Bir önceki bölümü atlamadığınızdan emin olun lütfen
🎡
Sis ve dumandan oluşan bir baloncuğun patlamasını ve ardından ortaya çikolatalı bir tatlının çıkmasını izledim. Jackson yarı şaşkın yarı mutlu bir şekilde beni izliyordu ve ben de bulunduğu ortamdan siktir olup gitmek için can atan Jin'i izliyordum.
Berbat bir üçlüydük.
Şu an Seok Jin'in aklından kim bilir neler geçiyordu. Senelerdir onun arkadaştan fazlası olmasına izin vermemiştim, son sefer birlikte olduğum erkek arkadaşımın yaşattıklarından sonra bana maddi manevi her yönden destek olmuş olmasına rağmen psikolojik olarak biraz olsun düzeldiğimi fark ettiğinde bana karşı tekrar cilveli olmaya başladığında da bir şey değişmemişti. Onu tekrar ve tekrar geri çevirmiştim, bunu sözel olarak hiç yapmamış olsam bile cevabın ne olduğunu her seferinde anlamıştı. Ama hiç vazgeçmemişti. Duyguları kahrolası bir virüs gibiydi, onu yok ettiğimi sanıyordum ama güçlenerek geri geliyordu.
Ve şimdi Seok Jin'in önünde, onun işlettiği restoranlardan birinde, aynı şirkette çalıştığım oldukça yakışıklı bir adamla yemek yiyordum.
Tanrım... Gözünde bir kaltaktan farkım kalmamış olmalıydı.
Endişe dolu ifadem göz ardı edilemeyecek seviyeye gelmiş olmalı ki elimi tutan bir el hissettim. Jackson gözlerimin içine bakarak sordu, " Sen iyi misin? Yüzün yine o ifadeye büründü. "
Yutkundum, göz ucuyla Jin'e baktığımda gözleri elimin üzerindeki eldeydi. Elimi anında Jackson'ın elinden kurtardım ve oturduğum sandalyede geriye yaslanırken mırıldandım.
" İyiyim. Sorduğun için teşekkürler. Sadece... Sanırım lavaboya gitsem iyi olacak. "
Jackson beni başıyla onayladı ancak ifadesi aksini söylüyordu. Yine de ayağa kalktım ve Jin'e son bir bakış atıp lavaboların olduğu kısma yöneldim.
Onu biraz olsun tanıyorsam beş dakika bile geçmeden Jin de lavaboların olduğu yere gelmiş olacaktı.
🎡
Doğru tahmin. Seok Jin iki dakika geçmemişti ki lavabolara giden koridorda belirdi.
Sırtımı yasladığım duvardan ayrıldım ve göz göze geldik. Bana sinir ve şaşkınlıkla bakıyordu.
" Jin... "
" Burada ne işin var? " Sesi öyle sert çıktı ki hem o hem ben afalladık. " Yani demek istediğim... " Bu sefer daha yumuşak bir sesle tekrar konuşmaya çalıştı. " Onunla ne yapıyorsun? "
" Yemek " dedim dudaklarımı birbirine bastırmadan önce. " Yemek yiyoruz. "
Yavaşça kaşları çatıldı.
" Vay be " dedi alay dolu bir sesle. Kaşları gittikçe çatılıyordu. " Söylemesen anlamayacaktım. Beni aydınlattığın için sağ ol Taehyung. "
Bu sefer kaşlarını çatan bendim. Böyle bir tavır sergilemesi benim için de beklenmedikti. Daha önce beni bir kez olsun böyle alaya almamıştı.
" Senin sorunun ne? " dedim bir adım öne atarak. " Sadece yemek yiyoruz. Bu bir randevu ya da başka bir şey değil. "
Birden sinir dolu kahkahalar atmaya başladı. Ses tonundaki öfkeyi kahkahaları arasında yakalıyordum.
" Seok Jin? Komik olan ne? "
Gözlerindeki yaşları silerken bana baktı ve yüz ifadesi saniyeler öncekinin aksini alırken üstüme doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PATRON ( taekook )
FanfictionJeon Jungkook; bir cuma gecesi gittiğim restoranın tuvaletinde partnerimden yakındığım sırada önce bana hakaret eden, ardından sıkıcı ve sorunlu partnerimle geçirdiğim boktan dakikaları benim eski çocukluk aşkımmış gibi davranarak mükemmel bir anıya...