Bir gün de ayaklarıma kara sular inmişti. Bitmiyordu resmen istekler, adeta yorgunluktan ayak bağlarım çözülmüştü. Hoseok hyung'a dediğim gibi beş buçukta buraya gelmiştim. O saatte erkenden çalışmaya başlamış, saat gece on bire kadar çalışmaya devam etmiştim.
Hiç durmamak ise bir ara başımın dönmesini sağlamıştı. Her dakika, daha da gelen insanlarla bar kısmında adım atıcak yer kalmamıştı. İki saattir Restaurant bölümün de olmak biraz havasız yerden kurtulmamı sağlamıştı.
Nefes alacak yer yoktu resmen. Burada hoseok hyung fazla para yüzünden nasıl çalışıyordu anlamak gerçekten zordu. Aslında tam bir tempoya uysam onun gibi bana da rahat gelebilirdi ama ben hiç böyle bir işte çalışmadığım için bana oldukça zor geliyordu.
Yıllar sonra ayaklarıma kara sular inmişti, diyebilirim. Benim işim yazarlıktı bu işin yanında sadece ilhama ihtiyacım, bilgisayar veya telefona ihtiyacım oluyordu. Spor yaparken ise kendimi rahatlattıktan sonra on dakikadan, on dakikaya set halinde çalıştığım için bu kadar koşuşturmuyordum.
Beni, benim gibi yaşayan anlaya bilirdi galiba...
Neyse işte şuan elim de verilen siparişleri dikkatle taşıyıp beş kişilik bir grubun olduğu masaya ilerlemiştim. Bir kez bardağı döktüm diye azar işitmişken, şimdi yemeklere zarar gelmesin diye oldukça dikkat ediyordum.
Hoseok hyung'u işinden etmek istemememden dolayı azarlara bile başımı eğmek zorunda kalmıştım. Bu gün gerçekten kendimden ödün vermiştim...
"Buyrun efendim, afiyet olsun." diyerek iki oğlana yemeklerini taktim ettim.
"Biraz geçiktiniz." diyen bir tane sarışın oğlanla sinirlenecek gibi olsam da sakin olmaya çalıştım.
"Kusura bakmayın, şefin rahatsızlanmasından kaynaklandı." diyerek açıklama yapıp geri çekildim.
"Başka bir isteğiniz var mı?"
"Yok teşekkürler." diyen başka bir uzun saçlı gençle başımı eğerek geri çekildim.
Garsonların beklediği yere geçip bir şeyler isterler diye diğerleri gibi beklemeye başladım. Herkes yemeklerini yiyor, bazıları ise fazla aç gibi boğulacak diyeceğim hızda yemeklerini yiyorlardı.
Onlardan bakışlarımı çekip kalçam da oluşan titreşimle kaşlarım havalanırken elim cebimde ki telefona gidecekti, ki şef garsonun bakışlarını hissetmemle duraksayarak önüme baktım.
Babam fazla diktatör olduğu için ona söylemeden buraya gelmiştim. Galiba söyleseydim yirmi dört yaşımda olduğuma bakılmazdı, buraya kesinlikle gorson diye yollanmazdım.
En son onu dinlemeyip, bir yola koyulduğum da olanlar yüzünden ise daha az da olsa üzerim de diktatörlüğünü kullanmaya devam ediyordu. Belki kendine göre haklıydı, ama küçüklüğümden gelen nefretim vardı bir kere.
Diktatör birisinin oğlu olmak zordu ama son yıllar da, yine de eskisi gibi değildi. Eskiden önünde çömelip yaptığım küçük hatalar da bile art arda dayak yerdim. Onlar küçüklük tranvam olmuştu ki sinir krizlerinden sonra ve son olanlardan sonra benden uzak durmuştu.
Şimdi gizli iş yapmam biraz tranvamı tetiklese de rahat olmaya, düşünmemeye çalıştım. Telefonun zaten titreşimi durmasıyla garsonlar gibi etrafa bakmaya devam ettim.
Az önce ki masasına yemek bıraktığım oğlanların bana baktığını fark etmemle bir şeyler istemek için çağırmalarını bekledim. Ardından onların çağırmamasıyla yeni servis açılan masaya menü bırakmaya gittim.
Menüyü bırakmamla ilgilenmek için bir başka garsonun gelmesiyle geri çekildim. Ardından boşta olduğum için etrafa bakınmaya devam ettim. Sıkıldığımdan dolayı saatin hemen dolması için Tanrı'ya dua ettiğim dakikalar da Reusturant'a giriş yapan iki kişiyi fark etmemle olduğum yerde tökezleyecek gibi oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜︎You Are My Home⚜︎
FanfictionDoyur beni seninle, yürüyemeyecek hale getir beni... Doç. Dr ve hastası en fazla, ne kadar ileriye gidebilirdi ki? Doctor #4 minv #1 taemin #1 sad #7 psikoloji #9 bxblove #6 sad #2 vmin #13 Başlangıç: 06.Mart.23 Bitiş: 18.Mayıs.23