10. EKSİK BİR KIZIM BEN.Gözlerimin önünde bir kahve fincanı belirdiğinde, üzerini değiştirerek sadece siyah bir tişört giymiş olan Kıvanç, "İç bunu," diye mırıldandı. "İyi gelir." Oysa bilmiyordu ki; bana şimdi hiçbir şey iyi gelmezdi.
Yine de onu kırmamak için başımla onaylayarak tek elimle fincanı avuçladığımda, diğeriyle de battaniyeye daha da sıkı sarıldım. Gözlerim bir ihtiyaçmışçasına ona kaydığında, giydiği incecik tişörtle nasıl olur da üşümüyordu, hayret ediyordum. Yine de kabul etmeliydim ki sunduğu manzara, aklımın dağılmasına sebep olarak biraz da olsa rahat hissettiriyordu bana.
Sesini temizlediğinde, "Annen baban yok mu," diye bir anda sordu. Sonra ne yaptığının farkında varmış gibi sessizce bir küfür ederek "Yani seni merak eden birileri olur mu, demek istemiştim." diye sözlerinin yükünü hafifletme yönüne gittiğinde hızlıca "Sorun yok," diye fısıldadım. "Annem evde ama öyle kafama göre çıkmalarıma alışık. Arkadaşımda kalıyorum falan sanmıştır, sorumsuz biri olduğum için aklına kötü bir şey gelmemiştir." Biraz yalan dolu bir cümleydi bu yine de dilime yuva yapmış yalan kuyusu, beni rahatsız etmedi. Etmeliydi ama etmedi.
Sözlerim üzerine düzgün, sağ tarafında yara bulunan kaşları çatıldığında boğazında yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarında sertçe ellerini gezdirdi. Bakışları benden çok daha öteye, eskilerden kalma alaturka bir saate odaklanmıştı şimdi. Ne düşündüğünü bilmiyordum, ne düşündüğümü o da bilmiyordu. Beni o izbe, soğuk yerden prensesi kurtaran bir şövalyeymiş gibi çıkarıp koynuna sakladığından beri aklım bulanıktı. Sorularım vardı ve korkularım. Bacağımı fark etmesini istemiyordum mesela, anlamasın istiyordum engelli olduğumu. Bir şeylerin dikkatini çektiğini biliyordum ama sadece bununla sınırlı kalmalıydı. O da bana Mercan ve diğer arkadaşlarım gibi, annem gibi bakmasın istiyordum, işin aslı buydu.
Önlerini açtırdığım saçlarımı kulak arkası ettiğimde, sessizliği bozmak adına "Beni nasıl buldunuz, bu yolda bahsettiğiniz Kurtlar kim?" diye bir soru yönelttim ona. Bana hızla dönen ve su yeşilini andıran güzel gözleri, kafesimin içinde kimsenin dokunmasına izin vermediğim kalbimi hareketlendirdi. Konuşmak için yutkunduğunda gözlerim adem elmasının hareketini tüm ayrıntısıyla inceledi. "Seni o yolda bırakan taksicinin üzerine gittik," diye kısa bir cevap verdi, üstünü kapatmak ister gibi gerçeği saptıran bir cevaptı bu.
Devamını istediğimi belli ederek meraklı gözlerimi ona diktiğimde ve bir elimi bana bakması için dizine yerleştirdiğimde heybetli vücudu bir an için kaskatı kesildi ama o, devam etti. Eliyle ensesini kaşıdı ve gözleri yine benden kaçarcasına uzaklaştı.
"Telefonundan gelen sinyal, uzun zamandır tüm birimlerin peşinde olduğu, Kurtların ayaklarını sağlam bastığı yerlerden birinde kesilmiş, sen basitçe depo olarak düşün." dedi ve duraksadı.
Sustum ve devam etmesini bekledim. Çok geçmeden devam etti: "Bu da tüm okları oraya çekti, biz alelacele çıktığımızda Celal da o taksi şoförünü konuşturmuştu zaten. Geri kalanı çorap söküğü gibi geldi işte. Kurtlar da... Basmakalıp olarak mafya gibi düşün, organ ticareti yapıyorlar. Yolda demiştik sana zaten."
Aklım karışmıştı, bu nasıl olmuştu ki? Deli Kurt hakkında da ona birkaç soru sormak istedim ama şimdilik bunu rafa kaldıracaktım. Zihnimi bilinmezliğe sokan daha başka şeyler vardı.
Boğazımı temizleyerek keskin bakışlarının hedefi olmayı kabul ettiğimde, "İyi de," diye mırıldandım. "Orası sizin kışlaya çok yakın, nasıl böyle bir şeye göz yumuyorsunuz ya da onlar, nasıl sizin gözleriniz önünde öyle kolay insan kaçırıp içlerini deşebiliyorlar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kantinci Komando - Texting +18
ContoEvde, boş vakitlerinde sıkılan ve üniversitesi online olmuş bir kız eğlenmek için ne yapabilir? Bizim kızımızın, askerliğinde kantinci olan bir adamla eğlenmek istediği doğru, peki; ya yazdığı adam kantinci değil de bir komandoysa? Münire: PATATES M...