Onun evine gelmemizle benim girmem için gözleriyle buyur etmişti. Bir rezidans'ın en üst katında oturuyordu. Oldukça gösterişli olan evine merakla adımlamış, her yerine dikkatle bakmıştım. Çünkü nasıl bir yer de yaşadığını çok merak etmiştim.
Zevleri nasıldı, hangi rengi evinde kullanmak isterdi vb. şeyleri. Bu gibi bilmediğim şeyleri evinden, kendi iç hayatından öğrenmek istemiştim.
Kapıdan girmeyle siyah duvar rengi ile bütünleşmiş, uzun duvarlara sarılmış sarmaşıklar karşılamıştı beni. Holde onun yaptığı gibi ayakkabılarımı çıkartırken, sihayın yoğun olduğu evin dört bir yanına bakıyordum, en azından bakmaya çalışıyordum.
Emin olamıyordum ama çok büyük bir evde yaşamıyordu, tabi küçükte değildi.
Ceketimi de çıkartıp vestiyere bıraktıktan sonra, geniş alanda önden giden Taehyung'u takip ettim. Alt kat boydan boya oturma alanı gibi görünüyordu. Uzun holün karanlık kısmında kalan görebildiğim üzere dört büyük kapı vardı. Geniş deri koltuklar salonda güzel bir görünüm sunuyor, boydan boya uzun camlar ise dudak uçuklatıyordu.
Bir köşe de olan boydan boya kitaplıkla ilgimi orası çekerken, camın ardında ki manzara oraya gitmeme neden oluyordu. Çok yüksekti, diğer binalar küçücük gözüküyordu. Sanki kuşmuşsun gibi bir hava veriyordu insana bu yükseklik.
Dağ tırmanışında gibi hissetmiştim, unun bir aradan sonra...
Cama ulaşıp kalınlığı belli olan cama elimi yasladım, aşağıya baktığım da ise görüntünün muhteşem olduğunu kendi gözlerimle gördüm. Müthişti manzara... Her şey ayaklarının altındaydı.
Etrafta elimi camdan uzaklaşırarak bir tur dönüp, buradan görünen büyük amerikan mutfağına baktım. Sadece siyah dolaplara, eşlik eden sarı ışıklar yanıyordu, dolapların altında tezgahı karanlıkta bile ışıtması için.
Ardından gözlerime çarpan tablolara bakıp yanak içlerimi ısırdım. Çıplak erkekler ve kadınların bulunduğu iki büyük tablo vardı ve şarap bardağından kırmızı renkte dökülen sıvı. Oldukça güzel görünüyordu, siyah karanlık duvara bu ilgi çekici tablolar yakışmıştı.
"Ohaa Tae bunlar!" Tablolardan başka yöne baktığım da fark ettiğim cam kenarında bulunan heykellerle bağırmadan edememiştim.
Muhteşem di, harikaydı. Sanat bu olsa gerekti...
"Bu Michelangelo'nun tarafınfan yapılan melek heykeli değil mi?" derken heykele koşarak dokunmadan edememiştim.
Öyle naif dokunmuştum ki, bir anlık kırılmasından korkmuştum.
"Evet o, iki yıl önce sergilendiği sergiden büyük bir miktarla aldım. Yanındakiler ise bana beş yıldır eşlik eden bir diğer meleğim ve aşkı tadanım. " demesiyle ikisine birden dokunup büyülenmişcesine baktım.
"Harikalar, onlardan gözlerimi alamıyorum." derken elimi proculus'un yanağında gezdirdim. Bu büyük şah esere dokuna bilmek ellerimin titremesini sağlıyordu.
Kaç kişi erişebilirdi ki proculus'un yanağına dokunmaya. Bu eser çok değerliydi.
"Aşkı tadanın kolların da, kadın var." düşüncelerimin arasından dokunmadığım heykelin önüne gelerek, onu baştan sona inceledim. Öyle güzel işlenmişti ki kadının belini sarmak isteyen el, sanki dokunmaktan korkar gibiydi.
"Evet bir kadın var ama önemli olan gerçekte o, kadının yerine kimin geçebilecek olacağı." düşünceli ama duygu barındıran sesten işittiğim sözler meleğin, kadının beline tam dokunmayan eline dokunmamı sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜︎You Are My Home⚜︎
FanfictionDoyur beni seninle, yürüyemeyecek hale getir beni... Doç. Dr ve hastası en fazla, ne kadar ileriye gidebilirdi ki? Doctor #4 minv #1 taemin #1 sad #7 psikoloji #9 bxblove #6 sad #2 vmin #13 Başlangıç: 06.Mart.23 Bitiş: 18.Mayıs.23