Ne isteyecektin?"
Yerimde biraz kıpırdandım. Elias'a her şeyi -annesini hariç tutarak- anlatmıştım ama bu gerilmeme engel değildi, hatta anlatamadığım şeyler yüzünden daha da gergindim. Ama neyse ki olayın benim tarafımdan büyük bir kısmını biliyordu.
"Sana daha önce gerçek geldiğim yerden bahsetmiştim hatırlıyor musun? Hani revirde yatıyordum, Victor elimi iyileştirmişti."
Elias'ın kaşları durumu anlamlandıramamış gibi çatıldı ve ona hak veriyordum. Neden bir anda bu konuyu açtığımı anlamamış olmalıydı.
Yutkunarak ona yaklaştım. Sesimi oldukça kısık tutmaya çalışıyordum.
"O gün elim bir sandığı kurtarmak için hareket ettiğimde yanmıştı. Kutuyu kurtardığımdan eminim ama uyandığımda yanımda yoktu ve sonra da olaylar birbirine karıştı. Hiç bahsini açamadım. Sen biliyor musun nerede olduğunu?"
Bilmesi için içimden dualar ederken gözlerine baktım.
Elias hatırlamaya çalışır şekilde elini çenesine koydu. Muhtemelen benim yanıma gelmeden önce yaptığı şeyleri hatırlamaya çalışıyordu.
Çok uzun sürmeyen bir sessizlikten sonra Elias başını kaldırıp gözlerime baktı.
"Galiba hatırlıyorum. Muhafızlara çalışma odama götürmelerini söylemiştim."
Bedenim rahatlıkla gevşedi. Muhtemelen muhafızlar dediklerini yapmışlardı ve kutu hâlâ onun çalışma odasındaydı.
"Aklımdan çıkmış olmalı yoksa sana söylerdim."
Onu onayladım. Doğruyu söylediğini biliyordum. Elias bile bile sandığı bana vermemezlik yapmazdı. Ayrıca içinde ne olduğunu bilmiyordu.
"Onu almam lazım, beni götürebilir misin?"
YOU ARE READING
GRANDÜŞES'İN İMTİHANI
FantasyBir araba kazası sonucunda ölüp başka bir evrende, başka bir bedende okuduğu romanda kötü kadın olarak uyanan Hifa kendisine verilen bu şansı iyi kullanmak ve hayatta kalmak ister.