Jimin öğrendiği gerçekle hastaneden göz yaşlarıyla ayrılmıştı. Hıçkırıkları sanki her saniye daha da artıyor, hiç dinmeyecek bir acı gibi kalbi kavruluyordu. Yanından geçenler bir erkeğin bu denli ağlamasına şaşkın gözlerle bakarken, takside ki yabancı şöför yaşlarını montunun koluna silen bedene derdini sormadan peçete paketi uzatmıştı.
Jimin uzanan paketle daha da sesli ağlamaya başlarken, gözlerinin beyazı ağlamaktan kızardı. Sözleri bir mısra olması gerekirken, göz yaşları mısra olup aktı Jimin'in. Şöferün eline hıçkırıklarının arasında uzanarak, titreyen elleriyle paketi tutup alırken, adamın kendisine üzülen bakışlarıyla kesişti gözleri.
Ağlaması daha da şiddetlendi, boğazı hıçkırıklardan acımaya başladı. Boğulur gibi nefesler almaya başladığında camını açtı, elleri bu olanları yaşanmamış gibi yapmak için yüzüne kapandı. Canı yanıyordu... Hem de fazlasıyla. İsyan etmek istiyordu, alabora oluyordu.
Yüzüne vuran rüzgar, saçlarını savurdu. Islak yüzü buz gibi oldu ama Jimin nefes alamadı. Ağlaması sessizliğe bürünürken, eli boğazına sarıldı. Nefes almayı unutmuştu Jimin. Arabayı süren kişi duyduğu daralan nefeslerle endişelenirken arabayı durdurdu. Jimin ise şöförün arabayı durdurduğunu yüzüne vuran rüzgarın yavaşlamasından anladı.
Ciğerleri yanmaya başlarken, kapı kolunu zar zor bulup, aralayarak aşağıya inerken ve yürümeye başlarken defalarca kez rüzgar da savruldu. Üzerinde ki montu omzundan savrulup, yerle buluştuğun da, kolunu ansızın tutan taksi şöförüyle gözleri yaşlarla parlarken arkasını dönerek adama baktı.
Genç şöför gördüğü gözlerle para istemeyi bile unuturken Jimin'in, kolunu çekmesine izin verdi. Deniz kenarında yürümeye başlayan ve en sonunda denize karşı duran oğlanla, taksici uzaklaştı ve oradan gitmeden bekledi/dakiklarca durdu.
Anlamıştı oğlanın bir sorunu olduğunu, vicdanı el vermemişti gitmeye. Tanımasa bile titremeye başlayan Jimin'le, beklemeyi insanlık görevi saymıştı.
O anda ise dalgaların, kuşların kanat çırpışına Jimin'in, acı çığlığı karıştı. Parmakları saçlarına karıştı, çektikçe çekti o güzel tutamları. Durmak bilmeyen yaşları silmeye çalıştı ama nafile akan yaşlar bağırtılar dakikalarca devam etti.
"Neden ben, neden! Neden normal bir hayatım olamaz! Ölmek istemiyorum! Ne suç işledim ben? ! Ne suç işledim...Neden durmadan canı yanmak zorunda olan benim?! Neden çicekleri solmak zorunda olan hep benim..."
Bağırtıları acı yakarışlara döndü, İçinde ki isyana engel olamadı. Boğazı bağırtısından acıyla kavruldu, sertçe yutkundu. Acıaını geçirmek istedi ama ne acısı geçti, ne yakarışları.
Taksici duyduğu kelimelerle oğlanın acısını anlamıştı ama elinden bir şey gelmemişti. Tek yapabildiği ailesinden birini çağırmak için araba da olan çantayı karıştırmaya başlayıp Jimin'in, telefonunu aramıştı. Bulduğu telefonla ise kısa bir mesaj atmış ve taksici olduğunu telefonun sahibinin iyi olmadığını yazarak göndermişti.
Taehyung gördüğü mesajla, endişeyle hiçbir şeyi düşünmeden hastaneden ayrılıp, sevgilisinin gittiği hastane'lerin ve kendisine anlatılmayan şeylerin sebebini öğrenmek için yola koyuldu.
Taehyung, Jimin'in telefonuna kurduğu konum bilgileriyle nereye gittiğini bilse bile, kendisi söylemeden ona sormamıştı. Kendisinin gelip anlatmasını beklemişti ama hastane konumundan ayrıldıktan sonra böyle bir mesaj almak ne olduğunu bilmese bile endişe ettirmişti.
Jimin artık tamamen güçten düşerken dizlerinin üzerine yıkıldı. Göz yaşları dinmek bilmedi, dinmiyordu/dindiremiyordu... Göz pınarları kurumadı. Gözleri bileğine gidip, kesik izlerine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜︎You Are My Home⚜︎
Fiksi PenggemarDoyur beni seninle, yürüyemeyecek hale getir beni... Doç. Dr ve hastası en fazla, ne kadar ileriye gidebilirdi ki? Doctor #4 minv #1 taemin #1 sad #7 psikoloji #9 bxblove #6 sad #2 vmin #13 Başlangıç: 06.Mart.23 Bitiş: 18.Mayıs.23