18. Bölüm

4.5K 298 32
                                    

Düzenlendi.

Evdeki herkes çocuğun söyledikleriyle telaşa kapıldı. Minibüs ya diğer köye gidiyordu ya da diğer köyden bu köye gelip ilçeye gidiyordu. Herkesin içine bir kurt düştü. Boş olmazdı ya bu minibüs denen meret. İçindekiler kimdi ne durumdaydılar. Kadını erkeği çocuğu demeden hepsi yola doğru koştu. Esma da anasının çağırmasıyla mutfaktan çıkmış, duyduklarıyla aklına amcaları gelmişti. Onlar iki üç günde bir ilçeye giderler orada sebze, meyve ne olursa satarlardı. Kalbinin sıkışmasıyla yere göğe sığamaz oldu bir yandan da anası ve kayınvalidesinin arkasından merdivenden iniyorlardı. 

İnenleri gören Yavuz kaşlarını çattı. Ortada bir kaza varsa kan ve yaralı insanlar kaçınılmazdı. Gül güzeli buna dayanamazdı ki nereye gidiyordu. Hem kaza yerinin kalabalık olması daha çok yaralılarının aleyhine olan bir durumdu. Tam laf söylemek için ortaya atılmıştı ki anası susturdu genç adamı. 

"Ağzını bile açma biz de geliyoz Yavuz efendi." 

Yavuz, derince soluklanarak anasına baktı. Zaten sıkıntı basmıştı, kardeşinin de gelmesiyle onlar önde anasıgil ve sevdiceği arkada hızlı hızlı kaza yerine ilerlediler. Kendilerine yürüme mesafesiyle yedi dakikaydı, vardıklarında ise ortalık ana baba günüydü. Minibüs yan yatmış, erkekler bir yandan kaldırmaya çalışırken bir yandan da içindeki insanları çıkarmaya çalışıyorlardı. Derenin suyu yaklaşık bir buçuk metreyi bulduğundan işleri epey zorlaştırıyordu. Minibüsün yolunun üzerinde bulunan kaya akıntıya kapılmasını engelliyordu. 

Yan köyden iki kişi çıkarılmıştı ve içinde yirmi ya da daha fazla insanın olduğu tahmin ediliyordu çünkü genelde tıklım tıklım olan bir otobüstü ki bu durum insanları da çıkarmaya engel oluyordu. Zaten çoğu, muhtemelen şoktan bayılmış kimisi belki de ölmüştü. 

Yavuz ve Tahir de hemen kollarını sıvayıp işe koyuldular. Tahir sinirlenerek bağırdı çaba gösterenlere. 

"Ne değişik iş yapıyonuz, bir yandan yapıp bir yandan yıkıyonuz bey babalar. Üç diyince hep beraber kaldıralım sonra zaten çıkarırız haydi."

Sadece bir iki kişiden ses çıkıyor onun dışında kimseden çıt çıkmıyordu. Minibüsün içinden dışında doğru bir kuyruk oluşturulmuş elden ele içindekileri çıkaracaklardı. Jandarmaya haber salmaya birini göndermişlerdi ama o da artık ne zaman gelirdi kimse bilmiyordu. 

Çıkarılan birkaç kişi ile ağıtlar yakılmaya başlanmıştı bile üç kişiden ikisi ölüydü ve diğeri de hastaneye yetiştirilmezse muhtemelen ölecekti. Çıkarılanların elleri, yüzleri hem çamur hem de kan içindeydi. İki ölünün ailesi kabullenmek istemiyor çığlık çığlığa yaralara bastırmaya çalışıyorlardı. 

Minibüsün yere yatan kısmında sağ çıkma ihtimali olan kimse yoktu ve ikili koltuklarda olanlar da hep oradaydı. Çıkarılan onuncu kişi elden ele geçerken küçük bir kız çocuğu olduğunu fark ettiler, etrafı derin bir sessizlik kapladı. Sadece akan derenin ve ağıtların sesi duyuluyordu. Yola doğru uzanan kuyruğun sonunda yere yatırılan kıza kimse sahip çıkmadı. Gelenler bakıyor, dayanamayıp arkasını dönüyordu.  

Yardım edenler arasında Mehmet efendi, Yiğit ve Yusuf aceleyle çıkarılan kişileri hızlıca bir diğerine uzattığından küçük kızın kim olduğunu görememişlerdi. Fakat Fatma kadın ayakları geri geri kendini çekse de minik bedenin yanına doğru adımladı. Çömelip eteğiyle minik kızın yüzünü sildi. 

