29. Bölüm

3.9K 241 15
                                    

Neredeyse bir hafta olmuştu. Genç adam için çektiği eziyetler, gördüğü işkenceler değildi canını acıtan. Milletini birbirine düşüren sistemeydi tüm hıncı. Yurttaşları birbirine düşüren ve kendini meclisin üyesi ya da vatanın bir ferdi sayan herkeseydi içindeki kin. Bir şeyler söylemezse mahkum olarak hüküm giymeyecekti belki ama bu gidişle toprağın altında yerini bulacaktı. 

Adamın söyledikleriyle baygın olan vücudunu dikleştirdi, kendisini ailesi dışında görmesini istediği tek kişi vardı, o da Nurdu. İki gündür gelmişti ve görememişti, karşısındaki adamlara tekmeler savururken üstüne gelen adamla daha da hareketlendi, kendisini bağlarken açılan kapı ve söylenen cümleyle dolan gözlerine engel olamadı. Kendisini görmeye gelenleri görecek, belki konuşacaktı. Sahi konuşabilir miydi? Konuşamayacak olması, heyecandan mı yoksa konuşunca boğazının düğümünün çözüleceğinden korktuğu için miydi?

Kollarından tutarak ayağa kaldırmaya çalışanlarla kendine geldi. Normal şartlar altında üstünü başını düzeltirdi ama kolunu kaldıramayacak halde olduğunu düşününce güldü. Gülmesiyle patlayan dudağı acı vermişti umursamadı, neredeyse sırıtacak haldeydi. Nereden geçti, nereye geldi bilmiyordu ta ki kapıyı açıp karşısındakileri görene kadar. Abisi ve yanında zindan gibi karanlık odada pencerenin ışığı yetmezmiş gibi, kendi güzelliğiyle içeriyi aydınlatan Nur' u gördü. Hasret mi kalmıştı şimdi Tahir. Sevgiden kalan özlem miydi bu içindeki. Karşısındaki güzelden kendisine gelen her şeye razı olabilirdi. 

Kendini getiren adamlar kapının önünde beklemek için dışarı geçtiklerinde, içeride bir görevli ve üçü kalmıştı. İlk önce abisinin gerçekliğini kontrol etmiş sonrasında Nur' a dönmüştü. Gözleri mi doluydu genç kızın, yoksa kendi gözlerinin bulanıklığından her şeyi yanlış mı görüyordu bilemedi. 

"Tahir, kardeşim. Bildiğin ne var ne yoksa anlat artık. Seni salmalarını bırak bak şu haline. Yüzüne bakamıyorum lan, ciğerimizi bir kez daha mı yakmaya çalışıyorsun. Ağzını açmıyormuşsun, lan hadi şehre gidip geldin düzelir dedim. Birlikte dayak yedik düzelir, bizi düşünür dedim ama şu haline bak bencil itin tekisin lan sen! Kendini bir kere de benim, anamın, kardeşlerinin yerine koy da düşün. Aç şu ağzını da ne diyorsan de artık. Avukatların en iyisini getiririm sana Tahir, ama kurbanın olayım artık konuş. Kimseyi düşünmüyorsan verdiğin sözleri düşün." 

Son sözlerini yanındaki kıza dönerek söyleyip ayaklandı. Söyleyecek çok sözü, edecek çok küfrü vardı ama ikisini yalnız bırakmak istedi. İldeki ve ilçedeki avukatlarla görüşmüş, onların da tavsiyesiyle birkaç kişiyle daha konuşmuştu. Kardeşinin ağzından çıkacak laflara bakıyorlardı. 

Avukatların dediğine göre içeri atılması kesindi ama en azından bir iki yıla kadar indirebilirlerdi. O da hangi safta olduğu belli olmadığı içindi. Ne sağcıydı ne de solcuydu. Eğer birkaç kavga vukuatı olmasaydı ve şahitler bunları belirtmeseydi bir iki yıl da olmazdı belki ama Deli Tahir olarak nam salmıştı bir kere. Yavuz, kapının birkaç adım ötesine geçmiş çıkacak olan Nur' u beklemeye başlamıştı. 

Tahir, vücudundaki yaraların izin verdiği kadarıyla öne doğru vücudunu eğdi. Amacı karşısındaki güzele daha yakında durmaktı. Acı çekerek hareket etti, kelepçeli ellerini masaya koydu. Başını eğerek baktı Nur'a. Abisinin söyledikleri tekrar aklına geldi. Haklıydı, bencildi ve bu bencilliğini bırakmanın zamanı artık gelmişti. Fakat Nur' un neden geldiğini ve ne söyleyeceğini merak ediyordu. 

Nur ise karşısında tanınamaz haldeki adama baktıkça nefesi daralıyordu. Hiçbir şey yedirmedikleri, sadece işkence ettikleri o kadar belliydi ki. Gözleri geldiği ilk andan itibaren dolmuş bir türlü geçmiyordu. Ne ağlamak için geçerli bir sebebi vardı ne de ağlamamak için. Yutkunamıyordu ki ağlama isteği geçsin. 

Allı GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin