Beş yaşındaydın o zamanlar Jimin. Minicikti ellerin, ayakların. Hala daha öyle ya sonuçta. Küçüksün, küçücüksün benim oğlumsun. Güzel çocuğum, çiçeğimsin." bay park oğlunu yatağa oturtmuş, kendisi de karşısında sandalyeye oturmuş oğluyla gözleri yaşlı bir halde konuşuyordu.
"O yaşlarında elimden tutar beni çekiştirirdin bahçeye doğru. Hadi baba, hadi baba derdin. Benden çekinsen bile en ufak bir yaklaşımım da sanki benden korkmuyormuş gibi gelir kucağıma atlardın. Bazı geceler yanına gelir yatağın da, senin yanında yatar kokunu içime çekerdim. Öyle güzel kokuyordun ki, çiçeklere karışmış bebek kokun yaşadığımı hatırlatırdı bana..."
"Sonra koynuma sokulurdun, küçücük kalırdın kollarım arasında. Yorganın altında kızarsan bile bana sarılır çıkmazdın oradan. Her şey yine de olsa seninle güzeldi." derken gözlerinden birer damla yaş aktı. Jimin ise öylece ona bakıyor, tepkisiz kalıyordu. Sanki beyin ölümü gercekleşmiş sadece gözleri açıktı.
Hatırlamıyordu, beyni tamamen boştu. Anlayamıyordu, uzak bir kadrajdan izliyordu. Hareketleri bile yavaşlamış, zor yürüyordu. Park Jimin bitmiş, tükenmişti. Bu artık gözler önündeydi. Yüzünün rengi çekilmiş, dudakları kurumuştu. Sahi Kim Taehyung'un dudakları kaç saattir o dudaklara değmemişti? Güzel dudakların kuruluğunu, kendi ıslaklığıyla silememişti.
"Sonra her şey yavaş, yavaş bir anda değişti. Annenle kavgalar ettik, sana patladım. Aptalım tam bir aptalım. Hayatını mahvettim ben senin oğlum. Çok kötü bir babayım, değil mi çok kötüyüm? Tanıklık edeceğini bilemeden iğrençlikler yaptım. Benden korkan bedenin benden sanki tamamen uzaklaşmıştı. Ama ben görmedim, görmek istemedim. Seni tekrar kollarım arasına alıp sevmek istemedim. Tanrı şahidim çok pişmanım. Başına vurduğum her darbeden çok pişmanım. Sadece bir mucize olsun istiyorum ama olmuyor." bay park konuşurken ağlamamaya çalışıyordu ama sanki her şey kopmuştu.
Oğlu karşısında öylece otururken dayanamıyordu. Yaşları her saniye fazlalaşırken kendini sıkmaya çalıştı ama yapamadı. Onu buraya adamlarına getirtmişti ama şimdi gördüğü oğluna her bakışı değdiğinde içi gidiyordu.
"Küçükken benim yanıma gelip çizgi film izletmek istiyordun. Ama ben... Öyle tatlıydın ki yanakların al aldı. Hatırladıkça içim gidiyor. Değerini şimdi anlamak canımı yakıyor. Ellerimden kayıp gidiyorsun ama ben ne yapacağımı bilemiyorum. Keşke o gün o tokadı ve dahasını yapmayıp seni dinleseydim. Belki kaçmazdın benden daha fazla görmüş olurdum yüzünü. Jimin ben çok kötüyüm değil mi?"
Konuştukça ne yapacağını bilemiyordu. Sadece susan oğluyla o an ayağa kalktı ve oğlunun yanına giderek eğilip alnını öptü. Sonra ise ilk kez Jimin, küçükken daha hiç bir şey anlamadığı dönemlerde yaptığını yaparak oğlunu yatağa yatırıp kendisi de yanına uzanmıştı.
Burnunu anında gözlerini kapayan oğlanın saçlarına yaslayıp onun hala buram buram kokan çiçek kokusunu içine çekmiş, yumuşak telleri öpmüştü.
"Hala aynı kokuyorsun, hala benim küçük oğlumsun." sessizce fısıldayarak oğlunun yanağını okşamış, kollarıyla oğluna uzun, çok uzun zaman sonra sıkı sıkıya sarılmıştı.
Büyük bir pişmanlık vardı. Zamanla için için yiyip, bitirecek bir fırtınaydı.
"Heyy baba, hoseok denilen adam geldi." oda da yankılanan kızın sesiyle bay park dikkatini oraya yönlendirdi.
"Gelsin sorun yok ama hazırlıklı olsun korumalar Taehyung, birazdan Jimin için buraya gelir." diyerek kızı yanıtlamıştı. Kız ise yatakta yatan oğlana bakıp, yaslandığı pervazdan kendini geri çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜︎You Are My Home⚜︎
FanfictionDoyur beni seninle, yürüyemeyecek hale getir beni... Doç. Dr ve hastası en fazla, ne kadar ileriye gidebilirdi ki? Doctor #4 minv #1 taemin #1 sad #7 psikoloji #9 bxblove #6 sad #2 vmin #13 Başlangıç: 06.Mart.23 Bitiş: 18.Mayıs.23