Esma, annesinin yanında dehşet dolu yüz ifadesiyle minik bedene bakıyordu. Gördükleri yüzle feryat eden kişiler onlar oldu. Ali' nin biricik kızıydı bu. Yüzü morarmaya yüz tutmuş nefes almayan bir bedendi. Fatma kadının bağırmasıyla Mehmet efendi korkuyla kadının yanına doğru koştu. Kadının bağrına basarak ağladığı bedenle diz çöktü Mehmet efendi. Karısının ağıdıyla küçük bedenin kime ait olduğunu anladı. 

"Alimin Zeynebi gitti, Mehmet Efendiii. Kınalı kuzum, küçük yavrum gitti." Esma, anasının yanına çöktü içi çıkarcasına ağlamaya başladı. Gelen bir diğer bedenin de soluk almadığını görünce, yeri göğü inlettiler. Sadece onlar da değil, tanıyan tanımayan herkes küçük kız ve anasının kaderine ağladılar. 

Ağıtlar devam ederken son altı kişi kalmıştı çıkarılmayan. Tahir, ortalarda durmuş kendisine uzatılan bedene dönüp tekrar baktı. Bu... Bu Nurdu. Sivri dilli ama güzel Nurdu kucağına aldığı. Gözleri abisi Yavuz' u aradı, aradaki birkaç kişiyi geçerek kucağında Nurla durdu hemen önünde. 

"Abi, Nur bu. Ben gidiyom, kurbanın olam sakın gitme deme. Hastaneye götürülmeyenler varsa onları da alırım." 

Soluklanmadı genç adam, hakkı yokmuş gibi hissetti. Kucağındaki kızın nefesi çok cılızken nefes almak bile eziyet gibi geldi kendisine. Genç kızın yüzü, gözü çok belli olmuyordu ama Deli Tahir tanımıştı. Yola vardığında gördüğü kişilerle kasıldı, yengesiyle göz göze geldiğinde onun bakışlarının Nur' u bulmasıyla gerildi. Kendisine doğru gelen yengesi bile zaman kaybettiriyordu ona.

"Gitmemiz lazım yenge. Hastaneye zamanında yetişelim, sonra yeminle anlatacam sana." 

Esma' nın ne bedeni ne de aklı olanları algılayabiliyordu. Büyük bir şokla olanları idrak etmeye çalışıyor ama algılayamıyordu. Annesinin çığlığıyla arkasını döndü. Bağırmak istedi ama sesi çıkmadı, iki annesi karşısındaydı ama biri ağlıyor biri ise kapalı gözleriyle öylece duruyordu. 

Anası anlamamıştı herhalde Emine teyzesinin nefes aldığını. Çünkü ölmemesi lazımdı, Esma' ya sözü vardı düğününde oynayacaktı. Usulca dokundu soğuk bedene. Yavaşça dokunursa, incitmezse eğer kıyamaz gözlerini açardı Emine teyzesi. Kaç kez gözyaşlarıyla dokundu sayamadı. Ne o kalktı ne diğerleri. Kimse bir ses vermedi. 

En son şoför ve Ali çıkarılmıştı. Çok şükür sağ çıkmışlardı fakat yaraları kollarında ve bacaklarında derindi. Bilinçleri kapalı olsa da gelecek diğer arabayı ve jandarmayı bekleyerek yetiştirilmeleri için dua edilecekti. Mehmet efendi ve Fatma kadın bin parça olan ciğerleriyle donakalmış vaziyette bir yandan da Ali için dua ediyorlardı.

 Köyün gençleri akarsuyla beraber birilerinin kaybolma olasılığını düşünerek derenin en aşağılarına bakmaya gitmişlerdi. Görünürde kalan kimse yoktu. En sonunda gelen jandarma kalan bir iki yaralıyı hastaneye götürmek ve olay yerine bakmak için gelmişti. 

Fatma kadın ellerinin altındaki üç cansız bedene baktı. Kendisiyle beraber giden üç canı vardı. Her birine yaktığı ağıt etrafındakilerin yüreğine battı taş oldu. Sarıldı solgun bedenlere her birini öptü. Bembeyaz olmuşlardı, çamur veya kan bile örtememişti o beyazlığı ama bu renk yakışmamıştı sevdiklerine. Ölüm hiç yakışmamıştı. 

******

Evet, iyi günler canlar. Korkunç günler atlattık, atlatmaya devam ediyoruz maalesef. Memleketim hem enkaz altında hem de seller altında kaldı maalesef. Giden canlar hepimizindi. 

Seven sevdiğine sarılsın, son anınızmış gibi sevdiklerinizle vakit geçirin lütfen. Maalesef bazı şeylerin telafisi yok. Hayatınızdaki bazı keşkelerinizin de belki telafisi olmayacak. Sevdiklerinize ve kendinize iyi bakın.

Hikaye ile ilgili yorumlarınızı bekliyorum. 

Çokça seviliyorsunuz, diğer bölümde görüşmek dileğiyle.

Allı GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin